VARLIK-ÂLEM
1-Cevher Ve Araz :
İnsan ilimlerinin gelişmesi, varlık, varlığı tanıma vasıtası olan bilgi ve İnsanrn kendi mâhiyeti üzerindeki araştırmalara ve kanaatlere yeni boyutlar kazandırdı. Fizyoloji, Psikoloji, Tarih, İktisat, Antropoloji ve Sosyoloji insanı ve küitürü bütün olarak inceleme imkânı verdiler. Biyoloji alanındaki çalışmalar hayatın mâhiyeti üzerindeki araştırmalara yöneldi. Eski bilgi ve kavramlar tekrar tenkide tabi tutularak insan ve tabii çevresi üzerinde yeni yorumlar yapıldı. Bu çalışmalar esnasında en fazla üzerinde durulan ve kendisinden bir türlü vazgeçilemeyen kavramların başında cevher gelir.
Cevher; başlı başına mevcut olan, zatıyla kaim olandır. Ona "Ayan" da denir. Araz ise başlı başına mevcut olmayan, zatıyla kaim olmayandır. Taş cevher olup onun katılığı arazdır. Cevher yerine mevcut, araz yerine hâdise tabirleri de kullanılır. Var olan mevcut, görünen hâdisedir.
Kelâmcılar Allah'a cevher, sıfatlarına araz dememişlerdir. Fakat Filozoflar her iki tabiri de Allah hakkında kullanmışlardır.
Cevherde değişmelerle birlikte değişmezlik sözkonusudur. O, öz kavramı ile eşittir. Bütün yüklemler, sıfatlar cevhere dayanır. Cevher, a-razların altında bulunandır, şeyin özelliklerini taşıyandır. Eğer cevher, yani bir dayanak düşünülmezse boşlukta arazlar nasıl birleşir? Cevher soyut bir kavram olmakla birlikte, niteliklerin, özelliklerin, arazların bir arada bulunabilmesi için kabul edilmesi gereken bir kavramdır. Yakalanamaz kavram olan, yalnız hipotez olarak kurulan, kendisinden vazgeçince arazlarla şeyleri kavramaya imkân olmayan cevher, vazgeçilmez, kaçınılmaz bir halde durmaktadır.
İnsanlık düşünce tarihi varlığı anlamada İki gruba ayrılmıştır. Kendilerine cevheriye denilen bir grup düşünür "varlığın temelinde cevher vardır" deyip, zâtıyla kaim bir mevcudu kabul etmiştir. Enfüsî, iç hadiseler
ruh denilen cevhere, afakî, dış hadiseler de madde denilen cevhere isti-nad eder.
Cevheriyye'nin idealist grubu maddî cevheri, materyalist grubu da ruhî cevheri inkâr eder.
Varlığı sadece arazlardan, hadiselerden ibaret gören Araziyye'ye göre ise hiç bir cevher yoktur, madde de yok, ruh da yok... Cevher denilen-mefhum, kendine başka bir yüklem ilave olunan hadiseler ve arazlar kümesidir. Her şey arazdır, mahmuldür, sıfattır. Âlem bir nitelikler, özellikler manzumesidir. Bu görüşün belirgin mümessili İngiliz Filozofu David Hume'dur (öl. 1776). İslâm Kelâmcılarından Mu'tezilî Dırar (Hicri 2, asır) ye Neccar (v.220/835) da arazcı idiler. Onlara göre cisim "araz-ı mücte-mi'a = arazlar kümesi"nden ibarettir.
Cevher ve araz üzerine ne kadar tenkidler yapılırsa yapılsın, düşünce tarihinde şu veya bu şekilde, değişik kavramlar kullanılmak suretiyle cevher ve arazdan vazgeçilememiştir. Varlık anlayışında daima bir öz ve suretten bahsedilmiştir. 181
2- Vücud Ve Zât :
Vücud, varlık; zât, mâhiyet demektir.
Vücud tasavvuru bedihî, açık, sarih olduğundan tarif edilmemiştir. Vücud kavramı en genel, en kapsamlı kavramdır. Vücud eşyanın tanınması ve bilinmesidir. Mahiyet, aklî suretler, formlardır,
Vücud başka, zât ve mâhiyet yine başkadır. Zât ve mâhiyet vücud-dan evveldir. Bir ev hariçte vaki olmadan evvel onun zat ve mahiyyeti tasavvur olunur. Vücud, bu zât ve mahiyet üzerine bazı özel arazların İlavesiyle hasıl olur. Tabiî varlıkların bir zât ve mâhiyeti olduğu gibi, aklî varlıkların da bir zât ve mâhiyeti vardır.
Vücud ile zâtı karıştırmamak lâzımdır. İnsan da dahil bütün varlıkların vücudu zatî değildir, çünkü hiç biri zarurî değildir.
Vücudun zât üzerine zâid olup olmaması, Kelâmcilar ile İslâm Filozofları arasında anlaşmazlık konusu olmuştur. İslâm filozoflarına göre; vâcibde zâtinin, mâhiyetinin aynıdır, fakat mümkünde zât mâhiyei üzerine zâidd ir.
Kelâmcıların çoğunluğuna göre ise; vücud, vâcibde ve mümkündJ zâtinin ve mâhiyetinin aynı olmayıp o zât ve mâhiyet üzerine zaiddir. İmam Eş'arî'ye göre; vücud, vâcib ve mümkün varlıkta zât ve mâhyeüninaynıdır.
Mâhiyet, vücuddan öncedir, bunda şüphe yoktur. Acaba bu mâhiyei tevücud denir mi? Buna vücud-î zihnî ve zıllî, zihnin benimsediği vücud? göğe vücud denir. Haricî vücud, vücud-i aynî'dir, |
Varlık kavramı bir özü, bazı yüklemleri, sıfatları ve tavırları gerektirir. Vücud ve zât kavramları üzerinde en çok İbn Sîna (vf. 428/1037), İbn Rûşd (vf. 595/1198) ve Saint Thomas (1224-1276) durmuştur. XIX. yüzyılda varlık ve zât kavramları F. Hegel (öl. 1831) ve Fenemonoioji akımı kazanmıştır.
Panteistler ile Kelâmoıların varlık anlayışı birbirinden farklıdır. Panteistler varlık kavramını "herşey" ile birleştirirlerken, Kelâmcılar bunu "herşey" den ayırırlar. Yani Panteistlerde Allah - âlem birliği sözkonusu iten Kelâmcılara göre Allah'ın varlığı ile âlemin varlığı birbirinden ayrıdır,
üzerindeki araştırmaların birbirine uymaması, varlığın mantık zihin fonksiyonlarıyla açıklanmaya kaikışılmasından ileri gel-Mantık kurallarından uzak kültür çevreleri, ideolojiler ve din-ta içinde varlık hakkında çok farklı, hatta çelişik sonuçlar çıkarılmıştır. fa düşünce sisteminin kendine özgü bir varlık felsefesi, ontolojisi vardır. Bu farklılıklar, varlığı doğrudan doğruya yaşayarak, bir varlık duygu-suna sahip olarak, varlığı bir gerçek kabul ederek ancak ortadan kalka-^r-Kelâmcıların baştan beri yaptıkları da eşyanın, varlıkların sabit haltlarını kabul etmeleri olmuştur. 182
3 - Madde :
İnsan akıl ve düşüncesini meşgul eden ve bundan sonra da meşgul üç önemli konu Madde, Ruh ve Allah'tır.
Maddenin kelâmdaki önemi mâhiyetinden ileri gelmemektedir. O Ke-lâmda kadim veya hadis olması itibariyle, yani vasfı itibariyle önem ar-z% Maddenin şöyle veya böyle olması değil, onun Allah'ın yaratması-110bu olması. Kelâm İlmi'nin üzerinde durduğu en önemli hususlardandır.
Ruh hakkında da aynı hususlar söz konusudur. Ruhun mâhiyetinden z'yade onun akide ile alakası, başlangıcı ve sonu itibariyle Kelâmdaki durumu önem kazanır.
Maddenin hakiki mâhiyeti üzerinde anlaşmazlık vardır. Materyalistler maddeyi her varlığın ilk unsuru, temeli, tek cevheri kabul ederler. Her şeyin asıl ve esasının madde olduğunu benimserler. İdealistler ve Spri-tualisîier (Ruhçuiar) ise maddenin gerçekliğini ve haricî varlığını inkâr ederier.
Madde inkâr olununca âlem yalnız hadiselerden ibaret oluyor. Aslında maddenin İnkâr ve isbatı İslâm akidesine etki yapmaz. Madde, ilk prensip, hareket noktası ve kadim kabul edilmedikçe İslâm için bir olumsuzluk söz konusu değildir. Bununla birlikte kelâmcılar, yaşanan şu hayattan" hareketle, gördüğümüz şu âlemdeki maddeyi kabul etmişler, â-lemdeki cisimlerin cevher ve arazlardan oluştuğunu benimsemişlerdir.
Madde hokkanda çeşitli faraziyeler vardır. Bunların en önemlisi atom nazariyesidir.
Maddenin atomlardan oluştuğu, maddenin aslını kimyasal elementlerin teşkil ettiği kesin bir gerçektir. Atomlar eşyanın en son unsurlarıdır. Cisimler birbirlerinden atomlarının tertib, terkib, aded ve şekil itibariyle farklı oluşlarıyla ayrılırlar. Bütün cisimler, atomların çeşitli suretlerde bira raya gelmeleriyle meydana gelir.
Atom nazariyesinin kurucuları Demokrit (öl. M.Ö. 420) ve Epikür'dür. Bu nazariye İslâm dünyasına "Cevherü'İ-Ferd" veya "Cüz'ü Lâ Yetecez-za" olarak geçmiştir. Buna göre cisim en küçük parçalardan, artık daha fazla bölünemeyen cüzlerden meydana gelir. Âlemde mevcut olan cüz'ü lâ yetecezza, yani atomlardan cisimler terkib olunur.
İslâmda atom nazariyesi, Cehmiyye ve Mu'tezile tarafından ortaya konur. Mu'tezlle'den Ebu'l-Huzeyl el-Allaf atom nazariyesinin babası kabul edilir. Çağdaşı İbrahim Nazzam atom nazariyesini reddeder. O, cismin sonsuz surette bölünebileceği görüşündedir. Bâkıllânî, atom nazariyesini sisteminin temeli yapmıştır. İbn Hazm ve İbn Teymiye sözü edilen nazariyeyi inkâr ederken, Fahreddin Razî bu konuda şüphe içindedir. 183
Atom parçalanmıştır, ama yine de elektron, proton, nötron denilen parçacıklarla karşılaşılmıştır. Bunlar bir bütün halinde atomu meydana getirmekte, ayrı ayrı kendi başlarına bulunamamaktadırlar. Atom parçalanmasına ve çok büyük bir enerji kaynağı olmasına rağmen yine cismin kendisinden oluştuğu en küçük parça olmaya devam ediyor. İster parçacık, ister dalga şeklinde olsun, enerjide devam eden, ölçülen, bu yüzden sabit kanunlarla ifade edilen bir temel olarak kalıyor. 184
4 -Cisim :
İnsanın çevresi çeşilti tad, renk ve boyutta varlıklarla doludur. Bunlar cisimlerdir. İnsan cisimleri duyulanyla idrak eder, onların varlığından duyulanyla haberdar olur.
Cismin özel vasfı atalettir. Cisim hareket etmek için bir dış sebebe muhtaçtır. Cismi hareket ettiren olmazsa o asla yerinden oynamaz. Cismin fesadı kendisinden değildir. O zâtı gereği yok olup gitmez. Fakat o fesada kabiliyetlidir.
Cismin basit ve mürekkep olarak ikiye ayrıldığı bilinen gerçeklerden-Idir. Mürekkeb cismin bir zatı, özü vardırki bu maddedir. Bir de sureti, Ikanunu vardır. Mürekkep cisim, madde ve suretten oluşur. İslâm filozofları cismin maddesine "heyula" demişlerdir. Suret ise cismin heyet ve kıyafeti, dış görünüşü olup ona hulul etmiştir. Heyula mahal, suret hâP-dir.
Madde, kuvvetten, enerjiden ibarettir. Maddenin enerji halinde şekil değiştirmesi, sonsuzca yeni imkânlar kazanmasıdır. Bu imkânları Fizik inceler. Yeni Fizrk, quanta teorisi ile enerjinin dalga ve cisimcik diye iki manzarası olduğunu göstermektedir. Dalga manzarası sürekli, cisimcik manzarası süreksizdir. Enerji her derecesinde dalga olarak sürekli, cisimcik olarak süreksizdir. Enerji aynı zamanda olan ve olacak olan şeydir, mümkün varlıktır. Bundan dolayı enerjinin varlığı evrim halindedir. Alemde evrimsiz, yani şekil değiştirme, yükselme, alçalma, yok olma ve meydana gelme v.b. hallerden birinde bulunmayan bir enerji yoktur. Alem sonlu bir sistem olarak düşünüldüğünde onun ölümü enerji mikdarınm azalıp yok olmasıyladır. Öyle ise bir enerji azalmasına karşı bir başka sistemde yeni bir enerji yükselmesi olacak, bundan dolayı âlemlerde şekil değiştirme, açılma, gerçekleşme ve değişmeler olacak, her yok olmayı yeni bir yaratış tamamladığı için mutlak olarak yok olma olmayacaktır. Açık ve sonsuz bir sistemde, âlemlerde her yok olmanın ardından yeni bir yaratılışın gelmesi mümkündür. Nitekim Kur'an'da: "Gökleri ve yeri yaratan (Allah) in, onlar gibisini yaratmağa gücü yetmez mi: Elbette buna gücü yeter, O, her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir." 185 buyurulur.
Varlık konusunda kabul edilmesi gereken ilk iki kavram, madde ve enerjidir. Cansız tabiat, yani cisim çözülme olarak bir yöne doğru değişme halindedir. Bu yöne enerjinin evrimi denilir. Enerji evrimi, dereje azalması olarak bir yok olma manzarası gösterir. Fakat enerjiden enerjiye şekil değiştirme, bu evrimin bir ilerleme olmasını sağlar. Böylece enerji evrimi tabiatın hem yaratılması, hem yok olması, devamlı olarak şekilden sekile geçmesi, yeniden meydana çıkma halinde bulunması demektir.
Varlığın enerji manzarası makrokozmos'da genişleyen kâinattır. "(Bir de semaya bakın), biz onu kuvvetle bina ettik. Muhakkak ki biz, büyük kudrete sahibiz. Arzı da döşedik. ne güzel döşeyiciyiz.." 186
Bundan dolayı kâinatın sonfu, sınırlı olması, varlığın yoklukla kuşa-tılmış bir küre olması düşünülemez. Her nerede varlık varsa ondan ilerisinde ancak onun imkânı, yani olacak oian vardır. Çünkü varlık imkân buudu olarak, sürekli gerçekleşme halindedir. "O, her an kâinata tasarruf etmektedir." 187
Antik düşüncede madde şekilsiz bir güç, varlığın alçalması ve yok olması diye menfi anlamda anlaşılıyor. Çağdaş düşüncede materyalizm ona bütün varlıkların kökü, evrimlerle üstün varlıkların kendisinden doğduğu yaratıcı varlık anlamı verfr. Bu iki karşıt görüş, gerçekten, aynı derecede uzaktır. Maddenin kendi düzeni, şekli, kendi evrimi olduğu için ona ne Aristo ne Plotin gibi bakmak doğru olur. Fakat madde kendisinden mahiyetçe ayrılan canlı varlığı, değerler âlemini meydana getiremeyeceği için onda yaratıcılık görmek büyük ySnlışîır. 188
5-Hayat :
Cansız varlık ile canlı varlık arasındaki bariz vasıf hareketliliktir. Canlıda görülen hareket ya bitkilerde olduğu gibi dahilî, veyahut hayvanlarda görüldüğü şekliyle haricî, yani bir yerden bir yere intikal tarzındadır. Hareket halindeki varlık aynı zamanda hayat sahibi varlıktır.
Hayatın menşei, insan zihnini ifk çağlardan itibaren meşgul etmiş ve çeşitli nazariyelerin Heri sürülmesine sebep olmuştur:
1. Hilozoizm; Maddenin canlılığı, İlk çağ düşünürlerinden A-naximenes ve Thaies gibi filozoflar cansız varlıkta canlıya ait vasıfların bulunduğunu düşünüyorlardı;
5.Animizm: Canlı varlığın cansız varlıktan zât, mâhiyet, öz bakımdan farklı olduğunu görenler hayatın, maddeden ayrı "anima" demen bir prensipten kaynaklandığını benimsemişlerdir.
3. Mekanizm: Canlı varlığın makineye benzetilmesinden doğan bir görüştür. Canlının makineye benzetilmesi R. Descartes'da başlamış ve sonraki bütün mekanist materyalizmde devam etmiştir. Hatta "makı-ne-insan" teorisi bile ortaya atılmıştır.
4. Vîtaiizm: Canlı varlığın özel bir faaliyet şeklinde anlaşılması olup daha ziyade canlıda meydana gelen olguları ilmî metodla aydınlatma tarzında tıbbî araştırma cereyanıdır.
5. Yeni Vitalİzm: Hayatın soyut bir ilke olarak ele alınmasıdır. Daha ziyade biyolojistlerin çalışma alanıdır. Psiko - biyolojizm şekline bürünerek canlılarda ruh görme anlamına gelmiştir. 189
Canlı, bölünen, parçalanan madde ile birliktedir. Hayat İse meydana gelen ve devam eden bir keyfiyettir. Canlı kendi varlığını, varlık şartı cilan maddeye dayandırmaya mecburdur. Onsuz kendi başına var olamaz. Onun maddeye bağlılıktan dolayı yaşlanma, bozulma, fesada uğrama, çözülme ve dağılma vasıfları vardır. Canlı bir yandan büyür ve. çoğalır, diğer yandan yıpranır, ihtiyarlar ve ölür.
Canlı varlığı ve hayatı anlamak için biyolojik, fiziko - şimik, tıbbî, kimyasal ve fiziksel bir çok nazariyeler geliştirilmiştir. Aneak canlı varlığı anlamak için kimyager gibi değil, mimar gibi düşünmek gerekir. Canlı varlığın sahip olduğu özümseme, sertleşme, gelişme gibi vasıflar onun kimyasal tabiatından değil, fakat başka bir terkibe sahip oluşundan gelir. O belli ve düzenli bir organlaşmaya göre ayrı cinsten unsurlardan kurulmuş bir terkibe sahiptir.
Maddenin elektron, protondan atoma, atomdan moleküle, molekülden hücreye, hücreden canlı varlık haline geçişi, canlının çeşitli türlerde yeryüzüne yayılışı, intibakı, istihalesi, kısaca hayatın bilinen şartlarda yeryüzünde gerçekleşmesi Kur'an'da hayatla ilgili verilen şu hükmü hatırlatıyor:
"Hanginizin daha iyi amelde bulunduğunu belirtmek için hayatı ve ölümü yaratan O'dur." 190
6 -Ruh :
İnsan zihnini dün ve- bugün meşgul eden meselelerin başında ruh problemi gelir. Şimdiye kadar insanlığın kabul edebileceği şekilde ruhun ne tarifi, ne de mahiyeti hakkında tatmin edici bir ifade ortay* konmuştur. Hatta ruhun varlığı, beden ile münasebeti değişik yorumlara sebep olmuş, ruhu dün olduğu gibi bugün de inkâr edenler mevcut olmuştur. Neticede ruh hakkında değişik görüşler ortaya atılmıştır:
1. Maddeci Görüş : Maddeci görüş ruhu bir mefhum olarak kabul e-der. Ruh müsbet bir mefhum olmayıp o bir faraziyeden ibarettir, hakiki mahiyetten mahrumdur. Vicdan, duyumlar, fikir ve bütün şuur faaliyetleri dimağın eseridir, İnsanın manevi yapısıyla hayvanınki arasında fark yoktur, İnsan daha yüksek derecede bir hayvandır, aralarında derece o-larak fark vardır, Ruh yoktur, bu bir faraziyedir. Her şey madde ile kaimdir.
2. Ruftcu Görüş : Buna göre ruh bedenden ayrı bir varlıktır, o beden fani olduktan sonra da diridir. Ruh birdir, basittir, bölünme kabul etmez. Beden madde gibi âtıldır, onu harekete geçiren ruhtur. Beden daima değişir, ama ruh değişmez, aynı kalır. Ruh özerktir, fiillerin hâkimidir. Şuur faaliyetleri için dimağ şarttır, ancak zaruri değildir. İnsan ile hayvan arasında derece farkı değil, mâhiyet farkf vardır. İnsan akıllıdır, hayvan değildir, insan mütefekkirdir, hayvan değildir, belki hassastır, duyguludur. Tefekkür, teemmül, istidlal ancak insanın özellikleridir. 191
Ruh - Beden Münasebeti:
insan vücudunda meydana gelen fiiller çok karmaşık bîr yapıya sahiptir. İnsanın hareketleri, eğilimleri, işîihalan, velhasıl bütün fiilleri bir yandan bedenî, diğer yandan ruhîdirler. Bütün fiiller ruh, beden bütününe attir.
Beyin için fikir yapan organ denmiştir. Beyni ruhun aleti olarak görenler olmuştur. "Ruh, beden aracı ile maddeye hakim olur" kanaati yaygındır.
Ruhla beden arasında zıtlık ve tamamlayıcılık gibi iki unsurun olduğu farkedilir. Ruh - beden bütününü zıt ve tamamlayıcılık vasıfları ile kavramak güç ve zor olduğu için, insan hakkında yanlış değerlenrdimeler yapılmış, bazan beden, bazan ruh hakkındaki anlayışlar ağır basmış, ba-zan da bu iki vasıf ayrı cevherler gibi düşünülmüştür. Bu konuyla ilgili görüşler, insanlık düşünce tarihinin nadir kıymetlerini oluşturmaktadır.
Ruh - beden insan bütünü, aynı zamanda nitelik-nicelik, keyfiyet-kemmiyet bütünüdür. Nitelikle ilgili hususlar ruhî sahayı işgal ederken, nicelikle ilgili tavır ve hareketler bedeni sahada yer almaktadır. Oysa insanda tecellî ve tezahür eden bütün fiilleri ruh - beden bütününün bir eseri olarak görmek ve öylece değerlendirmek, insanı sadece beden veya ruh olarak görmek isteyenlerin düştüğü yanlışlıklardan uzak tutar. 192
Ruhun Varlığı ve Mâhiyeti:
Ruhun varlığını inkâr etmek ruh problemini halletmiyor. İslâm düş nûrleri ruhun varlığını kabul etmişler, ancak mâhiyeti hakkında değiş görüşlere sahip olmuşlardır.
1.İslâm Filozofları, İmam Gazzalî, Mu'tezile, Şi'a ve Kerramiyye'den bazıları; insan ruhu mücerreddir, soyuttur, cisim olmadığı gibi cismanî de değildir, bedene yapışık, muttasıl olmadığı gibi andan ayrı da değildir, yer işgal etmez, kendi başına kaimdir, görüşündedirler.
2.İnsan ruhu, gül suyunun güle sirayeti gibi bedene dağılmış bir latif cisimdir, yer işgal etmekten ve değişiklikten uzaktır. Kelâmcıların çoğunluğunun görüşü bu doğrultudadır.
3.Kalbde, dimağda ve ciğerde olmak üzere üç kuvvettir. Kalbteki hayvanî kuvvet, dimağdaki nefsî kuvvet, ciğerdeki nebatî kuvvettir. Bâ-kıllânî'nin görüşü budur. Bu halde ruh nefisten başkadır, hayat denilen arazdır.
Ruhun mahiyeti konusunda şunlar da söylenmiştir:
İnsan şeklinde ve kıyafetinde bir heykeldir. Mizaçtir, kandır, dimağdır, dimağda parçalanmayan cüzdür, Havadır, nur-u ruhanîdir.
Ruhun hadis olduğu hususunda ihtilaf yoktur. Ancak onun için mahluk tabiri pek kullanılmaz. 193
Ruhun baki oluşu, mahiyetiyle ilgilidir. Beden fesad ve helake uğrayınca ruh baki kalır. Bedenin ölmesiyle ruh ölmez, ruh hayatını devam ettirir.
Netice olarak, ruh vardır. Allah'ın bakî kılmasıyla baki kalacaktır. Mâhiyetini ise Allah bilir. Bu hususta ancak O'nun beyanı doğru ve gerçektir."Sana ruhun ne olduğunu soruyorlar. De kî, "Ruh Rabbimin emrinden : ibarettir. Bu hususta size pek az bilgi verilmiştir." 194
Dostları ilə paylaş: |