HANGİ ŞEYLER ÜZERİNE SECDE YAPILABİLİR?
İslâm’ın bütün mezheplerinde olduğu gibi Ehl-i Beyt yolu olan Alevîlikte, İmâm Cafer Sâdık @ erkânında, Oniki İmâm @ anlayışında da şüphesiz ki secde, ancak ve ancak Allâh’a ve Allâh için yapılır. İbâdet kastı ile Allâh’tan gayrı hiç bir varlığa secde edilmez, önlerinde secde eder vaziyette durulmaz.
Diğer bütün amellerimizde Allâh’ın rızâsına nâil olmak amacıyla Kâinâtın efendisi, insanların ve cinlerin Sultânı, biricik Liderimiz Hz. Muhammed’e @ uyuyor isek, secde etme konusunda da O’na uyar, O, her ne şekilde ve ne gibi şeyler üzerinde secdesini gerçekleştirmiş ise, biz de O’nun gibi secdemizi yerine getirmekten mutluluk ve şeref duyarız.
Peygamberimizin @ ilminin gerçek vârisleri olan Ehl-i Beyt’in @ nurlu sîmâları Oniki İmâm efendilerimiz @ de, O yüce cedlerinin (s.a.a.), her konuda yılmaz takipçileri olmuşlar, biz Ehl-i Beyt yolu sâliklerine kılavuzluk yapmışlardır.
Âlemlere rahmet olan Ulu Önderimizin @ ve O’nun yolunun sarsılmaz bekçileri Oniki İmâm’larımızın @ yaşamlarına bir göz attığımızda, onların; secdeyi özellikle toprağa yaptıklarını, toprak olmadığı durumlarda da topraktan biten, yenilmeyen, giyilmeyen, hasır, tahta, kağıt, vb. şeyler üzerinde secde kılarak Allâh’a yöneldiklerini görmekteyiz. O kudsî zâtların @ hem eylemleri, hem de nûr saçan sözleri bu gerçeği vurgulamakta, biz Ehl-i Beyt takipçilerine aydınlık yolu göstermektedir.
Ondört Masûm’ların @ buyruk ve beyanları ile amellerinden ortaya çıkan gerçeğe göre secde aşağıda belirtilen şeyler üzerine yapılabilir:
Yere ve yenilecek şeyler dışında yerden biten ağaç yaprağı gibi şeylere secde yapılabilir.
Yenilen ve giyilen şeyler üzerine secde edilmez. Yine altın, gümüş, akik, firuze gibi madenî şeylere de secde edilmez.
Mermer, siyah taş, ot, saman, kireç, alçı taşı, tuğla, testi, kağıt, tahta ve benzeri şeyler üzerine de secde edilebilir.
Ehl-i Beyt İmâmlarından @ gelen rivâyetlere göre, secde için öncelikle makbûl şey, İmâm Hüseyin’in @ şehâdet şerbeti içtiği, İslâm’ın bekâsı için kanıyla suladığı Kerbelâ toprağıdır. Yine Mekke ile Medîne toprağı, Allâh’ın velî kullarının (k.s.) mekânı olan diğer yerlerin toprağı da değerli olan topraklardandır.213[213]
Câhil insanların, kötü niyetli bazı kimselerin, Müslümanların kardeşliğini bozmaya çalışan münâfık tabiatlı kişilerin şerlerinden ve fitnelerinden emîn olunmayan bölge ve yerlerde, Ehl-i Beyt yoluna uygun olarak amellerini yerine getirmeye çalışan Müslüman, her ne kadar makbûl olan topraklar yukarıda belirtildiği gibi ise de, namaz kılarken secde mahalline koyduğu şeye çok dikkat etmeli, yanlış anlaşılacak hal-hareketlerden titizlikle kaçınmalıdır. Böylesi yer ve durumlarda yanında bulundurulan düzgün bir taş, mermer ve tahta parçası veya temiz bir kağıt üzerine secde kılınması daha uygun bir davranıştır.
Zîra, Müslüman’ların en başta gelen vazifelerinden birisi İslam düşmanlarının oyununa gelmemek, yanlış anlamaların önüne geçmek, birbirlerini iyice dinleyip anlamaya çalışmak, birbirine karşı mütevâzi, alçakgönüllü, hoşgörülü ve saygılı olmaktır.
Bir güzel insan, müminin toprağa secde etmesindeki fazilet ile ilgili şunları söylüyor;“Mümin Allâh’ın yarattığı basit varlıklar karşısında eğilip yere kapanmak gibi bir zillete katlanamaz. O, yalnız ve yalnız Allâh’ı secdeye layık bilir ve o sadece yüce Rabbinin huzurunda kendini hor ve hakîr kılmak için secdeye kapanır. En şerefli azâsı olan yüzünü insanların üzerinde gezip tepindikleri toprağa sürerek, kendisini işte şu topraktan yaratan Yaratıcının karşısında ne kadar basit ve âciz olduğunu hatırlar...
İşte bu noktada, insanın alnını toprağa sürmesi ile secdenin derin anlamı arasındaki sıkı bir bağ karşımıza çıkar. Kul; her aynaya baktığında gururla ve beğenerek seyrettiği şerefli başını, secde ânında toprağa koymakla, menşeini hatırlayıp kendine dönmekte ve şu değer verdiği vücûdunu değersiz bir nesneden yaratarak ona şekil ve biçim veren yüce yaratıcıya yönelmektedir. Böylece topraktan yaratıldığını ve yine toprak olacağını, Allâh’tan geldiğini ve yine Allâh’a döneceğini hatırlayarak Rabbine daha yakın hissetmektedir kendisini...
..............................................................................................................................................................................................
Bu arada hatırlatmalıyız ki, cihânın efendisi olan Hz. Muhammed (s.a.v.) çoğu kez kuru ve sert toprağa, bazen de hasıra secde ederdi. Bir keresinde çamurlu ve ıslak olan zemine secde ettiği ve mübarek başını secdeden kaldırdığında alnından çamurlu sular damladığı görülmüştü.
Şu halde, namaz kılan kimse, kendisini Allâh’ın huzurunda daha zelil ve hakir hissetmek için, kıymetli, süslü-püslü halı veya seccâdeler yerine taş, toprak, hasır, tahta veya basit ve sâde bir bez üzerine secde etmelidir...”214[214]
KUR’ÂN’DAKİ FARZ OLAN SECDELER
(TİLÂVET SECDESİ)
Kur’ân-ı Kerîm’in; Necm, Alak, Secde ve Fussilet sûrelerinde yer alan secde âyetleri okunduğunda veya bir okuyandan dinlenildiğinde Allâh rızâsı için tilâvet (okuma) secdesi yapılması farzdır. Bunların dışındaki sûrelerde yer alan secde âyetleri okunur ya da dinlenirse tilâvet secdesi farz değil sünnet olur.
Tilâvet secdesi; alın, secde yapılması üzerine uygun düşen bir şey üzerine konularak her hangi bir zikrin (Sübhânallâh, Sübhâne Rabbiyel â’lâ... vs. gibi) okunması ile yerine getirilir.
TEŞEHHÜD
Bütün farz namazların ikinci rekatlarında, akşam namazının üçüncü rekatında, öğle, ikindi ve yatsı namazlarının dördüncü rekatlarında, ikinci secdeden sonra beden sakin olduğu halde teşehhüd okunulması farzdır.
Okunması farz olan teşehhüd şöyledir: “Eşhedü enlâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh. Ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve Resûlüh. Allâhümme salli alâ Muhammedin ve Âl-i Muhammed.”215[215]
SELÂM
Namazın son rekatındaki teşehhüdden sonra oturulmuş vaziyette ve beden sâkin olarak kıbleye doğru selâm verilmesi farzdır. Verilmesi farz olan selâm şöyledir: “Esselâmu aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullâhi ve berakâtüh.”216[216] Farz olan bu selamdan sonra; “Esselâmu aleynâ ve alâ ibâdillâhissâlihîn. Esselâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berakâtüh.”217[217] selamlarının okunması da sünnettir. “Esselamu aleyküm ve rahmetullâhi ve berakâtüh” selâmını okurken baş sağ ve sol omuzlara doğru çevrilebilir. Son selâmı bu şekilde vermenin müstehab (iyi) bir amel olduğu da bazı rivâyetlerde belirtilmiştir.
TERTÎB
Namaz ibâdeti; şartlarına ve öncelik sırasına riâyet edilerek yerine getirilen bir ibâdettir. Namazı anlatılan sıraya (tertîbe) uyarak kılmak farzdır.
Bilerek ve kasten, namazda yerine getirilmesi gereken farz amelleri öne almak veya geriye bırakmak sûretiyle yer değiştirtmek namazı bâtıl (geçersiz ) kılar.
Meselâ; sûreyi Fâtihadan önce okumak, secdeyi rükûdan önce yapmak gibi bir amel unutularak veya kasten yapılırsa namaz bozulmuş olur.
MUVÂLÂT
Muvâlât; Namazın farzlarının, birbiri ardından ve aralarında “namaz kılmıyor” denilecek bir miktarda boşluk verilmeksizin yapılması demektir.
Namaz kılınırken hata ile yahut kasten namazdaki ameller arasında veya okunulan sûre ve zikirler arasında “namaz kılmıyor” denilecek miktarda ara verilirse namaz bozulur.
Ancak rükû ve secdeleri uzun yapmak, kıraatta uzun sûre okumak muvâlâtı engellemez.
Dostları ilə paylaş: |