Tüm bu politika ve uygulamaların Türkiye’nin yakın tarihindeki sosyal mücadeleler açısından en önemli sosyo-politik sonuçlarından biri, orta burjuva ve küçük-burjuva katmanların politik tercih ya da rollerindeki değişim oldu.
24 Ocak politikaları geleneksel orta burjuvazinin belli kesimlerini tasfiye ederken, tekelci ekonomiye yan sanayiler ya da ticaret-pazarlama kanallarıyla çok sıkı bağlarla bağlı yeni bir orta burjuva sınıfın gelişmesini hızlandırdı. Öte yandan, ekonominin rantiye karakterinin alabildiğine güçlenmesine bağlı olarak, neredeyse tümden rantiye yeni tür bir orta sınıf yarattı. Büyük kentlerde önemli bir güç kazanan ve piyasa değerlerinin hararetli destekçisi ve kozmopolit kültürün taşıyıcısı olan bu rantçı orta katmanlar nezdinde düzen önemli bir sosyal dayanak yarattı kendine. Oysa kent orta sınıflarının, özellikle onların aydın temsilcilerinin, ‘60’lı yıllardaki sosyal uyanışın sol kemalist bir düşünsel-politik içerikle şekillenmesinde önemli rolleri olmuştu. Aynı katmanlar, ‘70’li yıllarda, solun ve sosyal demokrasinin genel popülist ve anti-faşist söylemi temelinde, alt sınıflarla, CHP şahsında politik bir “birlik” içinde olmuşlardı. Kuşkusuz bu yolla, emekçi sınıfları düzene bağlama kayışı olarak, “ilerici” görünüm içinde özünde gerici bir rol oynuyorlardı. Fakat yine de düzen içi bir “sol” ideolojik-politik konumu tutuyorlar ve genel sol politizasyonda belli bir rol oynuyorlardı.(126)