Namazların cemaatle kılınması hem Peygamber efendimiz @ ve hem de diğer Masumlar @ tarafından kuvvetle tavsiye edilmiş bir sünnettir. Güvenilir rivâyetlerde bize ulaştığına göre yalnız başına namaz kılmaya karşın cemaatle namaz kılmanın kat-kat sevabı ve hikmeti vardır.
Namazın cemaatle kılınması ferdî olarak sevâbın arttırılmasına vesîle olduğu gibi, Müslüman’lar arasındaki birlik, beraberlik, dostluk ve muhabbetin, dayanışmanın artmasını da temîn eder. Cemaata katılan fertler birbirlerinin hal-hatırını sorarak mümin kardeşinin derdi ile dertlenir, hal çareleri ararlar. Böylece toplumsal barış ve sevginin oluşmasında ve kökleşmesinde cemaat olmanın büyük etkileri görülür.
Günümüzde, geleneksel olarak namaz kılan, camiye, cemaate(!) niçin gittiğinin şuurunda olmayan ve safa durduğunda kiminle omuz omuza verdiğini fark etmeyen, İmâmdan habersiz, cemaattan habersiz, hepsinden de önemlisi kendinden habersiz kimselere bakarak cemaat olmanın, cemaatle namaz kılmanın etkisiz bir amel olduğu sanılmamalı ve cemaat olayı yanlış değerlendirilmemelidir. Çünkü, Saâdet Asrında cemaat olmanın ne tür bir fonksiyonunun olduğu herkesçe malûm ve târîhen sâbittir.
Ehl-i Beyt @ anlayışına, İmâm Cafer Sâdık @ erkânına göre ancak farz namazlar ile yağmur yağmadığı dönemlerde kılınan “istiskâ namazı” (Yağmur dileme namazı) cemaatle kılınabilir. Diğer her hangi bir sünnet namaz cemaatle kılınamaz.
Cemaat namazı ile ilgili bazı hükümler;
Cemaatle kılınan namazda, İmâmın durduğu yer cemaatın bulunduğu yerden yüksek olmamalıdır.
Cemaat İmâmdan önde olmamalıdır.
Namazda İmâm ile İmâma uyan arasında perde gibi arka tarafı göstermeyen bir engel bulunmamalıdır. İmâma uyan bayan ise bu durumda sakıncası yoktur.
Cemaat İmâmı, bâliğ (erginlik çağına gelmiş), âdil, helalzâde (anası-babası belli, soyu-sopu temiz), namazı sahîh ve düzgün bir kırâat (okuma) ile kıldırabilen, Oniki İmâm’lara @ düşmanlığı olmayan birisi ve erkek olmalıdır.
Ayakta namaz kılan bir kimse, oturarak veya yatarak namaz kılana, oturarak namaz kılanda yatarak namaz kılana uyamaz.
Namaza başlamış olan bir cemaata sonradan yetişen bir kimse, İmâm ve cemaat rükûya varmış ancak henüz rükûdan doğrulmamışlarsa namaza giriş tekbîri alır ve rükûya varır. Bu takdirde kılınan rekata yetişilmiş olur. Rükûdan kalkıldıktan sonra cemaata dâhil olmuş ise, kılamamış olduğu rekatları İmâm selâm verdikten sonra ayağa kalkarak kılar ve namazını tamamlar.
İmâma uyan kimse Fâtiha ve sure dışında bütün zikir ve tesbihleri kendisi okumalıdır.
İmâma uyan kimse, namaza giriş tekbîrini İmâmın tekbirinden sonra almalıdır. Aksi halde namazı geçersiz-bâtıl olur.
İmâma uyan bir kimse, her hangi bir sebeple son teşehhüdde İmâmdan önce selâm verir ve namazdan çıkarsa namazı sahîhtir-geçerlidir.
İmâma uymuş olan bir kimse, yanlışlıkla İmâmdan önce başını rükudan kaldırırsa, İmâm hâlâ rükûda ise hemen rükuya dönüp İmâmla birlikte doğrulmalıdır.
Yanlışlıkla, İmâmdan önce başını secdeden kaldırmış olan bir kimse, İmâmın secdede olduğunu anlarsa secdesine geri dönmeli, İmâmla birlikte secdeden doğrulmalıdır.
Cemaatın, namaz kılmak için kâmet getirilirken “Kad kâmetis salâh” cümlesinin okunması ile ayağa kalkarak safa geçmesi, İmâmın safın ortasında yer alması, ilim, irfan ve takvâ sâhibi olan kimselerin cemaatın birinci safında bulunması, safların sık ve düzgün tutulması, İmâmın, zammı sure ve zikirleri cemaatın durumuna göre ölçülü uzunlukta ve uygun bir ses tonuyla okuması cemaat namazının müstehâb (iyi görülmüş) amellerindendir.
Bayan İmâma erkekler uyamazlar, ancak bayanların cemaat olarak namaz kılmaları ve bayanın bayana İmâm olmasının sakıncası yoktur.
ÂYÂT NAMAZI
1-Güneş tutulması,
2-Ay tutulması,
3-Zelzele-deprem, (kimse korkmasa dâhi)
4-Bir çoklarını korkuya düşürecek şekilde gök gürlemesi,, şimşek çakması, şiddetli rüzgar esmesi, yer yarılması ve benzeri korkunç hâdiseler meydana geldiğinde kılınan namaza “âyât namazı” denir. Bu namazın kılınması farzdır.
Âyât namazını farz kılan hadiseler birden fazla olursa -mesela; güneş tutulmuş iken aynı anda deprem de olsa- her birisi için bir âyât namazı kılınmalıdır.
Âyât namazı mümkün ise hâdisenin meydana geldiği anda kılınmalıdır. O anda kılınmadığı takdirde günahkâr olunur. En uygun bir zamanda kazâ niyetiyle kılınmalıdır.
Kadın hayız ve nifas halindeyken güneş veya ay tutulması yada âyât namazının kılınmasını gerektiren bir olay olursa âyât namazı ona farz olmaz, kazâsı da yoktur.
ÂYÂT NAMAZININ KILINIŞI
Âyât namazı iki rekattır ve her rekatta beş rükû vardır. Kılınışı ise şöyledir: Namazı kılacak olan kimse niyet ettikten sonra tekbîr alır, bir Fatiha ve tam olarak bir sûre okur. Rükûya gider, rükûdaki zikirleri okuduktan sonra rükûdan doğrulur, yine bir Fatiha ve tam bir sûre okur, tekrara rükûya gider. Bu şekilde beşinci rükûyu da yaptıktan sonra doğrulur ve tekbîr getirerek secdeye gider. Her hangi bir namazın secdeleri gibi zikirleri ile birlikte iki secdeyi yerine getirir ve ayağa kalkar. İkinci rekatı da birinci rekat gibi kılarak oturur, teşehhüdü okur ve selâm vererek namazını tamamlamış olur.
Âyât namazının rükûlarından her biri bir rükun olduğundan kasden veya yanlışlıkla eksik veya fazla yapıldığı takdirde namaz batıl-geçersiz olur.
Can vermek üzere olan Müslüman bir kimse ayaklarının altı kıbleye gelecek şekilde yatırılır. Yani eğer doğrulup kalkacak olsa yüzü kıbleye gelmelidir. Can vermek üzere olan kimsenin sırt üstü yatırılması mümkün değil ise yüzü kıbleye gelecek şekilde oturtulmalıdır.
Can vermek üzere olan kimse ölüm ânına kadar yalnız bırakılmamalı, ona, Allâh ve Resûlüne @ şehâdet getirmesi, Oniki İmâm’ı @ ikrâr etmesi, dînin temel esaslarını tasdîk etmesi telkîn edilmeli, baş ucunda Yâsîn, Âyetel Kürsî vs. gibi Kur’ân’dan sûre ve âyetler okunmalı, yanında cünüp ve hayızlı bulunulmamalı, karın üzerine ağır bir şey konulmamalı, gece ise ışık yakılmalıdır.
Ölen bir kimsenin ağzı, açık kalmaması için kapatılmalı, gözleri ve çenesi bağlanmalı, elleri ve ayakları uzatılarak temiz bir bez ile örtülmelidir.
Ölüm haberi tanıdıklara ve Müslüman dost ve ahbablara duyurulmalı, defin işlerinde mümkün olduğu ölçüde çabuk davranılmalıdır.
Dostları ilə paylaş: |