-
Ramazan ve Kurban bayramının birinci günlerinde oruç tutmak.(1 Şevvâl ile 10 Zilhicce günleri)
-
Şaban ayının sonu mu, Ramazan ayının ilk günümü belli olmayan bir günde Ramazan orucu niyetiyle oruç tutmak.
-
Haram bir nezir üzerine oruç tutmak.
-
Suskunluk orucu tutmak. (Gün boyu konuşmama ya da orucun şartı imiş gibi gün boyu konuşmamaya niyet ederek oruç tutmak.)
-
Visâl orucu tutmak. (İftar etmeden iki günün orucunu sahur ile birbirine ekleyerek oruç tutmak.)
-
Kadının, kocasının izni olmadan sünnet bir orucu tutması.
-
Şartlara uygun bur yolculuk hâlinde oruç tutmak.
-
Evlâdın, anne, baba veya cedde (dedeye-nineye) eziyete sebep olacak sünnet orucu tutması.
MEKRÛH OLAN ORUÇLAR
-
Arefe gününde okunacak duâları, okumaktan âciz kalınacak ise arefe günü oruç tutmak.
-
Seferde iken sünnet oruç tutmak.
-
Misâfirin, ev sâhibinin izni olmadan oruç tutması.
-
Evlâdın anne, babasının izni olmadan nâfile oruç tutması.
-
Yemeğe, ikrâma davet edilen kimsenin sünnet orucu tutması.
RAMAZAN AYINA ÖZEL BAZI İBÂDET VE TÂATLER
Müslüman; O kimsedir ki, hiç bir ânı Allâh’a isyan üzere olmayıp, mümin-i kâmil ola! Hakkı rızâsına tâlip, Cemâlullâh’a âşık ola! İbâdet ve taatlarını bir an bile terk eylemeye! Her dem halk ile iç içe, Hak’la beraber ola!
Ancak... Ne geçmişte ne de günümüzde çok azı hâriç olmak üzere dört başı mamûr kemale ermiş bir insan bulmak mümkün olmamıştır. Bizler nefsimizin esiri olmuş, nefs-i emmârenin eline ipleri salmış bir vadiden bir diğer vadiye yuvarlanıp durmaktayız. Ânımız ânımıza uymuyor. Ancak Mevlâ’mız Allâh’tan tamâmıyla ümitsiz de değiliz. Bizleri râzı olacağı kullarına ilhâk edeceğine, onların râh-ı müstakîmine ulaştıracağına inancımız tamdır.
Hak olan, en doğru olan o ki; her günümüz Ramazân-ı Şerîfin günleri, her gecemiz de Ramazân-ı Şerîfin geceleri gibi ve dâhi Kadîr günü ve gecesi gibi ola! Öyle ki, Rabbimiz Kadir gecesi hakkında şöyle buyuruyor; “... Kadir gecesi (içerisinde o gecenin bulunmadığı) bin aydan daha hayırlıdır...” [Kadir (97): 3] Ehl-i Beyt yolu âlimlerinin Ondört Masûm-u pâk’lardan @ naklettiklerine göre; “Kadir gecesi, mübârek Ramazan ayının son on gecesindeki tek gecelerde aranmalıdır. Özellikle de 19. 21. ve 23. gecelerde.” Bu geceler; mümkün ise, sabaha kadar bedenen ve zihnen uyanık kalınarak nâfile ibâdetler, zikirler, duâlar ve hayırlı amellerle ihyâ edilmelidir.
Ehl-i Beyt’in kudsî şahsiyetleri bizdeki zafiyeti ve nefis düşkünlüğünün boyutlarına erenler nazarı ile nazar kıldıklarından, bizlerin hâl-i ahvâline, esrârına izn-i ilâhî ile vâkıf olduklarından, bizim kâmil insan olma yolunda hareket etmemiz, Tarîkat-ı Muhammediye’de bir arpa boyu dahi olsa yola girmiş olmamız için Ramazan ayında özellikle yapmamızı uygun gördükleri bazı özel emir ve tavsiyelerde bulunmuşlardır.
Bu cümleden olmak üzere;
Ramazân-ı Şerîfin bütün gecelerinde Hakkın rızâsı için gusletmek, özellikle de İmâm Ali’nin @ hançerlendiği gece olan ondokuzuncu gecesi ve şehâdet şerbetini içerek Sevgilisi Can Muhammed’e @ kavuştuğu yirmibirinci günün gecesi gusletmek.
Ramazân-ı Şerîfin her gününde ve gecesinde diğer zamanlarda kılınan sünnet namazlarına ilâveten, kılabildiğince nâfileleri arttırmak, sünnet namazlara ve Kur’ân okuyup anlamaya daha bir gayret etmek.319[319]
Ramazân-ı Şerîfin son on gecesi ve gündüzünde, ibâdetler, zikirler, namazlar ve Kur’ân okuma daha da arttırılarak güzel hasletlere ve ahlaka sâhip olmaya çalışmak.
Bu mübârek gün ve gecelerde akraba, komşu, garip, kimsesiz, yetim, hasta, mazlûmen ve mağdûren hapsedilmişleri, kabir kapısında ziyâretçi, duâcı bekleyen mümin din kardeşlerini ziyâret etmek, onlarla güzellikleri paylaşarak hemhâl olmak, dertlerine dermân olmaya çalışmak.
Ramazan ayının her gününün ve gecesinin özel duâlarını okumak, anlamaya çalışmak, duâlardaki hakîkatlere uygun yaşamak ve gözyaşı dökmek.320[320]
Mübârek üç aylarda her ayın günlerinin kendine mahsus zikir ve evrâdı ile meşgul olmak, o zikir ve duâlardaki hakîkatlerin esrârına vâkıf olmak ve nefsini hesâba çekmek.321[321]
Her zaman olduğu gibi, bu ayda özellikle fakir, fukarânın, emeği gasbedilen insanların, mazlumların, gariplerin, kimsesiz mustaz’af ve mahrumların haklarına sâhip çıkmak, gücü yettiğince onlara ferdî ve toplumsal planda destek vermek, onları haklarına kavuşturmanın mücâdelesini vermek, eylemlerine meşru ölçüler içerisinde destek ve öncü olmak, bülbülü gül dalından uzaklaştırarak gülü kargaya yâr etmeye çalışanlarla mücâdeleye hız vermek, her zaman hakkı ve haklıyı savunmak, İslâmî çerçevede adâlet ve özgürlük sancağını sürekli yükseklerde tutmaya çalışmak...vs. gerekmektedir.
Dedik ya bütün bunlar Bir olan Hakkın (c.c.) rızâsı için yapılmalıdır. Bu amellerin bir kısmı ise her anki yaşamımızın bir parçası olmalı, bu mübârek aylarda ise hak davanın savunulmasına hız verilmelidir. Yoksa, diğer aylarda feryad-ı figanlara kulak tıkamak, zalimi görmemek için gözünü yummak, nemelazımcı olmak, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, etliden, sütlüden bana ne!” anlayışını benimsemek Kur’ânî bir davranış ve Ehl-i Beyt’in nezîh yoluna uygun bir tavır değildir.
Kalpteki pişmanlık; bulut,
dildeki istiğfar; tevbe gürlemesi,
gözyaşı da; yağmur olup yağmadıkça, işlenen günahlar yıkanmış olmaz.
FITRA ZEKÂTI (FİTRE SADAKASI)
İmâm Cafer Sâdık @ buyurmuşlardır ki; “Namazın tam ve kâmil olması nasıl ki Peygamber ve Ehl-i Beyt’ine salavât getirmeye bağlı ise, orucun da tam ve kâmil olması fıtra zekâtını vermeye bağlıdır.”322[322]
Fıtra zekâtı (halk diliyle; fitre sadakası), Ehl-i Beyt yoluna göre Ramazan orucunun Allâh katında kâmilen kabul edilmesinin şartı olup, müminlerin bu mübârek ayın sonunda yardımlaşmalarının bir tezâhürüdür.
Bu ayın son gününün orucunu tutan bir Müslüman’ın; “arefe günü” tabîr edilen günün -yani; Ramazan bayramı akşamı- akşamı güneş batmadan önce belli şartları taşıdığı taktirde fıtra zekâtını vermesi üzerine farz olur.
Fıtra zekatı, şu şartları üzerinde taşıyan kimselere farzdır:
-
Aklı başında olmak. (Deli, baygın olmamak.)
-
Bulûğ çağında olmak.
-
Hür olmak.
-
Fakîr olmamak.
Fakir; Kendisinin ve âilesinin yıllık masraflarını karşılayacak miktarda ne malı, ne de bir kazancı olmayan kimsedir.
Belirtilen şartlara hali uygun düşen kimse, Ramazan bayramı gününün akşamından (güneş batımı) itibâren, bayram namazı kılınıncaya kadar ki zaman içerisinde fıtrasını vermelidir. Bununla birlikte, unutma, uygun kimseyi bulamama ve benzeri özel durumlarda ise, fıtra, bayramın birinci günü öğle namazı vaktine kadar da kalsa verilebilir. Allâh rızâsı ümit edilerek fıtranın hak sahiplerine verilmesi tavsiye edilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |