NAMAZIN SÜNNETLERİNDEN KUNÛT
Kunût; namazda ikinci rekatta rükûya varmadan önce tekbîr getirilerek elleri yüz hizasında dua eder bir vaziyette kaldırıp bitiştirerek belli zikir ve duâları okumakla yerine getirilen bir ameldir.
Farz ve sünnet namazların hepsinde ikinci rekatın rükûsundan önce kunût okumak sünnettir.
Kunûtta; “Sübhanallâh”, “Elhamdülillah” ve benzeri gibi zikirlerle, “Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten ve filâhireti haseneten ve kınâ azâbennâr birahmetike yâ erhamerrâhımîn”218[218] ve benzeri duâlar okunabilir.
Bütün namazlardaki kunûtlarda duâ ve zikirler, Arapça okunabildiği gibi, diğer dillerle de okunabilir. Her Müslüman, kunûtunda, içinde bulunduğu hale göre, dilediği lisanla (Arapça, Türkçe, Kürtçe, Zazaca, Gürcüce, Farsça, Çerkezce, Lazca, İngilizce vs.) meşrû olan dilek ve isteklerini samimiyet ve ihlâs ile dile getirerek Rabbine niyazda bulunabilir.
Âdâbına uygun olarak namaz nasıl kılınır?
Namaz öncesi âlemlerin Rabbi olan Allâh’a yakınlık kastı ile güzel bir şekilde abdest alınır. Sonra, kılınacak namaz vakti girdiğinde, temiz ve üzerinde namaz kılınması münâsip olan bir şeyin üstünde, namaza başlamak üzere kıbleye yönelinir. Üzerinde durulan yaygı, secde edilmesi câiz olmayan kumaş ve benzeri şeylerden îmâl edilmiş bir seccâde veya halı ve benzeri bir şey ise, secde mahalline, alnımıza gelecek şekilde topraktan yapılmış bir mühür (secde toprağı), düz taş, tahta, hasır ve kağıt parçası gibi temiz bir şey konulur.
Namazın farzı kılınacaksa, ayakta durularak, düzgün ve açık ifadelerle ve arada her hangi bir söz konuşulmadan hareketsiz bir halde kâmet getirilir.
Hangi vaktin namazı kılınacaksa o namaz için Allâh’a yakınlık amacıyla kalben niyet edilir. Mümkün ise dil ile de örneğin; “Bugünün öğle namazının dört rekatlık farzını Allâh rızâsı için kılmaya niyet ettim.” şeklinde, niyet ifade edilir.
Sâkin ve hareketsiz bir vaziyette kıyamda (ayakta) durulur. Namaza giriş tekbîri olan “Allâhu Ekber” cümlesini söylemek üzere eller yüz hizâsına kadar kaldırılarak tekbîr getirilir. Ve eller, esas duruştaki bir askerin duruşu gibi hazır ol vaziyetinde olacak şekilde yanlara salınır.
Eûzübesmele; yani “Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.”219[219] çekilerek Fâtiha sûresi (Hamd sûresi) okunur. Sûre; her âyetin sonunda, âyetin sonuna gelindiğini belirtecek bir süre miktarı durularak tane-tane ve düzgün bir şekilde okunmalıdır. Sûrenin sonunda “Elhamdu lillâhi Rabbil âlemîn” denilir ve besmele çekilerek tam bir sûre okumak üzere zamm-ı sûreye başlanır. Bu sûre de düzgün bir kırâat ile ve sükûnetle okunduktan sonra, eller yüz-kulak hizâsına kaldırılarak220[220] tekbîr getirilir ve rükûya gidilir. Rükûda gereken zikir ve salavât okunduktan sonra yavaşça doğrulunarak “Semiallâhu limen hamideh, elhamdu lillâhi Rabbil âlemîn.” denilir. Beden sâkinleştikten sonra hareketsiz halde tekbîr getirilerek secdeye gidilir. Secdede zikirler ve salavât okunduktan sonra, doğrulunarak “Allâhu Ekber” denilir. Tekrar tekbîr getirilerek ikinci secdeye varılır, zikir ve salavâttan sonra doğrulunarak hafifçe oturulur. Ve sâkin bir halde iken tekbîr getirilerek ikinci rekatı kılmak üzere ayağa kalkılır.
İkinci rekatta da eûzübesmele ile Fâtiha ve zamm-ı sûre okunur. Rükûya gitmeden evvel tekbîr getirilerek eller bitişik vaziyette, avuç içi yukarı gelecek şekilde yüz hizâsına kadar kaldırılır ve kunût tutulur. Gereken duâ, zikir ve salavâtlar istenilen lisanla okunduktan sonra tekbîr getirilerek rükûya gidilir. İlk rekatta yapıldığı gibi ameller yerine getirilir ve ikinci secdeden sonra “teşehhüde” oturulur. Beden sakin bir durumda iken teşehhüd okunur. Namaz iki rekatlık bir namaz ise (Sabah namazı ve sünnet namazları gibi), teşehhüdün peşinden baş hafifçe doğrultularak kıbleye doğru “selâm” verilir. Ve nihâyet, eller sünnet olduğu üzere üç kez tekbîr getirilerek yüz hizâsına kadar kaldırılır ve namazdan çıkılmış olur.
Üç rekatlı bir namazda ise, ikinci rekatın teşehhüdünden sonra, selâm verilmez. Tekbîr getirilerek veya “Bihavlillâhi ve kuvvetihi ekûmu ve ekudu”221[221] denilerek üçüncü rekata kalkılır. Kıyamda ya bir kez“Fâtiha” veya “Tesbîhâtı erbea”denilen zikir üç kez okunarak rükû ve secdeler yerine getirilir. İkinci rekatın sonunda ifade edildiği şekilde namaza son verilir.
Dört rekatlı namazda da, üçüncü rekattan sonra tekrar doğrulunarak hafifçe oturulur ve sâkin bir halde tekbîr getirilerek son rekata kalkılır. Üçüncü rekattaki gibi gereken ameller yerine getirilir. Rükû ve secdeden sonra teşehhüd, selâm ve üç tekbîr ile namazdan çıkılmış olur.
Ehl-i Beyt’e @ bağlı bir Müslüman kılmış olduğu namazların akabinde, Hz. Peygamberin @ Hz. Fâtıma @ anamıza tavsiye ettiği ve Sünnî Müslüman kardeşlerimizin de titizlikle yerine getirmeye çalıştıkları “Tesbîhâtı”, (Otuz dört (34) kez Allâhu Ekber, otuz üç (33) kez Elhamdu lillâh, otuz üç (33) kez de Sübhânallâh)222[222] ve mümkün olduğu kadar Kur’ân-ı Kerîm ve meâlini, ve her namazın arkasından okunulması özellikle tavsiye edilen duâları okumalı, hâcet ve ihtiyaçlarını, şükür ve niyazlarını ifâde eden yakarışlarını yapmalıdır. Çünkü kulluğun özü duâdır. Duâ; müminin silâhı ve belalara karşı bir kalkanıdır. Fikir, zikir ve şükür mümin olmanın nişânesidir.
NAMAZ İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN IŞIKLAR
İmâm Cafer Sâdık @’ın naklettiğine göre; “Resûlullâh @ namaz kılacakları vakit, insanların önünden geçme ihtimâli olduğu zamanlar önlerine bir sütre (âsa, çubuk...vs.) koyar, namaza öyle başlarlardı.”223[223]
İmâm Cafer Sâdık’a @; “Önünde sütre bulunmayan bir kimsenin namaz hâlindeyken önünden geçilmesi namazını bozar mı? diye soruldu.” İmâm @ buyurdular; “Hayır. Namaz kılanın önünden ne geçerse geçsin namazı bozulmaz. Ancak siz yine de imkanınız var ise böyle bir ihtimâlin olduğu zamanlar önünüze sütre ve benzeri bir şey koyarak buna mâni olun.”224[224] (Zîrâ namaz kılanın önünden geçmemek, namaz kılanın da birilerinin önünden geçme ihtimâli bulunduğu hallerde bir engel koymaları namazın âdaplarındandır.)
Bir gün Ebû Hanîfe (r.h.), İmâm Cafer Sâdık’ın @ yanına gelerek şöyle dedi; “Oğlun Mûsâ Kâzım’ı namaz kılarken gördüm. Önünden insanlar geçtiği halde (sütre var olduğu halde, sütre ile Mûsâ Kâzım arasında geçiyorlardı.) onlara mâni olmuyordu.” İmâm; “Oğlum Mûsâ’yı çağırın.” dedi. Mûsâ Kâzım çağırıldı. İmâm @, oğluna hitâben buyurdular; “Ey oğulcuğum! Ebû Hanîfe, “sen namaz halindeyken insanların senin önünden geçtiğini, fakat senin onlara mâni olmadığını söylüyor.” ne dersin?” Mûsâ Kâzım @ buyurdular; “Evet, doğrudur babacığım. Öyle oldu. Zira benim kendisine ibadette bulunduğum zat, bana önümden geçenlerden daha yakın idi. (Yani Allâh ile arama kimse giremedi.) Yüce Allâh buyurmuyor mu ki; “Biz ona (insana) şah damarından daha yakınız.” [Kâf: (50): 16] Bunun üzerine İmâm @ oğlunu bağrına bastı ve dedi; “Anam, babam sana feda olsun ey sırların koruyucusu (hazinesi)!.”225[225]
İmâmet gemisinin devrindeki kaptanı İmâm Cafer Sâdık’ın @ naklettiğine göre, Hz. Muhammed Bâkır @ buyurdular; “Zeynelâbidîn @ namaza durduğunda bir ağacın gövdesi gibi hareketsiz olurlardı. Öyle ki, O’nun üzerindekiler ancak rüzgar ile hareket ederdi.”226[226]
Altın soyun altın halkalarından İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Kim farz olan namazını kılar ve arkasından da zikirler, tesbîhler, Kur’ân okuma, duâ ve benzeri şeyleri yerine getirirse, o kimse Allâh’ın misâfiridir. Misâfirine ikramda bulunmak da Allâh üzerine bir haktır.”227[227]
Hak kılavuzlardan İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Secde, yere ve yerden biten, yenilmeyen, giyilmeyen şeyler üzerine yapılır. İmâm Hüseyin’in @ kabrinin (Kerbelâ’nın) toprağı üzerinde secde yapmak ise yedi kat yeri nurlandırır.”228[228]
Sâdıkların İmâmı İmâm Cafer Sâdık @’dan rivâyet edilmiştir. Buyurdular ki; “Her şey bir ölçüye vurulur. Ancak Allâh korkusundan ağlamanın bir ölçüsü-tartısı yoktur. Bir damla göz yaşı ateş denizlerini söndürür. Bir an bile olsa, ağlayan kimseye merhamet olunur. Kıyamet günü şu üç göz hariç bütün gözler ağlayacaktır. (Dünyâda iken) Allâh korkusundan ağlayan göz, Allâh’ın harâm kıldığı şeylere karşı yumulan göz, Allâh yolunda seher vakitlerini uyanık geçiren göz.”229[229]
İmâm Ali Es-Sıddîk’ın @ naklettiğine göre, Peygamberimiz @ şöyle buyurdu;“Namaz dînin direğidir. Âdemoğullarının amellerinden Allâh’ın ilk hesâba çekeceği amel namazdır. Namazlar kabul edilirse, diğer amellerine bakılacak, namazları reddedilirse geri kalan amellerine (fazla) değer verilmeyecektir.”230[230]
İmâm Muhammed Bâkır @ buyuruyorlar; “... Çocuklar dokuz yaşına kadar eğitilerek yavaş-yavaş abdest almaya namaz kılmaya alıştırılırlar. Dokuz yaşından itibâren abdest almaları ve namaz kılmaları usûlüne uygun bir tarzda emredilir, gerektiğinde zorlanırlar.231[231] (Her dönemde çocuk eğitimi farklı metotlarla olabilir. Herkes kendi fıtratına ve çocuğun durumuna göre uygun metotları tercîh etmelidir.)
Dostları ilə paylaş: |