Mu'tezile'nin İnanç Esasları:
TEVHİD : Tevhid esası Mu'tezilenin en önemli prensiplerinden biri olmuş ve onlar tevhid konusunda kendilerine mahsus bir açıklama yapmışlardır. Allah birdir, eşi ve benzeri yoktur. Allah'ın vahdaniyeti (birliği) ve kıdemi (kadim olması), Mu'teziie'ye göre Allah'a mahsus en özel sıfattır. Eğer Allah'ın kıdemi haricinde O'na çeşitli sıfatlar isnad edilirse bir çok kadim varhğın mevcudiyeti kabul edilmiş olur. Böyleee ta'addud-i kudemâ yani kadimlerin çokluğu ortaya çıkar ki, bu durum Allah'ın birliği gerçeğine aykırıdır. Allah evveidir. Bu alemi yoktan var etmiştir. Vaci-bu'İ-Vüçüd'dur. O'nun sıfatlarından hiç biri beşerin sıfatlarına benzemez. Eğer böyle bir benzetme yapılırsa Allah ile kul arasında müşabehet hası! olur. Bu sebebie Mu'tezile vahdaniyet ve kıdem haricindeki Allah'ın diğer sıfatlarını te'vil yoluna gitmiştir. Yani mezkur iki sıfat dışında Allah'a kadim sıfatlar isnadını caiz görmezler.
Mu'tezile'ye göre Allah'ın hayat, ilim, semi', basar sıfatları vardır denmez. Allah zatıyia Hayydır, zatıyia Âlim, zatıyla Semi', ve basirdir. Kur'an'da bildirilen bu sıfatlar, Allah'ın zatının dışında kabul edilirse, Allah'tan başka kadimlerin varlığı kabu! edilmiş olur. Kadim olmak yalnız Allah'a mahsus olduğu için böyle bir inanç tevhid prensibine aykırıdır. Öyleyse Allah'ın kıdemi hariç, diğer zatî sıfatlan te'vil etmek gerekir. 53
ADALET (el-Adl) : Mu'tezile'nin Tevhid'den sonra en çok önem verdiği prensip (asıl) adalettir. Bu iki prensibe verdikleri önem sebebiyledir ki -daha öncede belirttiğimiz gibi- kendilerine "Ehlu'l-Adl ve't-Tev-hid" yahut "Ashabu'1-adl" isimleri verilmiştir. Mu'teziie'nin adalet prensibinin temelinde insanın fiillerini yapmada hür oiduğu ve Allah'ın çirkin, kötü olanı yaratmayacağı görüşü vardır. Onlara göre insanlar hür olup iradî fiillerini isteme ve yapma kudretine sahiptirler. Bu fiillerin yaratılmasında Allah'ın müdahalesi söz konusu değildir. İnsan fiillerinde hür olmasa ve insanın fiillerini Allah yaratmış olsaydı, insanın o fiillerden sorguya çekilmesi ve ceza görmesi, adalet prensibiyle bağdaşmaz. O zaman kulun sorumlu olmaması gerekirdi. İnsan bütün fiillerini kendi iradesi ve kudreti iie yaptığı için sorumludur diyen Mu'tezile bu konudaki görüşlerini Allah'ın adaletini ve insanın yaptıklarından sorumlu olacağını bildiren âyetlerle demlendirmektedir. 54
Mu'tezile aynı zamanda Allah'dan zulm, haksızlık gibi kötü fiillerin sadır olmayacağını belirterek Allah'ın ancak İyi ve güzel olanı yarattığını kötü olan fiilleri ise insanın yarattığını söyler.
Mu'teziie'nin adalet prensibine istinad eden görüşlerinden biri de insan için en uygun (aslah) olanı yaratmanın Allah'a vacib olduğunu söylemeleridir.
VA'D vs VA'İD : Va'd, dünyada amelleri güzel olanların ahiret-te mükafatlandırması; va'id de dünyada amelleri kötü olanların ahiret-te cezalandırılması demektir. Bu prensib biraz önce açıklanan adalet prensibinin bir sonucudur. Zira iyi ameller yapanların mükafatlandınlma-ması Allah'ın adaleti ile bağdaşmadığı gibi kötülük yapanların da ceza görmemesi ilahi adalet ile bağdaşamaz. Binanaleyh iyilik yapana mükafat kötülük yapana da ceza vermek Allah için vacibtir. Allah ne va'din-den ne de va'idinden döner. Bu sebeple Mu'tezile'ye göre günah işledikten sonra tevba etmeyenin bağışlanması ve peygamberlerin şefaati söz konusu olamaz.
el-MEI)JZİLE BEYNEL-MENZİLETEYN : Daha öncede belirttiğimiz gibi, Mu'tezİIeye göre büyük günah işleyen kimse ne mü'mindir, ne de kâfirdir, iman ile küfür arasında bir mertebede (fısk) dir. Tevbe etmeden ölürse -azabı kâfirinkinden daha hafif olmakla birlikte- cehennemde ebedi olarak kalır. Tevbe ederse mü'min olarak cennete girer.
el-EMRU Bİ'L-MA'RUF VE'SSJ-NEHYU ANİ'L^MÜNKER : Mu'tezi-leye göre iyiliği emretmek kötülüğüde yasaklamak her müslümana farzdır. Bu görüşlerini gerek Kur'an âyetleri, gerekse aklî delillerle izaha çalışan mu'tezile cemiyet içinde sıkı bir kontrol taraftarı olmuştur. Aslında Kur'an'ın emri olan bir hususu uyguluyorum diye kendi te'vil ve görüşlerini başkalarına zorla kabul ettirmeye kalkışmışlar, bunu kabul etmeyen ve karşı gelenlere de ağır hücumlarda bulunmuşlardır.
Mu'tezile'nin bu beş asıldan başka bir takım görüşleri daha vardır ki bunlardan bazıları şöyledir;
a) Allah'ın ahirette görülmesi imkansızdır.
b) Kur'an yaratılmıştır.
c) Akıl nakilden üstündür.
d) Huşun ve kubuh konusunda akıl esastır. Din ancak aklın dığı hususları izah eder, 55
Burada Mu'tezile hakkındaki bir kaç kaynak eseri zikrederek Mu'te konusunu bitirmek istiyoruz.
1 -Zühdi Hasan Caruliah, el-Mu'tesile, Kahire 1947.
2 -Kadi Abdulcebbar b. Ahmed (vf. 415/1024}.
a) Şerhu Usuli'l-Hamse, Kahire 1384/1965.
b) el-Muğnl, Kahire 1382/1962.
c) el-Mecmu' Bi't-Teklif, Kahire Tar.
3-Cemaleddin el-Kâsımi, Tarihu'I-Cehmiyye ve'l-Mu'tezİle, Kahire 1331.
4-Ebu'l-Huseyn el-Hayyat (vf. 300/912), el-İntisar Kahire 1344/1925.
5 -Ka'bi (vf 319/931), Abdu'l-Cebbar (vf. 415/1024), Hakim Cemşi (vf. 394/1100), Fadlu'l-ltlzal ve Tabakaiu'l-Mu'tezile, Fuad Seyyıd Neşri Tunus 1393/1914.
6-Kemal Işık, Mu'tezile'nin Doğuşu ve Kelâmi görüşleri, Ank. 1967. 56
Ehl-i Sünnet Kelâmı
Başlangıçta islâmın itikadı esaslarını savunma görevini üstlenmiş oian Mutezilenin zamanla gayesinden uzaklaşması ve kendi görüşlerini zorla kabul ettirmeye kalkışmaları, bir taraftan - özellikle yeni müslüman olupda henüz İslâmı bilmeyenlerin katılmasıyla - Mu'tezile'nin sayısını artırırken, diğer taraftan âyet ve hadislere bağlı olan hadis ve fıkıh alimlerinin, selefin nefretini ve düşmanlığını kazandırmıştır. Mu'tezile'nin bid'at ve dalalet ehlinin görüşlerini savunur hale geldiğini farkeden Abbasi Halifesi Mütevekkil (vf. 232/847), hilafet makamına geçince mu'tezîlîleri çevresinden uzaklaştırıp, inanç meselelerini Kur'an ve sünnetin ışığında anlamaya çalışan hadis ve fıkıh alimleriyle onlara karşı koymaya başladı.
Bunun sonucunda, Mu'tezile'nin zuhurundan yaklaşık birbuçuk asır sonra, selef alimlerinden Abdullah b. Küllab el-Basri (vf. 240/854), Haris el-Muhasibi (vf. 243/857) ve onlarla muasır olan Ebu'l-Abbas el-Kalanisi, saf İslâm itikadına yöneltilen itirazları cevaplamak düşüncesiyle kelâm öğrenmişler, ehl-i bid'aîın görüşlerinin yayılmasını önlemek ve bid'at görüşlere meyledenleri selefin yoluna döndürmek için selefin inanç esaslarını kelâm metoduyla anlatma, diğer bir ifadeyle iman meselelerini akıl kaideleriyle te'yid etme ihtiyacını hissetmişlerdir. Adı geçen zevat, bu davranışlarıyla Ehl-i Sünnet kelâm ilminin doğuşuna zemin hazırlamışlardır.
Gerçi daha önce de bid'at taraftarlarına karşı islâm akaidini savunan ve Ehl-i Sünnet görüşünü ortaya koyan Ebu Hanife, İmam Malik, I-mam Şafii, Ebu Amr el-Evzai (vf. 157/773) Ömer b. Abdulaziz ve Cafer Sadık gibi zevattan söz edilebilir. Hatta Hz. Ali va'd ve va'id mevzuunda Haricilerle; irade, istita'a ve kader konularında da Kaderiyye ile münazaralar yapmış olan ilk mütekellimdir.
Tabiûndan Hasan e!-Basri (vf. 110/728) «Risale Fi Zemmi'l-Kaderiy-ye» adlı bir eser yazmıştır, Emevi Halifesi Ömer b. Abdulaziz'in (vf. 101/ 720} de aynı konuda bir risalesi olduğu bilinmektedir. Cafer Sadik'ın ise kelâma dair üç risalesi vardır:
a) Kitab'r-Reddi Ale'l-Kaderiyye
b) Kitabu'r-Reddi Ale'l-Havriç
c) Risale Fi'r-Reddi Ale'I-Gulat Mine'r-Reuafid
Ebu Hanife'nin (vf. 150/767) akaide dair beş risalesi is5JJ|ize|Radar ulaşan ilk akaid kitablarının en önemlileridir:
a) el-Fikhu'l-Ekber
b) el-Alim ve'l-Mütealiim
c) el-Vasiyye
d) el-Fıkhu'l-Ebsat
e) er-Risale
adlarını taşıyan bu risaleler daha sonra Kemaleddin el-Beyadi (vf. 1098/ 1687) tarafından "ef-Usulu'l-Münife li'l İmam Ebî Hanife" adıyla bir araya getirilmiş 57 ve aynı zat tarafından şerhedilerek şerhine "İşârâîu'l-Merâm Min İbârâti'l-İmâm" ismi verilmiştir .
İmam Şafi'î'nin (v. 204/819) de:
a) Kîtab Fî Tahkiki'n-Nübüvveti ve'r-Redd Ale'l-Berahime,
b) Kitab Fi'r-Red Alâ Ehli'l-Hevâ.
c) el-Fıkhu'l-Ekber isimli üc eseri vardır. İmam Ahmed b. Hanbel de (v. 241/855) "Kitab Fî Tashihi'n-Nübüvveve'r-Redd Ale'l-Berahime" ve "er-Reddu 'Ale'I-Zenâdika ve'l-Cehmiyye" adlı iki eser yazmıştır.
Bütün bu bilgiler, Mu'tezile'nin hakim olduğu devirlerde Ehl-i Sünnet (Selef) âlimlerinin boş durmadığını, akaid ve kelâm sahasında eserler yazdıklarını bize göstermektedir. Ancak kelâm sahasında -Mu'tezile'nin eseri olan - kelâm metodunu öğrenip, ondan da istifade ederek yapılan ilk çalışmalar, üçüncü hicrî asırda yaşamış olan adı gecen zevata ait olduğu için Selefin akidesini kelâmı delillerle te'yid ederek tedris ve te'lif-te bulunan bu âlimlere, sünnî kelâmın doğuşunu hazırlayanlar unvanı verilmiştir. İmam Eş'arî'nin (v. 324/936) hocası Ebu Alî el-Cubbaî (v. 303/ 916) ile Salah-Aslah konusunda münakaşa edip Mu'tezile'den-ayrılışına ve İmam Mâtüridî'nin Mâveraünnehr'de kelâm metoduyla Ebu Hanife'nin görüşlerini açıklayıp yaymasına kadar, Ehl-i Sünnet'in görüşünü bu âlimler temsil edip savunmaktaydılar. „
Ehl-i Sünnet ilm-i kelâmının zuhuruna kadar sünnete bağlı müslü-manlara "Seİefİyye", yahut Sıfatuilahı inkâr eöen bid'at fırkaları karşısında Allah'ın sıfatlarını isbata çalıştıkları için "Sıfatiyye" adı verilmiştir.
Buna göre Ehl-i Sünnet Mezheplerini;
a) Selefiyye,
b) Eş'ariyye,
c) Mâtüriddiye olmak üzere üç Balıkta takdim edebiliriz. 58
Selefiyye:
Selefiyye deyince gene! olarak sahabe ve tabiîm ve onların mezhebini benimseyip oniar gibi düşünen İslâm âlimleri anlaşılmaktadır. "Sıfatiyye" ve "Eseriyye" de denilen selefiyye, iman esaslarıyla ilgili konularda âyet ve hadislerde bildirilenler ile yetinip, - müteşabinler de dahil - bunları aynen kabul edip, teşbih ve tecsime de düşmeyen, ama te'vil yoluna da gitmeyen Ehl-i Sünnet topluluğudur.'
Selef, fıkıhta da Kur'an ve sünnete tabi idi, ancak yeni hadiseler zuhurunda fıkhî konularda Kur'an ve sünnette bulunmayan fer'î hükümlerde re'ye müracaat edip, kendi re'yleriyle hüküm verirlerdi. İtikadı konularda ise akıl ve re'ye asla müracaat etmezler, Kur'an ve Sünnette bildirilen hususları aynen kabul ederlerdi. Allah'ın sıfatları ve kader konusunda münakaşa ve münazarayı asla tecviz etmezler, hatta nehyederlerdi. Yine itikadı konularla ilgili müteşabin âyetlerin te'vilini caiz görmez, nass-ları aynen kabul ederlerdi. Çünkü te'vil akılla yapılır. İtikadî meselelerde ise akıl hüküm veremez, ancak şahit olabilir.
Bu sebeple, '
Allah Arş üzerine istiva etti. 59
(Allah) buyurdu ki, ey İblis, elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden ne-dır?" 60 " Rabbin geldi." 61 gibi müteşabih âyetlerin anlamı üzerinde fikir beyan edilmemelidir. Oünkü bu âyetler ancak akılla açıklanabilirki, akıl bu gibi hususlarda te'vile yetkili değildir.
Seiefiyyenin görüşleri yedi esasta toplanır:
1. TAKDİS : Allah Tealâyı Celâl ve azametine lâyık olmayan her şeyden tenzih etmek, lâyık olmadığı şeylerden münezzeh olduğuna inanmak. Meselâ, yukarıdaki âyette geçen "el" ve "mü'minin kalbi Rahman'ın iki parmağı arasındadır." mealindeki hadiste geçen "parmak" keiimele/i işi-tildiği zaman Allah'a cismiyet isnad edildiği sanılmamalıdır. Çünkü "yed= el"kelimesi iki manaya gelir :
Birincisi, et, kemik ve kaslardan meydana gelmiş olan cisim. Mezkûr âyet ve hadislerde geçen "yed" bu anlamda kullanılmış olamaz. Zira Allah cisim olmaktan ve cisimlere mahsus özelliklerle vasıflanmaktan münezzehtir.
"Yed" in bir başka manası da "falan ülke, filân hükümdarın elindedir" cümlesinde olduğu gibi mecazîdir. Bu ikinci mana da cisme izafe e-dilemez. Öyleyse nasslarda geçen ve manası açık olmayan bu gibi söz-Isr üzerinde düşünmemek ve fikir yürütmemek gerekir.
2. TASDİK : Nasslarda geçen "el, parmak, yüz..." gibi isim ve s;fct lann, Allah Tealâ'nın şan ve azametine yakışan bir manada kullanılmış olduğunu seksiz, şüphesiz kabul etmek ve Cenab-ı Hakk kendi nefsini, Rasulullah da Cenab-ı Hakkı nasıl tavsif etmiş ise - velevki bu sıfata la murad edilen mananın hakikatine vâkıf olmasa da- öyleee iman etr.*.e:;-ür. Selef, âyet ve hadislerde geçen bütün bu kelimelerin Allah hakkında kullanılınca, mahlukat için kullanıldıklarında ifade ettikleri anlarr.a gelmediğini kabul etmiş, bunlara aynen, te'vilsiz olarak imanı zaruri görmüştür.
3. ACZİ İTİRAF : Nasslarda geçen müteşabihatın maksadını bilrr.e-inek ve bilemeyeceğini itiraf etmektir. Bu gibi hususlarda fikir yürütmek
insanı hataya düşürebilir. Onun için en doğru yol, müteşabihata dalrr.cı-roak ve "bununla neyi murad ettiğini en iyi bilen Allah'tır" diyerek aczini itiraf etmektir.
4. SÜKÛT : Müteşabihatın manasını sormamak, onlara dalmamak ve hatta bu konuda sual sormayı bile yasaklamak. Zira Hz. Peygamber, toder mevzuu ile meşguliyeti ashabına yasaklamıştır. Hz. Ömer de, "Rahşan Arş üzerine istiva etti." 62 âyetinin manasını soran bir Mısırlı'yı Basra'ya sürgün etmiş, Kur'an'ın mahluk olup olmadığını^soran birini sustur.muş ve böyle sorular sormasını yasaklamıştır. Kısacası selef bu mevzularda susmayı, sükûtu tercih etmiştir.
5. İMSAK : Müteşabih nasslar üzerinde değişiklik yapmamak, o ifadeleri azaltmamak, çoğaltmamak, birlikte kullanıldığı kelimelerden ayrı olarak zikretmemek ve söz konusu nassları te'vil ve tefsir etmekten çekinmek.
6. KEFF : Müteşabihatla kalben meşgul olmamak ve onlar üzerinde düşünmemektir. Bir kötürüm veya yüzme bilmeyenin denize dalması ne kadar tehlikeli ise, cahil bir kimsenin de manası kapalı olan nasslar-la kalben meşgul olması ve onları açmağa çalışması en az o kadar tehlikelidir.
7. MARİFET EHLİNİ TESLİM -Kişi, kendisine kapalı görünen müteşabih nassiann herkese kapalı olduğunu zannetmemeiidir. Peygamberlerin, büyük din âlimlerinin, sıddîk ve velilerin zor görünen bazı hususları bildiğini kabul etmek gerekir. 63
Kısaca inançlarını bu şekilde özetleyebileceğimiz Selefiyyenin hepsi Rasûl-u Ekrem'in medhine mazhar olmuş, itikadlarının saflığı ve paklığı ile ümmetin yıldızı payesine erişmiş olan Ehl-i Sünnet-i Hâssa'dır.
İlk Hanefîler selefidir. İlk Mâlikî ve Şâfiîler de selefidir. Dört mezhep imamının hepsi selefi idi. Hatta İmam Ahmed b. Hanbel, kelâmcıların delilleriyle ehl-i bid'atı reddetmeyi bile hoş görmezdi, onları sadece kitap ve sünnetle reddederdi. 64
Ancak içerden ve dışardan İslâm'ı sarsmak isteyen cereyanlar ortaya çıkıp yayılmaya başlayınca, müslümanların akaidine musallat olan bâtıl inançları ve bid'at ehlinin sapık görüşlerini çürütmek için kelâm metodunu kullanma zarureti hasıl oldu ve Ehl-i Sünnet âlimleri bu metodu kullanmaya başladılar. Böyleee Ehl-i Sünnetin Mâtüridiyye ve Eş'ariyye mektepleri teşekkül etti.
Bugün fıkıhta Hanbelî olanların çoğu selefidir. Fıkıhta Hanefî olanlar umumiyetle Mâtüridî, Şafii olanlar da umumiyetle Eş'arîdir. 65
Mâtüridiyye:
İtikadda Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed el-Mâtüridî'yi (v. 333/944) imam kabul edenlerin oluşturduğu mezhebe Mâtüridiyye Mezhebi denir. İmamu'l-Hüdâ, Alemu'l-Hüdâ, İmamu'l-Mütekellimîn, Reîsu's-Sünne gibi unvanlarla anılan Ebû Mansur, Türkistan'daki Samerkand şehrinin Matûrid kasabasında dünyaya geldiği için oraya nisbet edilir.
Doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen Mâtüridî'nin hayatı hakkında da fazla bilgi cahibi değiliz. Ancak onun eserlerinden onun Kelâm, Fıkıh usulü ve Tefsirde üstad olduğu anlaşılmaktadır. Hanefî fıkhında ilim zinciri İmam Muhammed'e dayanan Mâtüridî, Kelâm ilmini de Nasr b. Yahya el-Belhî'den öğrenmiştir. Akaidde de yine ilim halkası, İmam Azam'a dayanır. Ebu Hanifenin akaide dair eserlerini okumuş ve görüşlerini, o-nun koyduğu çerçeve içinde ama farklı bir metodla, kelâm metoduyla a-çıklamıştır. Hatta bundan dolayı, Matüridî'yi Ebû Hanife'nin tabii, bağlısı olarak değerlendirip, mezhebine de Hanefi mezhebi adını verenler olmuştur. Hakikatte ise, Mâtüridiyye mezhebi, Ebu Hanife'den istifade etmiş olmasına rağmen, kullandığı metod sebebiyle farklı bir mezheptir ve bir kelâm mektebidir .
İmam Mâtüridî, ilim tahsiline elverişli bir ortamda yaşamış, Saman-oğulları'nın Maveraünnehr'e hakim oldukları dönemde onların İslâmî ilimlere olan hizmetlerinden büyük ölçüde istifade etmiştir. Muhtelif hocalardan hem aklî hem de naklî ilimleri tahsil eden Mâtüridî, o devirde Mave-raünnehr'de mezhepler arasında cereyan eden münazaralara katılmış, bir çok yerde münazara yapmış, bu sebeple Basra'ya da gitmiştir.
Mu'tezile ve diğer Ehl-i Bİd'atla yaptığı münazaralarda ve Akaid sahasında te'lif ettiği eserlerinde hasmın metodu olan kelâm metodunu benimsemiş, naklin yanında aklî ve mantıkî delillerden de istifade ederek hasımlarını mağlup etmiştir. Bu yönüyle, Basra ve Bağdat çevresinde yaşayan ve Mu'tezile mezhebinin sayılır âlimlerinden biri durumuna geldikten sonra Mu'tezile'den ayrılmış olması sebebiyle onların metodunu çok iyi bilen İmam Eş'arî ile aynı paraleldedir. Bu iki âlim, Kelâm metoduyla selef akidesinin izahı demek olan, Ehi-i Sünnet Kelâmının kurucusu, bâ-nîsidirler ve aynı zamanda ehl-i sünnet kelâm mekteplerinin de imamıdırlar.
Ancak Mu'tezile akılcılığı ile Ehl-i Sünnet akılcılığı arasında büyük fark vardır. Mu'tezile, itikadî konularla ilgili âyet ve hadisleri yanlış anlayarak teşbihe düşen ve aklı mahkûm edenler karşısında bir aksüiamel olarak zuhur ettiği için akla fazla ehemmiyet vermiş, nerede ise onu hakem kabul etmiştir. Bu sebeple Allah'ın sıfatlarından bir kısmını ve kaderi ilâhiyi farklı yorumlamış, aklın müessir bir rol oynamaması gereken â-hirete ait konulardan ru'yetillah, şefaat, sırat, mizan gibi bir çok hakikati akılla reddetmiş, bunlarla ilgili nassları da ya redd veya te'vil etmiştir.
Mâtüredî'nin sisteminde de aklın büyük "bir değeri ve yeri vardır. Ama herhangi bir mübalağaya sapmaksızın ve haddini aşmaksızın. Hatta İmam Matüridî, haberi sıfatlarla ilgili müteşabih âyetlerin kesin tevilinden bile sakınmış, "teşbihi nefyeder, hiç bir yorum yapmadan murad-ı ilâhî her ne ise ona iman ederiz" demiştir. 66
imam Eş'arî de bu hususta Matüridî ile aynı düşünmektedir. Nitekim Ehl-i Sünnet kelâmcıları Allah Tealâ'nın bütün sıfatlarını isbat etmiş, kadere inanmış, âhiret ahvaliyle ilgili âyet ve hadislerde bildirilmiş hususların hepsini kabul etmişlerdir. Mu'tezile'de akıl, yerine göre hareket noktası, yerine göre hakemdir. Eş'arı ve Matüridilere göre ise akıl naklin hizmetinde, onu te'yid edici, açıklayıcı ve tamamlayıcı bir unsurdur.
Akaid sahasında âyet ve hadisle birlikte aklı da dinin anlaşılmasında lüzumlu bir temel kabul etmiş olan Matüridîiik, İmam Matüridî'den itibaren kelâm metodunu gittikçe geliştirmiştir. Maveraünnehr'deki hane-filerin itikadı mezhebi olan Matüridîiik, bazı konularda Selefe Eş'arilik-ten daha yakındır. Bazı konularda ise daha akılcı davranıldığından Eş'-arîiikle Mu'teziSe arasında yer alır. Bu sebepledir ki, bazı araştırıcılar, Matüridiyye'yi Selefe daha yakın görürlerken, bazıları mu'tezileye daha yakın görmektedir. Hakikatte ise Matüridîiik, selefe daha yakındır.
Bazı araştırıcıların İmam Ebu Hanife'ye kadar vardırdıkları Matüridi mezhebine bağlı pek çok âlim yetişmiş ve pek çok eser te'lif edilmiştir. Ancak Matüridîiik, Maveraünnehr gibi kapalı bir havzada ortaya çıkması, Basra ve Bağdat gibi devrin ilim merkezlerinden uzak bir bölgede yayılması sebebiyle Eş'arilik kadar şöhret bulmamıştır. Daha ziyade Maveraünnehr bölgesinde ve Türkler arasında yayılmıştır.
Hakîm es-Samerkandî (v. 324/953), Sadru'l-İslâm Muhammed Pez-devî (v. 493/1100), Ebu'l-Mu'în en-Nesefî (v. 508/1115), Burhaneddin en-Nesefî (v.687/1289), Ömer en-Nesefî (v, 537/1142), Ebu'l-Berekât en-Ne-se?î (v. 710/1310), Nureddin es-Sabunî (v. 580/1184), Ferğanali Ali b. Osman el-Ûşî (v. 575/1179), [bnu'l-Hümân (v. 861/1457), Hızır Bey (v. 863/ 1458) ve Kemâluddin el-Bayâdî (v. 1098/1687) İmam Matüridî'den sonraki en meşhur matüridî kelâm âlimleridir.
İmam Matüridî'nin kelâmı görüşlerini de bize aktaran "Te'vilâtu Eh-li's-Sünne" veya "Te'uilâtu'i-Kur'an" adıyla anılan, ilk cildi Dr. İbrahim Avadiyn ve Seyyid Avadiyn tarafından 1971 yılında Kahire'de neşredilmiş olan tefsirinden başka kelâma dair te'lif ettiği eserlerin adları şöyledir:
1. Kitbu't-Tevhid : Dünyada tek yazma nüshası bulunan bu eser, Dr. Fethullah Huleyf tarafından neşredilmiştir.
2. Kitabu'l-Makâlât : Köprülü Kütüphanesi 856 numarada kayıtlı bir yazma nüshası vardır.
3. Kitabu'r-Redd Ale'l-Karâmita. <~:
4. Beyanu Vehmi'l-Mu'tezile.
5. Reddu Usûli'l-Hamse Li Ebû Muhammed el-Bahilî
6. Reddu Evaili Edilleti'l-Ka'bî.
7. Reddu Kitabeti'I-İmameti Li Ba'di'r-Revafız. 67
İmam Matüridî'nin görüşleri ile Eş'ariyye arasında temel noktalarda bir ayrılık olmayıp, bazı izah farklılıkları mevcuttur ki, ileride bu konu Ma-türidiyye - Eş'ariyye Mukayesesi olarak ayrıca ele alınacağı için burada, görüşlerinden bahsedilmeyecektir. 68
E'ş'ariyye:
Sünnet ve Cemaat Ehlinin iki büyük kolundan birisi itikatta Eş'ariyye mezhebidir. Ebu'l-Hasen Ali b. İsmail el-Eş'arî el-Basrî'yi itikadda imam olarak kabul edenlere Eş'ariyye denir. İmam Eş'arî, 260/875 yılında Basra'da doğmuş, 324/936 da Bağdat'ta vefat etmiştir. Eş'arî, meşhur mu'te-zilî âlim Ebu Ali el-Cubbaî'nin (v. 303/916) hem talebesi ve hem de üvey oğlu idi. Bu sebeple yaklaşık kırk yaşına kadar mu'teziieyi müdafaa etti, bu alanda eserler te'lif etti.
Mu'tezile'nin sayılır âlimlerinden biri durumuna gelen Eş'arî, hocasına sorduğu bazı suallere tatminkâr cevap alamaması sebebiyle mezhebi hakkında şüpheye düşer. Doğruyu bulma çabası içerisine giren imam, Hz. Peygamber (S)i de rüyasında görüp sünnetinin zaferi için çalışma tavsiyesi alır ve hocası ile son olarak Salan - Aslah konusundaki "ihve-i selâse = üç kardeş" diye bilinen tartışmasıyla mu'tezileden ayrılır. Daha sonra Selefin görüşlerini ve İbn Küllâb el-Basrî'nin metodunu benimseyerek, akaid mevzuunda aklî deliller kullanma yolu olan bu metodu geliştirecek olan Eş'arî, bir cuma günü Basra Ulu Camii'nde menbere çıkarak halka Mu'tezile'den ayrıldığını ve İmam Ahıned b. Hanbel'in görüşlerini benimsediğini resmen ilân etmiştir. Böylece Mu'teziie'nin görüşlerini reddeden Eş'arî, ömrünün kalan yaklaşık yirmibeş yılını Mu'tezile ve bütün
Ehl-i Bid'atı redd, Ehl-i Sünnet Akidesini izah ve îsbat ile geçirmiştir. Bu alanda pek çok eser te'lif etmiş ve önceki eserlerini reddetmiştir.
Eş'ariyye mezhebi daha cok Mu'tezi I e'ye karşı bir anti tez olarak doğmuş ve felsefeye karşı tez olarak devam etmiştir. Eş'arî Kelâm âlimleri, zamanla te'vile cok fazla yer vermişler, zaman zaman da kelâmda yeni-iikler yaparak kelâm ilmini felsefe ile rekabet edebilecek bir güce kavuştu/muşlardır. Bu sebeple Eş'arî Kelâmı, -her ne kadar bazı konularda Mu'-tszile'den ayrılışın etkisiyle aklı mahkûm etmiş ise de- genelde akılcıdır
Bâkıîlânî (v. 403/1013), Cuveynî (v. 478/1085), Gazzalı (v. 505/1111), Şsrfîistanî (v. 548/1153), Âmidî (v. 631/1233), Fahreddsn Razî (v. 606/1210), Kadî Baydavî (v. 685/1286), Saduddun Taftazânî (v. 793/1390) ve Seyyid Şo:t Curcanî (v. 816/1413) gibi meşhur âlimler tarafından temsil edilen lEş'ariiik, önce İrak ve Suriye'de yayılmıştır. Daha sonra Selçuklu Veziri Nizamulmülk'ün, kurduğu medreselere Eş'arî âlimleri müderris olarak ta-y'n edişiyle daha geniş bir alana yayılma imkânı bulan bu mezhep, Mısır ve Mağrib ülkelerine kadar yayılmıştır.
Eş'ariyye'nin kurucusu Ebu'l-Hasen el-Eş'arî'nin eserlerinin sayısı bazı kaynaklarda üç yüze kadar çıkarılmaktadır. Onun bu eserlerinden bir kısmını Mu'tezilî iken yazmış olduğu muhakkaktır ki, onlardan hiç bi-ıi günümüze ulaşamamıştır. Mu'tezile'den ayrıldıktan sonra yazdığı ve Mu'tezileyi ve mu'tezilî iken yazdığı eserlerini reddettiği eserlerinden de ancak bir kaç küçük risale elimizdedir. Kaynaklarda isimlerini öğrendiğimiz hacimli eserlerinden hiç biri mevcut değildir.
Kaynaklarda zikrolunan isimlerine ve konularına bakılarak eserleri:
a) Kelâm ilmiyle ilgili olan ve Ehl-i bid'ati, özellikle de Mu'tezile'yi reddi hedef alan eserler.
b) Filozoflar, Tabiatçılar, Dehriler, Brahmanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar gibi İslâm dışı cereyanları reddeden eserler.
c) İslâmî ve gayr-ı islâmî mezheplerin görüşlerini aynen nakleden makâlât kitapları .
d) Tefsir, Hadis, Fıkıh ve diğer islâmî ilimler sahasında te'lif ettiği
eserler olmak üzere dört grupta toplanabilir. 69
Eş'arî'nin bize kadar ulaşan, bugün mevcut olan eserleri ise şunlardır :
1.Makâlâtu'l-İslömiyyin : İstanbul, 1928-1933 de ve Mısır, 1969 da neşredilmiş olan bu eser: a) İslâmî fırkalardan tarafsız olarak bahseder, b) Kelâmı meseleleddeki ince ihtilafları zikreder, c) Allah'ın isim ve sıfatlarıyla Kur'an hakkındaki görüşlerden söz eder.
2.el-!bâne 'An Usûii'd-Diyâne : İ'tizal mezhebinden ayrıldıktan sonra ilk te'lif ettiği eser olduğu sanılan bu eserinde İmam Eş'arî, Ahmed b.
Hanbel için övücü ifadeler kullanır. Nübüvvet konusu hariç, kelâmın hemen hemen bütün mevzularından bahseden bu eserin muhtelif- baskıları vardır. Ayrıca İngilizce, Fransızca ve Aîmanca'ya terceme edilmiştir.
3. el-luma' R'r-Reddi 'Ala Ehli'z-Zeyği ve'l-Bida' : Muhtelif baskıları ve muhtelif dillere tercemeleri olan bu eser on babdan teşekkül etmiştir. Keiâ mî bir üslupla yazılmış olan eserde kelâmullah, irade, kader, ru'-yetullah, va'd ve va'id ile imamet konuları ele alınmıştır.
4. Risale Fî İstihsani'l-Havd Fi'l-Kelâm : Muhtelif baskıları olan on-bir sayfalık bu risalede İmam Eş'ari, nazar ve istidlalin müdafasını yapar.
5. Risâleîü'l-İman : İman konusundaki bu eser, Almancaya'da çevrilmiştir.
6. Risale Ketebe Bihâ İlâ Ehli's-Sağr Bi Bâbi'l-Ebvâb : Kıvamuddin Bürslan tarafından Türkçe tercümesiyle birlikte İlahiyat Fak. Mecmuasında neşredilmiş olan (sayı 7, s. 154-176; sayı 8, s. 50-108; Arapçası, s. 80-108) bu risalesinde Eş'arî selef akidesini anlatmıştır. 70
Mâturidîyye - Es'ariyye Mukayesesi
Ehl-i Sünnet Kelâmının iki büyük mümessili olan Matüridiyye ile Es'ariyye mezhepleri.kelâm ilminin ana konuları olan (makâssd ve mesâil) hususlarda ittifak etmişler, her ikisi de aynı dönemde ama ayrı yerlerde kelâm metoduyla iman esaslarından bahsetmiş, ehl-i sünnet görüşünü müdafaa etmişlerdir. Ancak bunu yaparken bazı açıklamalar, izahlar arasında farklılık söz konusu olmuştur.
Bazı araştırıcılara göre "şeklî ve lafzî", bazılarına göre ise köklü sa-ilen va sayıları yazarlara göre değişen, hatta hakkında müstakil risaleler dahi yazılan bu görüş farklılıkları, muhtemelen her iki kelâmoının yaşadığı kültürel çevre ile yakından ilgilidir. Her ikisinin mücadele ettikleri gruplar da göz önüne alınırsa, bazı konularda değişik fikirlere sahip olmaları normal olarak mütalaa edilmelidir.
Matüridiyye ile Eş'ariyye arasındaki bu ihtilaflardan bir kaçını, bir fikir vermek maksadıyla burada zikretmek istiyoruz:
1. Cüz'î irade : Mâtüridîlere göre insanda müstakil bir cüzi irade vardır. Eş'arilere göre ise bu irade müstakil değildir, onu da Allah yaratır.
2.Kesb : Eş'arilere göre Kesb, insanın gücünün makdura iktiranıdır, yani takdir edilenle birlikte olmasıdır. Mâtüridîlere göre ise kesb, kulun bir şeye azim ve niyet etmesiyle o şeyin hasıl olmasıdır.
3. Huşun ve Kubuh : Mâtüridîlere göre huşun ve kubuh, güzellik ve çirkinlik, başka bir deyimle bir şeyin iyi veya kötü olduğunun akılla bilinmesi mümkündür. Bazı şeylerin iyilik ve kötülüğü akıl ile idrak olunur, ilâhî emir ve nehiy de ona delalet eder. Yani bir şey iyi olduğu için Allah tarafından emredilir, çirkin olduğu için de yasaklanır. Diğer bir ifade üe iyi olanlar emredilmiş, kötü oianiar da .yasaklanmıştır, Eş'arîlere göre ise, huşun ve kubuh şer'îdir, akıl ile idrak olunamaz. Ancak Allah'ın emir ve yasağı ile bir şeyin iyi ya da kötü olduğu bilinir. Yani bir şey emredilmiş ise iyidir, nehyedilmiş ise kötüdür. Emir ve nehiy olmadan iyilik ve kötülük bilinemez.
4. Ma'rifetuÜah : Mâtüridîlere göre, dinî tebligat olmasa da insan, Allah'ı bilmek zorundadır. Çünkü akı! Allah'ı bilme gücündedir. Eş'arîlere göre ise, akıl hiçbir şeyi vacip kılamaz. Onun için -akıl Allah'ı bulabilecek güçte olsa bile- Allah'ı bilmek şer'an vaeiptir. Şeriatten, dinden haberi olmayan insan hiç bir şeyden mes'ui değildir.
5. Tekvin : Mâtüridîlere göre Allah Talâ'nın "Tekvin" diye müstakil bir sıfatı vardır. Eş'arilere göre ise tekvin hakiki bir sıfat olmayıp, itibari bir sıfattır, kudret sıfatının bir taallukudur,
6. Nübüvvet : Mâtüridîler, nübüvvetin şartlarından biri de erkek olmaktır, kadınların nebi olması caiz değildir, derler. Eş'arilere göre ise nübüvvet için erkek olmak şart değildir, kadın da peygamber olabilir.
7. Tekilı-i Mâ Lâ Yutak (Güç Yetirilemeyenin Teklifi) : Allah'ın, insanın gücünün dışında kalan bir şeyin yapılmasını emretmesi ve kullarını bununla mükellef tutması Eş'arîlere göre caizdir ama vaki değildir. Mâtii-ridîlere göre ise böyle bir teklif caiz de değildir. Çünkü bunda bir hikmet yoktur.
8. Sebap ve Hikmet : Eş'arîlere göre Allah'ın fiilleri bir hikmet ile muallel olmadığı gibi, bir sebebe de bağlı değildir. Çünkü Allah yaptıklarından sorumlu değildir. Mâtüridîler ise, Allah'ın fiillerinin bir hikmet ile muallel olduğunu ve bunların bir sebebe dayandığını ileri sürerler, Zira Allah abesten münezzehtir. Sebepsizlik ve hikmetsizlik ise abestir. O'nun fiilleri hikmeti icabı meydana gelir.
9. Kelâm-ı Nefsî : Eş'arîlere göre Kelâm-i Nefsî'nin işitilmesi caizdir. Mâtüridîler ise Kelâm-ı Nefsî'nin bizzat işitilemeyeceğini, ancak ona delalet eden şeyin duyulabileceğini söylerler.
10. Ezolde Ma'duma Hîtab : Eş'arîlere göre Ma'dum'a (yokluk) hitab-i ilâhinin taalluk etmesi caizdir. Buna göre Allah ezelde Mükellim'dir. Mâ-türidiler ise bunu kabul etmezler. Çünkü bunda bir hikmet yoktur.
11.İbadet Mükellefiyeti : Eş'arîlere göre kâfirler iman etmekle mükellef oldukları gibi ibadet etmekle de mükelleftirler, ibadet etmedikleri için ayrıca ceza göreceklerdir. Mâtüridîlere göre ise, kâfirler imanla mükelleftir, ayrıca ibadetle mükellef değildir, bundan dolayı ayrıca azap görmezler.
12.İrtidad i Eş'arîlere göre mürted yeniden iman ederse, amelleri de avdet etmiş olur. Mâtüridîlere göre ise amelleri avdet etmez, geriye dönmez.
13. Tevbe-İ Ye's : Ye's, ümitsizlik halinde yapılan tevbe, Mâtüridîlere göre makbul, Eş'arîlere göre ise makbul değildir. 71
Mutekaddımı Donemi
Ehl-i Sünnet İlm-i Kelâmının zuhurundan sonra İslâm dünyasj qkaid konularıyla ilgilenen dört cereyan göze çarpmaktadır:
1. Selefiyye.
2. Ehl-i Sünnet kelâmcılan (Mâtüridiyye ve Eş'ariyye).
3. Ehl-i Bid'at Mezhepleri (Mu'tezile, Şî'a, Mürcie, Kaderiyye vs.j
4. İslâm Filozofları.
Emevîlerin son dönemlerinde Eski Yunan İlimlerini Arapçaya terce-me faaliyeti başlamış, bu çalışmalar Abbasî halifelerinden el-Mansûr (v. 158/775), Harun'er-Reşîd (v. 193/809) ve el-Me'mûn (v. 218/833) devirlerinde ilerleyerek devam etmiştir. Bu dönemlerde pek çok ilahiyat, ta-biiyyat, ahlak ve mantığa dair felsefî eser Arapçaya terceme edilmiştir. Nihayet üçüncü hicrî asrın ilk yarısında ilk İslâm filozofu Ebu'l-Hukema Ya'kub b. İshak el-KİNDÎ (v. 252/866) zuhur etmiştir. Mu'tezile ilm-i kelâmının geliştiği bir zaman ve muhit içinde yetişen el-Kindî, eski Yunan ilimlerini okumuş, terceme ve te'lifler vermiş olmasına rağmen, kelâm ilminin
(irinden kurtulamamış ve böylece tefekkür tarihimizde kelâmdan fel-[eye intikal devresinin mümessili sayılmıştır. Asıl İslâm fesfesi ise, ıdî'den bir asır sonra yaşamış olan Feylesofu'l-İslâm Ebu Nasr el-FA-ıBÎ (v. 339/950) ile kurulmuş ve ondan da bir asır sonra Ebu Ali İBN JÂ (v. 428/1037) ile tekâmül etmiştir.
Bu üç filozof ile teessüs etmiş olan İslâm Felsefesinde metafizik ko-arı içinde İslâm akaidini alakadar eden görüşlere de yer verilmiştir. Ne \ ki, büyük ölçüde Yunan düşünürleri Aristo (M.Ö. 384-322) ve Efla-ı'un (M.Ö. 427-347) etkisi altında kalmış olan bu felsefe daha sonra ikide uğramıştır.
İslâm dünyasında ilkin Mu'tezÜe'nin elinde zuhur eden ve daha son-Eş'arî ve Mötüridî ile Ehl-i Sünnet dairesine giren İim-i Kelâm, akla em vermekle beraber vahyi hareket noktası olarak kabul ediyordu. Bu-n içindir ki, sırf akla dayanarak ilahiyat sahasında görüş beyan eden □ m felsefesi, Selefiyye'nin yanında Mu'tezile ve Ehl-i Sünnet Kelâmcı-ı tarafından da daima tenkid edilmiştir.
Ehl-i Sünnet keiâmcılanndan Eş'arî'nin yolunu kendisinden sonra İdâfaa ve neşreden Kâdi Ebû Bekir el-Bâkıllânî (v. 403/1013) olmuştur, ıkıllânî, Eş'arî kelâmını tamamlayarak, kelâmı delillerin dayandığı mu-ddime (prensip)leri koydu. Yeni bazı aklî bahisler ilave etti. Ayrıca o ikâs-ı edille'yi kabul ederek, bir şeyi isbat eden delilin çürüklüğü or-/a çıkınca onunla isbat edilen hakikat de batıl olur, dedi. Fakat bu snsipîe o, mantık ilmine aykırı düşmekteydi.
Mütekaddimîn dönemi keiâmcılanndan olan BakıMânî'nin Kelâm sasında doyurucu eserleri vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
a) Kitabu'î-Temhîd : Kahire'de 1947 de neşredilmiştir. Beyrut, 1957.
b) Kifabu'I-İnsaf : Kahire, 1963. (Kevresî neşri).
c) Kîtabu'l-Beyân : Beyrut, 1958.
d) İ'câzu'i-Kur'an : Kahire, 1954,
Bâkıliânî'den sonra Gazzalî'ye. kadar devam eden "Mütekaddimîn »nem" Eş'arî kelâmcıları ve eserlerini de şöyle sıralayabiliriz:
Abdu'l-Kahir el-Bağdâdî (v. 429/1037) :
a) Usûiu'd-Din : İstanbul, 1928.
b) eİ-Fark Beyne'l-Fırak : Ethem Ruhi Fığlalı tarafından Tere. İst. 1979.
Ebu Bekr el-BEYHAKÎ (v, 458/1066).
a) el-Esmâ ve's-Sıfat : Mısır, 1358. Beyrut, tarihsiz neşir.
b) İ'tikad : Kahire, 1961. Beyrut, 1984. Daha ziyade sele
İmamu'l-Haremeyn Ebu'I-Me'âlî el-Cüveynî (v. 478/1085) :
a) eş-Şâmii Fî Usûli'd-Din : İskenderiye, 1989. Neşri tamd^andma-
b) Kitabu'l-İrşâd : Kahire, 1950. eş-Şamil'in muhtasarı.
c) ei-Akîdetü'n-Nizâmiyye : Kahire, 1948. (Kevserî neşri), 72
Mütekaddimîn Dönemi Matürîdî Kelâmına Ait Eserler İse Şunlardır:
Ebu'l-Yusr el-Pezdevî (v. 493/1099): Usûlu'd-Din: Kahire, 1963. Eser Prof. Dr. Şerafeddin Gölcük tarafından Türkceye terceme edilmiştir. İst. 1980.
Matüridî'nin çağdaşı olan Ebu Ca'îer et-Tahâvî'nin (v, 321/933) "el-Akidetü't-Tahaviyye"si de, muhtelif şerh ve haşiyeleri olması hasebiyle burada zikredilebilir. Gerçi eser bir akaid risalesidir.
Burada mütekaddimin deyimiyle Eş'arî ve Matüridî'den sonra gelen ve İmam Gazzalî ile son bulan Ehl-i sünnet kelâmcıları kastolunmuştur. Bu dönemin en bariz özellikleri:
a) İn'ikâsı edilleyi (delil için verilen hükmün medlule yansıtılmasını) kabul etmek.
b) Mantığı kabul etmemek ve
c) Felsefî konulara fazla yer vermemektir. 73
Muteahhırın Dönemi:
Büyük âlim, mütekellim, filozof ve mutasavvıf olan Ebu Hamid Mu-hammed b. Muhammed el-Gazzalî ile müteahhirîn İlm-i kelâmı başlar. Gazzalî'ye kadar Şi'a'nın dışında kalan Ehl-i bid'at hayli zayıflamış, buna mukabil İslâm felsefesi teessüs etmiş ve yayılmaya başlamış ve çoğunlukla İslâm dünyasına, her iki kolu ile birlikte, Ehl-i Sünnet kelâmı hakim olmuştur. Yukarıda da görüldüğü üzere bu devirde kelâm âlimleri arasında en çok eser verenler ise Eş'arîler olmuştur.
Gazzalî devrine kadar olan Mütekaddimîn Kelâm âlimleri daha ziyade bid'at fırkalarla mücadele ettiği halde, Gazzalî'den itibaren gelen Müteahhirîn Kelâmcılar, mücadelelerini İslâm filozoflarına karşı yürütmüşlerdir.
Kelâm ilminde yeni bir dönemin başlatıcısı olan Gazzalî, şüphesiz bazı yenilikler getirmiştir. Bunları şöyle özetleyebiliriz :
a) Gazzalî'den önce gerek Ehl-i Sünnet, gerekse Ehl-i Bid'at kelâm âlimleri aklî izah ve isbatlarının mantık kaidelerine uyup uymadığına e-hemmiyet vermiyorlardı. Gazzalî felsefe tahsil etti, mantığı öğrendi ve kelâm, fıkıh, usul-u fıkıh gibi İslâmî ilimler için mantığın zarurî olduğu kanaatine vardı. Bu her ne kadar önceki kelâm âlimlerinin bazı prensiplerine ters düşüyor idiyse de, imanî akidelerin özüne aykırı değildi. Bu sebeple Gazzalî mantığı islâmî ilimlere idhal etmiş, bu sahada "Mi'yaru'l-İllm" ve "Mihakkü'n-Nazar" isimli iki de eser te'lif etmiş ve "Mantık bilmeyenin ilmine itibar edilmez" demiştir.
b) Mantığı kabul edince mantık ilmindeki akıl prensiplerinden çelişmezlik prensibine ters düşen, Bakıllânî tarafından kabul edilmiş olan "in'ikâs-ı edille"yi reddetmesi gerekti. Çünkü sözü edilen prensibe göre bir şey aynı anda hem kendisi hem de başkası olamaz. İn'ikâs-ı edillede ise kale ile silahlar aynı düşünülüyor, delil batıl olunca onunla isbatlan-mak istenen medlulün de batı! olması gerektiği savunuluyordu. Gazzalî,
Bakıilanî'nin kabul ettiği prensiplerden olan bu kaideyi reddetti, delille medlulün ayrı şeyler olduğunu söyledi.
c) Gazzalî'nin kelâma getirdiği yeniliklerden biri de eserlerinde felsefî bahislere yer vermesidir. İslâm felsefesinin zuhurundan sonra Gaz-zaiî'den önceki kelâm âlimlerinin felsefe karşısındaki tutumu iki aşırı tezahür şeklindeydi. Bunlardan bir kısmı felsefenin dediği her şeyi--hatta doğru olduğu kesin olan hususları bile - felsefeciler söyledi diye reddederken, bir kısım âlimler de felsefeden alınan, felsefecilerin söylediği her şeyi, onlara karşı taşıdığı peşin hükümle doğru ve gerçek olarak kabul ediyordu. Gazzalî bu tutumların her ikisinin de yanlış olduğunu belirterek felsefeyi ve felsefecilerin fikirlerini tahlile tabi tutmuştur. Felsefî bahisleri tetkik sonucunda onların hatalarını içine alan meşhur "Tehâfütü'1-Fe-lâsife" (filozofların tutarsızlığı) isimli eserini kaleme almıştır,
Gazzalî bu eserinde İslâm filozoflarından Farabî ve İbn Sina'ya cephe almıştır. Filozofların iştigal ettiği ilimlerden Mantık ve Matematik gibi sırf akla dayananlar sahasında söyledikleri doğrudur. Çünkü bunlar kati delillere dayanır, bunları redd veya inkâr etmek söz konusu değildir. Fakat onların ilahiyat sahasındaki fikirleri zann ve tahmine dayanır. Bu sebeple onlar bu sahada hata içindedirler. Ne varki onların mantık ve matematik alanında söyledikleri kesin sözleri görerek, bazı kimseler filozoflann her söylediklerini doğru zanneder. Halbuki bir sahada mütehassıs olanın her alanda mütehassıs olması gerekmez, diyen Gazzalî filozofları adı geçen eserinde yirmi meselede tenkid eder. Bunlardan on yedisinde filozofların hata ettiklerini ama üçünde küfre düştüklerini iddia eder. Tekfir noktalan şunlardır:
a) Âlemin Kıdemi : Filozoflara göre âlem zât itibariyle hadis, zaman itibariyle kadimdir. Yani Allah zât bakımından âlemden önce olmakla beraber, zaman hareketin sayımından ibaret olduğu ve âlem yokken hareket ve dolayısıyla da zaman bulunmadığı için, âlemin yaratılışına zaman sebkat etmemiştir. Halbuki kelâm âlimlerine göre Allah'dan başka kadim kabul etmek, tevhide aykırıdır.
b) Haşrin cismanı olmayıp ruhani olacağı : Filozoflara göre âhiret hayatı dediğimiz, ölümden sonra dirilişle (Haşr) başlayacak olan ikinci hayat vardır. Ama bu sadece ruhanî olacaktır. Çünkü cesetler ve madde sonlu, ruhlar ise sonsuzdur. Eğer âhiret hayatı cismânî olacak olsa, sonsuz olması haleldar olur. Çünkü sonlu olan cesatler, sonsuz ruhlara yetmezler. Gazzalî, felsefecilerin bu telâkkisini, apaçık olan nasslara aykırı bulmuştur.
c} Allah'ın cüz'iyyeti bilmediği : Yine filozoflara göre Allah, küllî eşya ve hâdiseyi bildiği halde, onun ilmi cüz'î hadiselere taalluk etmez. Çünkü olaylar değişkendir. Bu, onlara dair bilginin ve bilenin değişkenliğini gerektirir. Bu sebeple eğer Allah'ın cüz'iyyatı bildiği farzedilirse, cüz'î hadiselerin değişmesi sebebiyle Allah'ın zâtının da değişmesi gerekir. Halbuki onun zâtı her türlü değişmeden münezzehtir. Gazzalî'ye göre, bu telâkkî, Allah'a sıfatları bakımından noksanlık getirir.
Gazzalî'nin İslâm filozoflarına karşı yürüttüğü bu tenkid, kendisinden sonra gelen müteahhirîn kelâm âlimleri tarafından umumiyetle benimsenmiştir. Buna mukabil, söz konusu üç noktada da filozofların tekfir edilemeyeceğini, zira onların ne âlemin mahluk oluşunu, ne haşrin vukuunu ve ne de ilm-i ilâhiyi inkâr ettiklerini, sadece bu hususlarda kelâmcı-ların ve cumhurun anlayışına aykırı izahlar yapmış olduklarını söyleyenler de vardır.
Gazzalî'den yaklaşık bir asır sonra yaşamış olan filozof İbn Rüşd (v. 595/1198) Tehâfütü'l-Felâsife'de yer alan tenkidlere cevap vermiş ve Farabî ile İbn Sina'yı haklı çıkaran "Tehâfütü Tehâfüti'l-Felösife" adlı e-serini kaleme almıştır. 74 İbn Rüşd eserinin sonunda filozofların tekfir edilemeyeceği hususu üzerinde ısrarla durur.
Fatih devri ulemasından Hocazâde diye meşhur Bursalı Mustafa b, Halil (v. 893/1488) de padişahın emriyle üçüncü bir tehafüt kaleme almıştır. Daha önee yazılmış olan iki tehafütü muhakeme maksadıyla yazılan bu eser, yirmi bir bölümden oluşmakta olup, müellif Gazzalî'nin haklılığına meyletmektedir.
İmam Gazzalî'nin Tehâfüt'ünden daha önoe kaleme aldığı "Makâsi-du'l-Felâsife" isimli eseri ise bir felsefe kitabı mahiyetindedir.
Gazzalî'nin Kelâma dair eserleri ise şunlardır:
a) el-İktisad Fi'l-İ'tikad : Ankara, 1962, Kahire, 1966. Eser Kemal Işık tarafından "İtikadda Orta Yol" adıyla Türkçeye terceme edilmiştir. Ankara, 1971.
b) Kitabu Kavâ'idi'l-Akaid : Müstakil olarak da muhtelif baskıları yapılmış olan eser, "ihya"nın bir bölümünden ibarettir.
c) İlcamu'l-Avâm 'An İlmi'l-Kelâm : Mısır, 1309.
d) el-Ivlunkızu Mine'd-Da!âl : Muhtelif baskıları ve tercemeleri var.
e) el-Maksadu'l-Esnâ Fî Şerhi Esmâillahi'l-Hüsnâ : Mısır, 1322.
f) Faysalu't-Tefrika Beyne'l-İslârn ve'z-Zendaka : Mısır, 1901. "İslâm-da Müsamaha" adıyla Süleyman Uludağ tarafından terceme edilmiştir. İstanbul, 1972.
g) Fedâihu'î-Bâtıniyye : Kahire, 1984.
h) el-Hikmetu Fî M ah I u katil I ahi Azze ve Celle : Mısır, 1903. Felsefe ile kelâmı yan yana getirme tarzında Gazzalî'nin açtığı çığır, kendisinden sonra inkişaf etmiş, felsefe ile kelâmın kelâm eserlerinde bir araya gelmesi ve memzuc, karma bir manzara arzetmesi neticesini doğurmuştur. Abdulkerim eş-ŞEHRİSTANÎ (v. 548/1153), Gazzalî'nin metodunu devam ettirmiş, eserlerinde pek çok felsefî meseleye ve delile yer vermiştir. Şehristanî'nin kelâma dair eserinin adı, "Nihâyetü'l-İkdâmFîİI-mî'l-KeIâm"dır. Bunun yanında bir de "el-Mi!el ve'n-Nihal" isimli mezheplere dair bir eseri vardır. İkisi de matbudur.
Felsefe ile kelâmı mezcetme şeklinde tezahür eden Gazzalî metodunu daha da geliştirerek doruk noktasına ulaştıran Fahreddin er-RÂZİ (v. 606/1210) olmuştur. Büyük bir kelâm âlimi, aynı zamanda müfessir, edib, şair ve fakih olan Râzî, çeşitli mevzularda bir çok eser vermiştir:
a) Mefatîhu'I-Gayb : Kelâm ve felsefe bahislerine bolca yer veren bir tefsirdir. Matbudur. Tefsir-i Kebir adıyla meşhur olmuştur.
b) Muhassalu Efekâri'I-Mütekaddimîn ve'l-Müteahhirîn (el-Muhassal): Hüseyin Atay tarafından "Kelâma Giriş" adıyla terceme edilmiştir. Anka-; ra, 1978.
c) el-Erba'în Fî Usûli'd-Din : Haydarabad, 1353/1934.
d) ;el-Mesâî!u'l-Hamsûn Fî UsÛÜ'I-Kelâm.
e) el-Mabahisu'I-Meşrikıyya Fî İlmi'Mlâhiyyât ve't-Tabifyyâî.
f) Me'âlimu Usûli'd-Din : Kahire, Tarihsiz.
g) Esâsu't-Takdîs Fî İlmi'I-Kelâm : Kahire, 1354/1935.
h) İ'tikadûtu Firaki'l-Müslîmîn ve'l-Müşrikîn : Kahire, 1978.
i) Şerhu Esmâiilahi'l-Hüsnâ : Kahire, 1976.
j) Lübabu'I-İşârât : Mısır, 1326. İbn Sina'nın işârat'ının tehzibi.
k) Şerhu'I-İşörât : Bir önceki eserin İlâhiyyat kısmının şerhi
. I) İsmetu'î-Enbsya : Peygamberlerin masumiyetine dâirdir,
Râzî'den sonra Seyfeddin el-ÂMİDÎ (v. 631/1233) ve Kadi BEYDAVÎ
(v. 685/1286) memzuc, karma metodu daha da ileriye götürerek felsefe ile kelâmı, nakle dayalı olan sem'iyyat bahisleri olmasa kelâm kitaplarını felsefe kitabı zannettirecek duruma getirmişlerdir. 75
Âmidî'nin Kelâma Dair Eserleri:
a) Ebkâru'l-Eîkâr.
b) Ğâyetü'l-Merâm Fî İlmi'l-Kelâm : Kahire, 1971.
c) Kitabu'l-Bâhir Fî İlmi'l-Evâil ve'l-Evâhir, Kadı Beydavî'nin ise :
a) Kelâmı mevzuları da ihtiva eden "Envâru't-Tenzîl ve Esrâruft-Te'|
vil" adıl tefsirinden başka,
b) Tavali'u'l-Envâr'ı vardır. Bu eser "Metaîi'u'l-Enzar" isimli şeVhiyl| birlikte neşredilmiştir. Kahire, 1323. Ayrıca Ş. Mevakıf kenarında da ba| silmiştir, ' I
Yaklaşık Hicrî sekizinci asır ortalarından asrımızın başına kadar ge^ çen zaman içinde ise önceki dönemlere nisbetle hacimli te'lif eserleri meydana getirilmemiş, daha çok önceki eserler üzerinde çalışılmış, on^ lara şerh ve haşiyeler yazılmış, notlar (ta'likat) eklenmiş, hülâsalar meyrj-dana getirilmiş veya bu eserlerin yeniden düzenlenmesi (tehzibi) yapiljıştır. Yine bu uzun zaman dilimi içerisinde günün ihtiyaçlarına göre is-3t-ı vâcib, kader ve elfaz-ı küfür gibi konularda müstakil risaleler de kaime alınmıştır.
Memzuc, karma devrin devamı sayabileceğimiz bu şerh ve haşiyeler. önemi kelâm âlimleri ve eserlerini şöyle sıralayabiliriz:
Adudu'd-Din el-ÎCÎ (v. 755/1353)
a) el-Mevâkıf Fî İlmi'l-Kelâm : Muhtelif şerhleri vardır. Curcanî şerliyle birlikte basılmıştır, İst. 1321 H.
b) el-Akaidu'l-Adudiyye : Celâleddin ed-Devvânî'nin şerhi ve İsmail Selenbevî'nin Devvanî şerhine yazdığı haşiye ile birlikte matbudur. İst.İ317.
Seyyid Şerif Curcanî (v. 816/1413) : îcî'nin mevakıfı üzerine yazdığı ve üç cild olarak neşredilen "Serhu'l-Mevakıf'ı meşhurdur. İst. 1321.
Sa'duddin et-TAFTAZÂNÎ (v. 793/1390) :
a) Şerhu'l-Makâsıd : İst. 1277. Müellifin kendi eseri olan "el-Makâ-sıd" isimli eserin şerhidir.
b) Şerhu'l-Akaid : S. Uludağ tarafından "İslâm Akaidi" adıyla Türk-çeye tercemesi de yapılan eserin muhtelif baskıları mevcuttur. Nesefî akaidinin şerhidir.
Ceiâleddin ed-DEVVÂNÎ (v. 908/1502) :
a) Şerhu'l-Akaidi'l-Adudiyye : İst. 1317,
b) Haşiye Alâ Şerhi Tecridi'I-Kelâm : Tûsî'nin eserinin hâşiyesidir.
c) Risâletu İsbâti'l-Vâcib : Aynı konudaki iki risalesinden biri matbudur. İst. tarihsiz.
d) ez-Zevra' ve'l-Havra : Mebde' ve Me'ada dair bir risaledir. Şeyhülislâm Musa Kâzım tarafından terceme edilmiştir. İst. 1335.
Buraya kadar saydığımız Müteahhirîn dönem kelâm âlimlerinin hepsi Eş'arî Mütekellimlerdir. Bu dönemin Matüridî mütekellimleri ve eserlerini de şöyle sıralayabiliriz;
Ebu'l-Mu'în en-NESEFÎ (v. 508/1114) :
a) Tabs.ratu'l-Edille : Matüridî mezhebine ait
kelâm kitabı olan bu eserin muhtelif yazma nüshalar, vard.r. redilmemiştir.
b) Bahry'î-Kelâm : Konya, 1329. Muhtelif zamanlarda ve değişik ki silerce Türkçe tercemeleri de neşredilmiştir.
Ömer en-Nesefî (v. 537/1142) veya Burhaneddin en-Nesefî:
a) el-Akaidu'n-Nesefîyye : Muhtelif şerh ve haşiyeleri vardır. 1331.
Nureddin es-SABUNÎ (v. 580/1184) :
a) el-Kifaye Fi'1-Hidâye : Yazmadır, henüz neşredilmemiştir.
b) el-Bidaye Fî Usûli'd-Din ; Mısır, 1969. Bekir Topaloğlu tarafından "Matüridiyye Akaidi" adıyla tercemesiyle birlikte neşredilmiştir. Ankara, 1979.
c) el-Münteka Min İsmeti'l-Enbiya : Peygamberlerin ismetiyle ilgili! yazma bir eserdir.
Ebu'l-Berekât en-NESEFÎ (v. 711/1310) :
a) el-Umde.
b) el-İ'timad Fi'l-İ'tikad : el-Umde'nin şerhidir, yazmadır. Hasan Çelebi el-FENARÎ (v. 841/1437) :
Haşiye Alâ Şerhi'l-Mevakıf : Mısır, 1325. Semsuddin Muhammed b. Hamza el-FENARÎ (v. 834/143(3 Misbâhu'l-Uns Beyne'l-Ma'kûl ve'l-Meşhûd. Siracuddin Ali b. Osman el-Ûşî (v. 575/1179) : Kasidetu'l-Emâlî . Lâmiyye-i Kelâmiyye diye de bilirİsn bfflftıanzum 66 beyittir. Bir çok şerh ve tercemeleri vardır.
İbn el-Hümâm (v. 861/1456) :
el-Müsâyere : Kemâl b. Ebî Şerifin "el-Müsâmere" isimli ş
likte neşredilmiştir. İs. 1979 tıpkı basım.
HIZIR BEY (v. 863/1458) :
el-Kasidetu'n-Nûniyye : Yüz beyitten müteşekkil olan manzumemi pek çok şerhi vardır. Türkçe ve fransızea tercemeleri de neşredilmiştir Ankara, 1983 (A.Ü. İlahiyat Fak. Dergisi, XXVI, s. 549-588).
Hayalî Ahmed Efendi (v. 875/1470) :
a) Şerhu Kadiseti'n-Nuniyye.rhiyle bir
b) Haşiye 'Alâ Şerhi'l-Akaid.
Kestelü Muslihiddin Mustafa (v. 901/1495) :
Haşiye 'Ala Şerhi'l-Akaid isimli eseri meşhurdur.
Ali Kuşçu (v. 879/1474) :
Serhu't-Tecrid i İst. 1321 (Ş. ei-Mevakıf kenarında).
Abdulhakim SİYALKÖTÎ (v. 1067/1656} :
Haşiye Ala Şerhi'I-M e vakıf : Mısır, 1325.
Ahmed Fuzûlî (v. 963/1556) :
Matla'u'l-İ'tikad R Ma'rîfeti'1-Mebde-i Ve'l-Me'ad : Ank. 1962.
AliyyuM-Kaıl (v. 1014/1605) :
a) Şerhu Fikhı'i-Ekber : Kahire, 1955. Tercemesi Y. Vehbi Yavuz tarafından "Fıkhı Ekber Aliyyül-Kari Şerhi" adıyla yayınlanmıştır. İst. 1979.
b) Dav'ul-Me'âiî Li Bed'i'l-Emâlî : İst. 1302. Emâlî şerhidir. Kemâleddin el-BEYÂDÎ (v. 1097/1686):
İşârâtu'I-Merâm Min İbarâti'I-İmâm : İmam Azamın akaide dair beş risalesinin şerhidir. M. Zahid el-Kevserî'nin önsözüyle birlikte neşredilmiştir. Mısır, 1949.
Kemal Paşazade (v. 940/1534) : Kelâm konularıyla ilgili muhtelif risaleleri vardır.
Kısaca eser ve müelliflerini tanıtmaya çalıştığımız mütahhirîn dönem âlimlerinin eserlerinde felsefî bahislere fazlaca yer vermelerinin iki önemli sebebi vardır:
1. Felsefî meseleleri önce ortaya koyup izah ederek, sonra İslâm a-kaidine uymayan yönlerini tenkid etmek.
2.-Felsefenin İslâm akaidine muhalif düşmeyen taraflarından aslı
meseleleri isbat ve izah etmede yararlanmak.
İşte bu sebepler yüzünden felsefî konuları içine alan Ehl-i Sünnel ilm-i kelâmı, İslâm tefekkür tarihinde felsefenin yanında Ehl-i Bid'at kelâmını da zayıflatmış, hatta bazı ekollerin inkıraz bulmasına sebep olmuştur. 76
Yeni İlmi Kelâm Devri:
Buraya kadar yaptığımız izahattan da anlaşılacağı gibi, İslâm fikir ; tarihinde Kelâmla uğraşan İslâm âlimleri, daima tarih boyunca ortaya çı- . kan ihtiyaçlara göre hareket etmişlerdir. Zaman zaman İslâm dünyasını j tesiri altına alan veya bu özelliği gösteren yeni cereyanlara ayak uydur- : mak ve onlara karşı İslâm akaidini savunmak ve açıklamak için metodla- : nnda daima değişiklik yapmışlardır. Akaid ve kelâm ilminin temel konu-lan olan iman esaslan hakkında hiçbir islâmî fırka, ziyadelik veya nok- ; sanlık iddia etmemiş, bunlar daima aynı kalmıştır. Lâkin bu esasların anaşılma tarzı ile izah ve isbat metodlan fırkalara ve çakara göre değişiklik arzetmiştir. İsiâm tarihi boyunca çoğunluğun akidesini temsil eden ] Efil—i Sünnet âlimleri de zamanın ihtiyacına göre metodlannda değişiklik ) yapmışlar ve böylece müteharrik bir sistem takibetmişlerdir. Selef, mü- ' tekaddimîn ilm-i kelâmı ve müteahhirîn ilm-i kelâmı, bu müteharrik sistemin değişik safhalarını teşkil eder.
Acaba asrımızda durum nedir? Cağımızın ilm-i kelâmı aynı iman e- , soslarını hangi metodla müdafaa, izah ve isbat etmelidir? Kelâm tarihi- i nin bu yeni devrinin özellikleri neler olmalıdır? !
Çağımıza kadar yazılmış olan kelâm kitaplarında konu edilen bazı görüş ve fikirler bugün geçerliliğini yitirmiş, böylece eski kelâm kitapları kifayetsiz hale gelmiştir. İlm-i Kelâm'ın bu günkü zihniyete göre yeni bir şekil alması gerektiğini farkeden İzmirli İsmail Hakkı (1869-1946), "Yeni İlm-1 Kelâm" adlı eserini kaleme almıştır .
Batıda İngiliz filozofu Bacon (1561 -1626) ile Fransız filozofu Descar-tes'İn (1596-1650) metod hakkındaki yeniliklerini ortaya koymalarından sonra felsefî düşünüş yeni bir çığıra girmiş ve bir çok kuvvetli filozofla kendisini yenilemiştir. Bugün İslâm âlemi de dahil, bütün dünyaya yayılmış bulunan yeni cereyanlar karşısında kelâm ilmi de metodunu değiştirmek mecburiyetinde kalmıştır.
Eski kelâm kitapları, isbât-ı vâcib konusuna yer vermişlerse de bu, günümüzün ihtiyacı karşısında yeterli değildir. Çünkü kelâm kitaplarının ekserisinin yazıldığı ortaçağ, bütün dünyada dinlerin hakim olduğu bir çağdır. Bu çağda, hatta müteakip çağlarda İslâm dünyasında Allahsızlık cereyanı (ilhad) zayıftır, yok gibidir. Bu sebeple kelâmcilar, daha çok âlemin kadim olmadığını isbat ederlerken bu konuya temas et-; mislerdir. Bir de Dehriyye'yi reddetmek için isbat-ı vâcib konusunu işle--^ mislerdir. Muattıla, Mâddiyye, Tabiiyye gibi isimlerle de anılan Dehriyye-milâttan öncesine, Democrite (M.Ö. V. asır) Epicure (M.Ö. 341-270) ka-j dar dayanır,
Bugünün ilm-i kelâmında Allah'ın varlığı ve birliği problemi, en önemli konulardan birini teşkil eder. Çünkü Allahsızlık cereyanı bütün dünyada tesirini göstermektedir. Çeşitli isimler altında çoğalan ilhad cereyanları günümüz İslâm dünyasında da varlığını hissettirmektedir.
O halde yeni ilm-i kelâm, bütün şekilleriyle mataryalizmi ve felsefî bir görüş olarak pozitivizmi reddetmek, dine karşı yapılan biyolojik (Dar-vinizm) ve psikolojik (Pozitivizm) izahları ve tenkidleri cevaplandırmak, yeni felsefî cereyanları eleştirdikten sonra müsbet ilimlerden de istifade ederek Allah'ın varlığını isbat etmek, İslâmın akaid konularını isbat ve izah ederek mukaddesatı savunmak mecburiyetinde olan bir ilimdir. İşte XX. asır başında başlayıp halen devam eden yeni devir ilm-i kelâmının özellikleri bunlardır.
Yeni İlm-i Kelâm Döneminde ülkemizde neşredilen eserleri birkaç katagoride takdim etmek mümkündür:
a) Eski ananeye bağlı ve klâsik kelâm kitapları türünde olanlar:
1. Sırrı Giridî, Nakdu'l-Kelâm Ft Akaidi'l-İslâm, İst. 1324.
2. Ömer Nasuhi Bilmen, Muvazzah İlm-i Kelâm Dersleri, İst. 1959.
3. Ali Arslan Aydın, İslâm İnançları ve Felsefesi, Ank. 1984,
Bu kitaplar her ne kadar bazı yeni mes'elelere temas ediyorlarsa da bir intikal devresi özelliği taşırlar.
b) Klâsik kelâm konularını ihtiva etmekle birlikte yeni problemleri de ele alan eserler:
1. AbduIİatif el Harputî, Ten'kıhu'l-Kelâm Fî Akaidi Ehli'I-İöIâm ve Tekmilesi, İst. 1330/1911.
2. Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi, Yeni Akaid (Üss-i İslâm), İst. 1332/1913.
3. İzmirli İsmail Hakkı, Muhassalu'l-Kelâm ve'l-Hikme, İst. 1336/1917.
4. İzmirli İsmail Hakkı, Yeni İlm-i Kelâm, İst. 1339-1343/1920-1924.
5. İzmirli İsmail Hakkı, Mülahhas İlm-i Tevhid, İst. 1338.
6. Şeyh Muhammed Abduh (v. 1905), Risâletu't-Tevhid, Kahire, 1956.
c) İsbât-ı Vâcib Konusunda Yazılanlar: Bunların sayısı çoktur.
1. Cemaleddin el-Efgânî, Tere. Aziz Akpınarlı, Tabiatçılığı Redd, Ankara, 1956.
2. Ferid Vocdi, el-Hadikatü'l-Fikriyye, Mısır, 1901. M. Akif Erso rafından terceme edilerek, Sırat-ı Müstakim'de neşredilmiştir.
3. Ferid Vecdî, el-İslâm Fİ Asri'l-İlim, Beyrut, 1967.
4. Abbas Mahdud el-Akkad, Allah, Mısır, 1964.
5. İzmirli İsmail Hakkı, Muhtasar Felsefe-i Ûlâ, İst. 1329.
6. Filibeli Ahmed Hilmi, Allah'ı İnkâr Mümkün mü?, İst. 1977.
7. F. Ahmed Hilmi, Huzur-u Akl ve Fende Madiyyûn mesleki ti, İst. 1323.
8. M. Şemseddin Günaltay, Felsefe-i Ûlâ, İst. 1341.
9. İsmail Fenni, Maddiyyun Mezhebinin İzmihlali, İst. 1928.
10. İsmail Fenni, Küçük Kitapta Büyük Mevzular, İst. 1934.
11. Ferid Kam, İlmu Mâ Ba'de't-Tabia, İst. 1343.
12. Mehmed Ali Ayni, Reybîlik, Bedbinlik, lâ ilâhilik nedir? Tevf jet'in Tarih-i Kadîm'ine cevap, İst. 1927.
13. Hilmi Ziya Ülken, Tarihi Maddeciliğe Reddiye, İst. 1976.
14. Ali Fuat Başgil, Din ve Lâiklik, İst. 1979.
15. S. Hayri Bolay, Türkiye'de Ruhcu ve Maddeci Görüşün Mı îsi, İst. 1967.
16. Halim Bilsel, Allah Vardır, İst. 1978.
17. M. Rahmi Balaban (derleyen), İlim, Ahlâk, İman, Ank. TariHî
18. Muammer Sencer, Allah Neden Var? İst, Tarihsiz.
19. Mehmet Aydın (derleyen), Müsbet İlim ve Allah, İst. 1970.
20. A. Cressy Morrison, Tere. Bekir Topaloğlu, İnsan, Kainat v« si, İst. 1978.
21. Abdurrezzâk Nevfel, Tere. Akif Nuri, Allah ve Modern İlim, İst. İ 972.
22. J, C. Monsma (derleyen), Allahu Yetecellâ Fî Asri'l-İlirn, Arapçaya tere. Dr. Demirdaş, Kahire, 1968.
23. Bekir Topaloğlu, İslâm Kelâmciları ve Filozoflarına göre Allah'ın varlığı, Ank. Tarihsiz.
24.İ. Agah Çubukçu, İslâm Felsefesinde Allah'ın Varlığının Dfelillefi. Ankara, 1967.
25. Nedim el-Cisr, ı ere. Remzi Barışık, ilim, Felsefe, Kur'an Işığında 'man, İst. 1981.
26. M. CemaSeddin e!=Fendî, Allah ve'I-Kevn, Mısır, 1976.
27. Haluk Nur Baki, Tek Nur, İst 1958.
28. Haluk Nur Baki, Sonsuz Nur, İst. 1960.
29. Mehmet Eröz, Marksizm, Leninizm ve Tenkidi, İst. 1978.
30. Ayhan Sünger, Beynimiz ve Sinirlerimiz, İst. 1979.
31. Alparslan Özyazici, Hücreden İnsana, İst, 1979,
32. Hüseyin Dsmirkan, Yıldızların Esrarı, İst. 1978.
33. Maurice Bucaiiîe, Tere. Ali Ünal, İnsanın Kökeni Nedir?, İst. 1984.
d) Akaid ve Kelâm Sahasında Yeni İlmi Çalışmalar:
1. Hüseyin Atay, Kur'an'a Göre İman Esasları, Ank. 1961.
2. Hüseyin Atay, Farabi ve İbn Sina'ya Göre Yaratma, Ank. 1974.
3. Hüseyin Atay, Ehl-i Sünnet ve Şi'a, Ank. 1983.
4. E. Ruhi Fiğlah, İbadiyye'nin Doğuşu ve Görüşleri, Ank. 1983.
5. E. Ruhi Fığlalı, Çağımızda İtikadı İslâm Mezhepleri, İst. 1980.
6. Avni İlhan, Mehdilik, İzmir, 1976.
7. Şerafeddin Gölcük, Kelâm Açısından İnsan ve Fiilleri, İst. 1979.
8. Kemal Işık, Mu'tezile'nin Doğuşu ve Kelâmı Görüşleri, Ank. 1967.
9. Kemal Işık, Mâtüridî'nin Kelâm Sisteminde İman, Aliah ve Peygamberlik Anlayışı, Ank. 1980.
10. M. Saîm Yeprem, İrade Hürriyeti ve İmam Matüridî, İst. 1980.
11. A. Saim Kılavuz, İman Küfür Sının, İst. 1982.
12. Metin Yurdagür, Allah'ın Sıfatları, Esmâu'l-Hüsnâ, İst. 1984.
13. Y. Şevki Yavuz, Kur'an-ı Kerim'de Tefekkür ve Tartışma Metodu, Bursa, 1983.
14. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat, Kabir Hayatı, Konya, 1986.
15. Süleyman Uludağ, İslâm Düşüncesinin Yapısı, Selef, Kelâm, Tasavvuf, Felsefe, İst. 1979.
16. İ. Agâh Çubukçu, Gazzalî ve Bâtinîlik, Ank. 1964. I
17. !. Agah Çubukçu, Gazzalî ve Şüphecilik, Ank. 1964.
18. İ- Agâh Çubukçu, Gazzalî ve Kelâm Felsefesi, Ank. 1970.
19. Mübahat Türker, Üç Tehafüt Bakımından Felsefe - Din Münasebeti, Ank. 1958.
20. Alî Arslan Aydın, Amentü Şerhi, İslâmda İman ve Esasları, İst. 1982.
21. Neşet Çağatay, İ. Agâh Çubukçu, İslâm Mezhepleri Tarihi, Ank. 1976.
22. Talat Koçyiğit, Hadisçilerie Kelâmcilar Arasındaki Münakaşalar, Ank. 1969.
23. Yaşar Kutluay, İslâmiyette İtikadî Mezheplerin Doğuşu, Ank. 1959.
24. Yaşar Kutluay, Tarihte ve Günümüzde İslâm Mezhepleri, Ank. 1968.
25. S. Hayri Bolay, Gazzalî Metafiziği ile Aristo Metafiziğinin Karşılaştırılması, İst. 1980.
26. Yaşar Kutluay, İslâm ve Yahudi Mezhepleri, Ank. 1965.
27. Necati Öner, İnsan Hürriyeti, İst. 1982.
28. AbduJbaki Gölpinarh, Tarih Boyunca İslâm Mezhepleri ve Şiilik, İst. 1979.
29. A. Gölpınarlı, Yüz Soruda Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatlar, İst.1969.
30. A. Vehbi Ecer, Türk Din Bilgini Matüridî, Ank. 1978.
31. İrfan Abdulhamid, Tere. M. Saim Yeprem, İslâmda İtikadî Mezhepler ve Akaid Esasları, İst. 1981.
32. Muhsin Abdulhamid, Tere. M. S. Yeprem, Hasan Güleç, İslama Yönelen Yıkıcı Hareketler, Babîlik ve Bahâiliğin İçyüzü, İst. Tarihsiz.
33. Ebu'l-Vefâ Teftazânî, Tere. Ş. Gölcük, Kelâm İiminin Bellibajlı
Meseleleri, İst. 1980.
34. Subhi Salih, Tere. Ş. Gölcük, Ölümden Sonra Diriliş, İst. 1981.
35. M, Ebu Zehra, Tere. E. R. Fığlalı, Osman Eskicioğlu, İslâmda Siyasi ve İktisadî Mezhepler Tarihi, İst. 1970.
36. Şeyh Sadûk (el-Kummî), Tere. E. Ruhi Fığlalı, Şiî İmamiyye'nin İ-nanç Esasları, Ank. 1978.I .57
37. İhsan ilahi Zahir, Tere. Sabri Hizmetli, Hasan Onat, Şi'a'nın Kur'an, İmamet ve Takiyye Anlayışı, Ank. 1984.
38. Zahir Avvad el-Esmaî, Tere. Ercan Elbirsoy, Kur'an'da Tartışma Metodları, İst. 1984.
e) Müsteşriklerin Eserleri (Türkçeye Terceme Edilenlerden Bazıları):
1. W, Montgomery Watt, Tere. E. Ruhi Fığlalı, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri, Ank, 1981.
2. W. Montgomery Watt, Tere. Süleyman Ateş, İslâmî Tetkikler, İslâm Felsefesi ve Kelâmı, Ank. 1968.
3. De Lacy O'leary, Tere. H. Gazi Yurdaydm, Yaşar Kutluay, İslâm Düşüncesi ve Tarihteki Yeri, Ank. 1959.
4. Toshihiko Izutsu, Tere. Süleyman Ateş, Kur'an'da Allah ve İnsan, Ankara, 1975.
5. Toshihiko Izutsu, Tere. Selâhattin Ayaz, Kur'an'da Dinî ve Ahlâki Kavramlar, İst. Tarihsiz.
6. Toshihiko Izutsu, Tere. Selâhattin Ayaz, İslâm Düşüncesinde İman Kavramı, İst. 1984. 77
Dostları ilə paylaş: |