Alevi İslam iLMİhali


Mezarı açmak ile ilgili bazı hükümler



Yüklə 1,97 Mb.
səhifə46/87
tarix21.08.2018
ölçüsü1,97 Mb.
#73751
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   87

Mezarı açmak ile ilgili bazı hükümler;


Müslüman bir kimsenin kabrini -deli veya çocuk bile olsa- henüz bedeni tamamıyla çürüyüp toprak olmamışsa sebepsiz yere açmak harâmdır. Ancak aşağıdaki belirtilen özel durumlarda mezarı açmakta bir sakınca yoktur. Öyle olur ki duruma göre mezarın açılması mutlak sûrette gerekli de olabilir.

  1. Cenâze gasb edilmiş bir yerde gömülmüş ise ve yerin sahibi de cenâzenin orda kalmasına râzı olmazsa,

  1. Kefen yada ölü ile gömülmüş başka bir şey gasbedilmiş olur ve onun kabirde kalmasına sahibi râzı olmazsa,

  1. Ölünün gusülsüz veya kefensiz defnedilmiş olduğu veya guslünün bâtıl-geçersiz olduğu yada şerîat kurallarına göre defnedilmediği yahut ölünün yüzünün Kıbleye taraf konulmadığı bilinir, anlaşılırsa,

  1. Bir hakkın isbatlanması için ölünün bedeninin görülmesi istenirse,

5.Müslüman ölü kâfir mezarlığına veya çöplük gibi ölüye saygısızlık olacak bir mekâna gömülmüş ise,

6.Karnında canlı bebek olduğu halde hâmile kadın defnedilmiş ve çocuğun alınması gerekiyorsa,

7.Ölünün bedeninin, gömüldüğü yerden, yırtıcı hayvan tarafından parçalanacağından, selin vs. götüreceğinden, düşmanın çıkaracağından korkulur, endişe edilirse.

BÜYÜK OĞULUN KILACAĞI FARZ KAZA NAMAZLARI



Ehl-i Beyt fıkhına göre; Müslüman olarak ölen ana-babanın kazâya kalmış namazları ve orucu var ise, o namazların ve orucun kazâ olarak yerine getirilmesi âilenin en büyük oğluna düşen bir görevdir.

Şayet büyük oğul anne-babasının namaz ve orucunun kazâsını yerini getirmez ise diğer çocuklara bir sorumluluk yoktur.

Âilenin en büyük çocuğu kız ise, diğer çocukları içinde en büyük erkek çocuğa bu görev düşmektedir. Çocukların tamâmı kız olur yada hiç çocuk olmaz ise hiç bir kimseye bu konuda bir görev ve sorumluluk düşmez.

Bu konuda, ana-babanın yerine getiremedikleri namaz, oruç gibi bazı ibâdetlerin kazâsını yerine getirmenin, “neden büyük oğula düşen bir görev olduğu” gibi sorular aklımıza takılmaktadır. Ancak şu kadarını deriz ki; îmân ve ihlaslı olan anne-baba vefât etmekle onların yerlerini manen doldurma şerefi ve görevi büyük oğula verilmekte, büyük oğul âilenin manevî bir büyüğü olmakta, dolayısıyla da ana-babalarına karşı bir duâ ve bağış talebi türünden onların eksikliklerini telâfi edecek ibâdetleri yerine getirmektedir. Ehl-i Beyt İmâmlarından @ konu ile ilgili bir çok rivâyetin olması bizlerin konuya farklı ve olumsuz bakmamızı engellemektedir. En doğruyu şüphesiz ki Allâh bilir.


NEZİR, ADAK VB. SEBEPLERLE FARZ OLAN NAMAZ

Bir kimse her hangi bir sebeple kendi kendine Allâh rızâsı için şu kadar rekat namaz kılacağım.” gibi yada benzeri bir söz verir, ahd ederse, o kimsenin verdiği sözü yerine getirmesi farzdır.

Yine aynı şekilde; “Filan işim olduğu takdirde Allâh rızâsı için şu kadar rekat namaz kılacağım.” gibi bir söz veren kimsenin de belirttiği kadar namazı kılması üzerine farzdır.

Verilen sözler, ahidler makûl (akla yatkın-olabilir) olmalı, kişi üstesinden gelemeyeceği vaadlerde bulunmamalıdır.

Eğer vaad eden kimse, ne kadar namaz kılacağını belirtmemiş ise, en az iki yada dört rekatlık bir namaz kılarak vermiş olduğu söze uymuş olmalıdır.

CUMA NAMAZI

Cuma namazının; Masum bir İmâmın @ İmâmetinde, veya O’nun bizzat görevlendirdiği zâtların İmâmetinde ya da Ehl-i Beyt yolu takipçisi liderlerin İmâmetinde kılınması farzdır. “Ancak, masum İmâmın olmaması (İmâm Mehdî’nin @ bilfiil hükûmet etmediği dönemde) durumunda ise, Cuma namazını kılmak kişinin kendi irâde ve isteğine kalmış farzlardan olur. Kişi dilerse uygun bir zâtın geçici İmâmetinde Allâh’ın rızâsına muvâfık olur ümidiyle cumayı îfâ eder, dilerse, o günün öğle namazını kılar. Ancak Cuma namazının kılınması daha faziletlidir.” görüşünde olan bazı âlimler de vardır. Bir kısım kardeşlerimiz bu içtihâda bağlı olarak amel etmektedirler.

Cuma; bilindiği üzere bir yerde cem olmak, toplanmak, topluluk oluşturmak gibi manalara gelir. Yaşadığımız bölgede her ne kadar hâl-i hazırda İmâm Mehdînin @ veya görevlendirdiği zâtların İmâmetinde Cuma namazları yerine getirilmiyorsa da, Kur’ân ve Ehl-i Beyt’e tâbî olma şerefine ermiş Alevî-Şiî-Caferî bir Müslüman, Ehl-i Beyt yoluna bağlı bir önderin liderliğinde âdetâ haftalık kongre olan Cuma namazı ibâdetini kılmaya çalışmalı, bundan gaflet etmemelidir.

Cuma, şartlar yerine geldiği takdirde Müslüman’lar için âdetâ bir bayram günüdür. Görkemli haftalık bir toplantıdır. Cemaat rûhunun tecellî ettiği muhteşem bir ibâdettir.

Cuma namazından yeteri kadar maddî ve manevî hazzı tadabilmek için Cuma kılınan mekâna, cumayı kıldıran İmâma ve cumaya katılan cemaata dikkat etmek gerekir.

Cuma kıldırılan mekân; Hakkın, adâletin, takvânın, İslâm hükümlerinin, Kur’ân’ın berrak öğretileri ile Ondört Masûmun nûrlu sözlerinin ve sünnetlerinin açıklandığı, anlatıldığı bir mekân olmalıdır.

Cumayı kıldıran İmâm; Allâh’ın hükümlerine, Resûlullâh’ın @ sünnetlerine kalben ve hâlen bağlı, Oniki İmâm’ın @ Velayet-İmâmetine sarılmış, hiç olmazsa Oniki İmâm’lara @ düşmanlık yapmayan, Onları seven, haramlardan kaçınan, farzlara hakkıyla riâyet eden, âlim, fakîh, ilmi ile âmil, cesur, Allâh’tan başkasına kulluk yapmayacak bir şuurda olan, hakkı gizlemeyen, bâtıla-zulme destek vermeyen, gerçekler uğrunda gerekirse başını ortaya koyabilecek îmân ve teslîmiyete sâhip, özü-sözü bir olan kimse olmalıdır.

Cumaya katılan cemaat da, Allâh için bir araya gelmiş, tasada bir, kıvançta bir, inançta bir, ülküde bir, gönülleri bir, emîrleri bir, Kalpleri Allâh-Allâh diye çarpan, cumada cem olmanın önemini kavramış, yukarıdaki özelliklere sâhip olan İmâmlarına candan bağlı, îmân ve İslâm kardeşliğini her türlü menfaat ve çıkar ilişkisinin üzerinde gören, Tâğûtu red cephesinde her biri gönüllü bir fedâi ve İslâm askeri olan kimselerden olmalıdır.



Ehl-i Beyt âşığı Müslüman, belirtilen özelliklere sâhip, mekânı, İmâmı ve cemaatı bulamıyor ise, bu özelliklere en yakın yerlerde Cumasını edâ etmeye çalışmalıdır.

Cuma namazı;

  1. Akıllı.

  1. Ergenliğe ulaşmış.

  1. Yolcu olmayan.

  1. Hür.

  1. Sağlam.

  1. Sağlıklı olan.

  1. Erkeklere farzdır.

Bir kimse Cuma kılınan bir mekandan yaklaşık olarak 12 (oniki) km. uzaklıkta ise o kimseye Cuma namazı farz olmaz.

Bir şehirde birden fazla mekanda Cuma namazı kılınacak ise, Cuma kılınacak mekanlar arasında en az 6 (altı) km. mesâfe bulunmalıdır.

Cuma namazının kılınabilmesi için gerekli olan en az fert sayısı biri İmâm olmak üzere beş kişidir. Bundan daha az sayıda olunduğunda Cuma farz olmaz.

Kadınlar, yolcular, hasta vs. olanlar da isterlerse Cuma namazlarına katılabilirler. Bu takdirde Cumaları geçerli olup üzerlerinden o günün öğle namazı kalkmış olur.

Üzerlerine Cuma namazı farz olmayan, çocuk, hasta, kadın, yolcu ve deli gibi kimseler, cumaya katılabildikleri halde, kendileri bir araya gelerek Cuma namazı kılamazlar ve Cuma namazında gerekli olan (beş kişiyi) fert sayısını da tamamlayamazlar. (Meselâ; Dört erkek ile birkaç kadın, ya da birkaç hasta, yolcu, çocuk bulunsa hepsi bir araya gelerek Cuma namazını kılamazlar.)
CUMA NAMAZININ VAKTİ
Cuma namazının vakti, öğle namazı vaktinde başlar, bir şeyin gölgesinin iki normal adım uzamasına kadar devam eder.

Cuma İmâmı hutbeleri fazla uzatarak Cuma namazını geciktirmemelidir. Hutbe fazla uzun olurda namaz vakti çıkarsa, Cuma yerine öğle namazı kılınmalıdır.


CUMA NAMAZININ KILINIŞI
Cuma namazı iki rekattır. Her iki rekatta da Fâtiha ve zammı sûrenin sesli okunması sünnettir. Rivâyetlerde, birinci rekatta Fâtiha’dan sonra Cuma sûresinin, ikinci rekatta da Münâfikûn sûresinin okunması özellikle tavsiye edilmiştir.

Cuma namazının sünnet olan iki kunûtu vardır. ilk kunût birinci rekatın rükusundan önce, ikinci kunût ise ikinci rekatın rükusundan doğrulduktan sonra okunur.

Cuma namazında namazın kendisi gibi farz olan iki de hutbe vardır. Bu hutbelerin Cuma İmâmı tarafından okunması gerekir. Bu iki hutbe de Cuma namazından önce okunmalıdır.

Cuma İmâmının birinci hutbede Allâh’a hamd etmesi, Resûlullâh’a @ salât-ü selâm getirmesi farzdır. Ayrıca ihtiyatî farz olarak halk takvâlı olmaya davet edilmeli ve hutbenin sonunda kısa bir sûre okunmalıdır.

İkinci hutbede de birinci hutbedeki gibi Allâh’a hamd ve senâ edilerek, Resûlullâh’a @ ve Ehl-i Beyt’e @ salât-ü selâm okunması farzdır. Ve yine bu hutbede de ihtiyâtî farz olarak müminler takvâya davet edilmeli, hutbenin sonunda kısa bir sûre okunmalıdır.

İmâmın, birinci hutbe ile ikinci hutbe arasında birazcık oturarak ara vermesi farzdır.

Hutbelerde, cemaat Arap olmasa dahi Allâh’a yapılan hamd-u senâ ve Resûlullâh @ ve Ehl-i Beyt’ine @ getirilen salât-ü selâmlar Arapça okunmalıdır. Halka yapılacak irşâd ve teblîğin ise, dinleyenlerin anladığı dilden olması daha iyidir.

Cuma gününde “iç ezan denilen” ve Ehl-i Sünnet (Sünnî) kardeşlerimizin okumakta oldukları ikinci bir ezânın okunması Ehl-i Beyt erkânına göre bidat (dîne sonradan sokuşturulmuş) ve harâmdır.



Cuma namazının kılındığı yer ile başka bir Cuma namazının kılındığı yer arasındaki mesâfe (bir fersah)251[251] yaklaşık olarak 6 km’den az olmamalıdır. Bu mesâfeden az bir alan içerisinde iki yerde Cuma namazı kılınırsa ikisi de bâtıl-geçersizdir. Ancak kılınan namazlardan hangisine önce başlanmış ise -velev ki iftitâh tekbîrini söyleme önceliği bile olsa- o cuma geçerli, diğeri ise geçersiz olur.

Yüklə 1,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   42   43   44   45   46   47   48   49   ...   87




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin