‘80’li yılların ilk yarısı, Türkiye’de azgın bir karşı-devrim dönemidir. 12 Eylül darbesi ile tüm toplum askeri bir yönetimin cenderesi içine sıkıştırılarak nefes alamaz duruma getirilmiştir. Devrimci hareket ağır darbeler almış, yığınların tam hareketsizliği sağlanmış, sermaye politikalarının engelsizce uygulanması için istenilen ortam yaratılmıştır. Başlangıçta yalnızca ‘70’li yılların devrimci yükselişini hedef aldığı ve 24 Ocak Kararları’nın engelsizce uygulanmasını amaçladığı sanılan askeri darbenin, iktisadi, siyasi ve ideolojik planda daha stratejik hedef ve planların bir aracı olarak iş gördüğü sonradan daha iyi anlaşıldı.