Ezân ve kâmetle ilgili bazı hükümler;
Çocuğun dünyâya geldiği gün veya göbeği düşmeden önce, sağ kulağına ezân, sol kulağına da kâmet okunması sünnettir.
Ezan ve kâmet, oyun ve eğlence meclislerinde okunan şarkı-türkü misâli okunmamalı, tane-tane anlaşılır bir Arapça ile düzgünce okunmalıdır.
Ezan yavaş ve teenni ile okunurken, kâmet biraz daha seri okunmalıdır.
Ezan yada kâmet namaz vakti girdikten sonra okunmalıdır. Vaktinden önce okunan ezan ve kâmet geçersiz olup, yenilenmelidir.
Bir mekanda ezan okunmuş ve kâmet getirilmiş olarak, cemaatle namaz kılınmış ise, orada, tek olarak kılınacak namaza ayrıca kâmet getirmeye gerek yoktur.
İnsanın ezan okurken kıbleye yönelik olması, abdestli bulunması, ellerini kulağına koyması, sesini yükseltmesi, ezanın cümleleri arasında az bir zaman duraklayarak okuması ve cümleler arasında konuşmaması sünnettir.
Kâmet getirilirken de kıbleye yönelik olunması, bedenin hareketsiz durması, ezandan biraz daha seri ve daha düşük bir ses tonuyla okunması sünnettir.
ÖĞÜT
Ariflerden birine sormuşlar:
“Her ezan ve kâmetin bir namazı vardır. Doğduğumuzda kulağımıza okunan ezan ve kâmetin namazı yok mudur?”
O zât hafifçe gülümseyerek buyurmuşlar:
“Olmaz olur mu?... O ezan ve kâmetin namazı da musallâ taşına konulduğumuzda kılınır.”197[197]
Anlayana, anlayana, anlamayana ne mânâ!
İşte ömür bu kadar kısa. Öyle ise, ne bu gam, ne bu tasa!
Hak’ka gerçek âşık isen; Ne durursun? hakkı yaşa!
KONU İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN NURDAN DAMLALAR
Peygamberimizden @ nakledilmiştir. Buyurdular @; “Yeryüzünde ezan okunduğunda melekler bunu işitirler ve derler ki; “Bu ses Ümmet-i Muhammed’in sesidir. Onlar Allâh’ı birliyorlar.” Melekler, Ümmet tâ ki namazdan ayrılıncaya kadar, bu ümmet için Allâh’tan af ve mağfiret dilerler.”198[198]
Hz. Muhammed Bâkır @’ın naklettiğine göre; “Peygamberimiz @ müezzinin ezanını işittiğinde aynı cümleleri tekrarlardı.”199[199]
İmâm Cafer Sâdık’dan @ nakledildiğine göre; “Resûlullâh hiç bir sebep olmaksızın hazarda (yani sefer-yolculuk hali olmadığı durumda) öğle ile ikindi namazını bir ezan ve iki kâmet ile, akşam ve yatsı namazını da yine bir ezân ve iki kâmet getirerek cem etmişlerdir.”200[200]
Dînin Nûru İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Sizden her hangi bir kimse hasta olmadığı müddetçe, yürüyerek, bir yere yaslanarak yada binit üzerinde kâmet getirmesin. Namazda duruyormuşçasına hareketsiz bir halde kamet getiriniz. Çünkü, kâmet getirmek, farz olan namaza girişin bir başlangıcıdır.”201[201]
İmâm Cafer Sâdık’a @ soruldu ki; “Kadınların ezan okumaları ve kâmet getirmeleri gerekir mi?” İmâm @ buyurdular: “Hayır, gerekmez. Yalnızca tekbîr ve kelime-i şehâdet getirirlerse kâfîdir.”202[202]
HAK ÂŞIKLARINA!
(Bazı ibâdetlerin Arapçayla îfâ edilmesi üzerine)
Ezân okumak her ne kadar sünnet ise de, okunulan belde de Müslüman’ların varlığının bir nişânesi olarak bilindiğinden, bütün bir Muhammed Ümmetini birbirine bağlayan, ortak değerlerdendir ve çok ehemmiyete hâizdir. Bundan dolayıdır ki, ezân; tüm dünyâda Ümmetin birlik ve beraberliğinin bir simgesi olarak, evrensel bir müşterek dilin oluşması amacıyla Arapça okunur. Ezanın ya da Namaz sûrelerinin vs. Arapça okunması, Arap ırkının veya Arapça’nın üstünlüğünden ve faziletinden değil, bütün Müslüman’ların ibâdet dilinde ortak bir payda oluşturmalarının gerekliliğinden ve başta saâdet asrı olan Peygamberimizin @ aramızda bulunduğu dönem ile, tüm Ehl-i Beyt Önderlerinin @ yaşadıkları çağlarda ve yüzlerce yıllık İslâm tarihinde bu şekilde okunmuş olması ve böyle okunmasının tavsiye ile emredilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Ancak çok özel durumlarda (Mesela; Arapça olarak sure, dua vs. ezberleyemeyen kimseler olursa) ise elbette, “yapamıyorum” diyerek namazlar terk edilmez, ana dilinde bile olsa ibâdetler icrâ edilmeye çalışılır. Ya da hiç bir şekilde ezber yapamayacak durumda olan kimse ise yalnızca Allâh, Allâh diye bile olsa ibâdet eder. Bu hükümler çok özel ve kişiseldir. Geneli bağlamaz ve genele yönelik değildir. Hani İslâm’da herkesin de bildiği “zorlaştırmayıp, kolaylaştırma” prensibi vardır ya, bu hüküm de böyle bir şeydir. Bunu ideolojik amaçlar uğrunda istismar etmek, ümmet bilincini yok etmeye çalışmak, iyi niyet gösterisi ile bâtıl amaçlarını gerçekleştirmeye çalışanlara alet olmak aklı başında hiç bir Müslüman’a yakışmaz. Ey güzel insan @ târih ötesinden ne de güzel buyurmuşsun!; “...Kelimetü hakkin yurâdu bihal bâtıl...”
İbâdet dilinin Arapça olması, bazılarının sandığı gibi Arap kültür emperyalizminin(!) bir sonucu da değildir. Bu konuya böyle yaklaşanlar, ya farkına vararak veya farkında olmadan bir ırkı aşağılamak sûretiyle hem Şanlı Liderimiz Hz. Muhammed’e @ ve hem de O’nun tertemiz Ehl-i Beyt soyuna leke sürmeye çalışmakta, âdeta onları bir Arap ırkçısı imişler gibi takdim etmektedirler. Düşünmemektedirler ki böyle yapmakla asıl kendileri bir ırkın, bağnazca üstünlüğünü kabul etmekte ve yıkıcı bir Milliyetçilik cereyanını hortlatmaktadırlar. Bazılarının, Ehl-i Beyt taraftarı görünerek bunu savunması ise, tamâmıyla üzüntü vericidir. Yanılarak bu görüşe kapılanları uyarmak insanlığımızın bir gereğidir. Ancak, kasıtlı olarak Sünnî ve Alevî Müslüman’ları, saptırmaya çalışanları ise, Allâh’a havâle ediyor, onların ıslâh olmaları ve hak ettiklerine kavuşmaları için duâcı oluyoruz.
Şu gerçek iyice bilinmelidir ki;
Alevî ve Sünnî İslâm anlayışında Arap ırkçılığının (Milliyetçiliğinin) yeri olmadığı gibi, diğer kavimlerin de ırkçılığının (Milliyetçiliğinin) yeri yoktur.
Arap ırkçılığına hayır! Fars ırkçılığına evet mi?
Arap ırkçılığına hayır! Türk ırkçılığına evet mi?
Arap, Fars, Türk ırkçılığına hayır! Kürt, Zaza, Çerkez, Laz, Gürcü vs. ırkçılığına evet mi?
Hayır! Binlerce Hayır! İslâm her türlü ırkçılığa kökten lâ çekmiştir. “Lâ ilâhe illallâh” gerçeğini tasdik ettim diyenler bu hakikati neden bir türlü anlamak istemezler? Nedir bu câhiliyyeden kalma asabiyet? Nedir bu, Peygamberin @, Ehl-i Beyt’in @ ve Güzide Ashâbın (r.a.) rûhâniyetine yapılan bunca eziyetler? Hem de Alevî Müslüman(!)-Sünnî Müslüman(!) kimliği altında!
Alevî Müslüman; her türlü ırkçılığa karşı olandır.
Dostları ilə paylaş: |