5-FİİLLERİN VASIFLANIŞI:
Fiillerin vasıflanışı veya nitelenişine ayırdığımız bu kısımda insanın fiillerini yapı olarak söz konusu edeceğiz. Burada daha cok fiillerin güzelliği - çirkinliği, adalet ve zulüm meselesi, fiillerin teklifle olan münâse beti, lütuf, hidayet ve dalâlet meselelerine temas edeceğiz. Bunların fiilin nitelik kazanışıyla olan ilgisini, insanın bu noktada almış olduğu vaziyeti inceleyeceğiz. 389
a) Fiillerin Güzelliği-Çirkinliği:
Kelâm dilinde huşun - kubuh meselesi olarak yer alan bu konuda bi2. daha çok fiillerin ahlâkî değer kazanışını, onların insana nasıl sıfat oldu ğunu, güzel ve çirkin olmanın kriterinin ne olduğunu ele alacağız.
Şüphesiz Allah, bir çok âyette bu konuya değinmiştir. "Gerçekter iman edip güzel amel işleyenlere gelince, şüphesiz biz böyle kişilerin mükâfatını zayi etmeyiz." 390 "Herkesin işlediği amellere göre dereceleri vardır. Ta ki, kendilerine haksızlık edilmeyerek bütün amellerinin karşılığı onlara ödensin." 391 "Kim sâlih amel işlerse (sevabı) kendine, kim de kötülük ederse (cezası) yine kendinedir." 392
Kur'an'da bu konuya temas eden âyetler bu mealdedir. Fakat insanın fiillerinin nitelik kazanması, kelâm ilmini, insanın hürriyet ve sorumluluğu açısından ilgilendirmektedir. Esasında insanın fiillerinin çeşitli kategorilere ayrılması, L. Gardet'nin deyişiyle, hukuk felsefesi olan Fıkıh Usûlüne aittir 393Gerçekte fiillerin güzelliği - çirkinliği meselesi Fıkıh Usûlüne ait eserlerde yer almaktadır. 394
Kelâmın özellikle, ısrarla üzerinde durduğu bir ahlâk ilahiyatıdır, ilâ
hiyatın ahlâkî bir yapıya dönüşmesidir.
Fiillerin'nitelik kazanması meselesinde bazı Kur'an terimlerinin açıklanmasında fayda vardır. Şöyle ki: Kur'an sık şık İslâm toplumunun iyiliği emredip kötülüğü yasaklaması gerektiğinden söz eder. 395
Kur'an'a göre, iyi olan ma'ruf, kötü olan münkerdir. Bu ikisini ayırt eden Kur'an'dır. Ma'rufa uyanlar, Allah'ın ve insanların hakkına riayet e-denler olup, münkeri işleyenler ise Allah'ın ve insanların haklarına karşı
gelenlerdir.
Ma'ruf ve münkerin yerini tutan iki ayrı terim, hayir ve serdir. Hayır ma'ruftur, şer münkerdir. Kur'an buna şu âyette işaret etmektedir: "içinizden insanları hayra çağıran, iyiliği emredecek, kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir," 396
Kelâmın kullandığı iki terimde de Mu'tezile'nin kullandığı hasen - kabin (güzel ve çirkin) ile yine bunların yerine kullanılan ve daha çok ahlâkî anlam ifade eden sâlih ve fâsid kelimelerini zikretmek yerinde olur. Bunlardan ilk ikisi, hasen ve kabih, Ehl-i Sünnet kelâmının Mu'tezileden dev-, ralıp kendilerinden vaz geçemediği terimler olmuştur. Sâlih ve fâsid ise Kur'anî ifadesiyle iyi ve fena amellere alem olmuştur. 397
Genel olarak kelâmın dünya görüşünde bu terimlerin kazandığı önemi şöyle belirtmekte yarar vardır. Bu kavramlara verilen değer, onların ahlâkî, kişisel ve toplumsal kurallara uyup uymadığı noktasındadır. Bu kavramlar, toplum düzeninin kuruluşunda, sağlıklı işleyişinde önemli rollere sahiptir. Bu önemden dolayı bu kavramlara verilen anlam ve bu manadan çıkan hayat görüşü etrafında şiddetli münakaşaların cereyan ettiğine şahit oluyoruz. 398
b) Güzel ve Çirkinin Tanımı:
Seyyid Şerif Curcânî, hasen'i "dünyada övgüyle, âhirette sevapla ilgili olan şey" diye tarif ediyor. 399 Kabih ise dünyada kötülüğü, âhirette cezayı ilgilendiren şeydir. 400
Hasen'in eş anlamlısı olan "hayr", Aristo'ya göre, insanın fiillerinin amacıdır.' 401 Hayır ve şer kavramlarının ahlâk ilmi açısından aldığı değer bizim işlemekte olduğumuz konudan daha başkadır. Hayır, şer ve saadet kavramlarının ölçüsünün ne olacağı sorusu ahlâk bilginlerini uzun uzun meşgul etmiş ve halen de meşgul etmektedir. Bu konuda derli toplu bilgi veren Ahmed Emin, ahlâkın ölçüsü hususunda çeşitli mezheplerin görüşlerini ortaya koymaktadır. 402 Bunlardan bizi özellikle ilgilendiren Mu'tezi-le'nin anlayışıdır 403
c) M u ' t e z i I e ve Fiillerde Güzellik Çirkinlik:
Kâdi Abdulcabbâr, "Allah'ın ancak güzeli işlediğini" Muğnî'de beyan etmektedir. 404 Ona göre güç sahibi kimseden meydana gelen fiil iki kısımdır:
1. Varlığı üzerine ziyade sıfatı olmayan fiil. Bu fiil iyi ve götü,jjüzel ve çirkin olarak nitelenmez. Uyuyan kimsenin fiili gibi.
2. Varlığı üzerine ziyade sıfatı olan nitelik sahibi fiil. Bu fiil, kendisinin kötülemeye ve övmeğe lâyık olması bakımından ikiye ayrılır. 405
Fiil, failden meydana geldiğinden ya yergiye, zemme ya da övgüye, medhe lâyıktır. Bu, failin fiil karşısında karşılaşabileceği ilk durumdur.
İkinci durum ise, failin yaptığı işten dolayı ne övgüye ne de yergiye duçar olmamasıdır. 406
Burada önemli olan, çirkinin kötülemeyi hak edişi, güzelin de böyle bir nitelemeden uzak oluşudur. Bu iki vasıflama hali, fiil üzerine ziyade sıfattandır. Böyle bir niteleme olmadığında fiil, güzellik-çirkinlik yönünden bir olur. 407 Fail yaptığı işin zemme lâyık olmadığını bilerek yaptığında bu iş, hasen, iyi olarak nitelenir. Başkasına yardım etmek buna örnek olarak gösterilir. Zira bu işin faili, zorunlu olarak zemmi hak etmiş değildir. 408 Bu fail, medhe lâyık bir iş yapmıştır. O halde fiili nitelemede ölçü, akıl olmaktadır. Şeriatın yaptığı, bizim akılla bildiğimizi ortaya koymaktır. Biz akıi yoluyla güzel ve çirkin olanı biliriz, semi' onu meydana çıkarır. İnsan namazda büyük bir yarar olduğunu aklıyla idrak eder. Aynı şekilde zinanın da kötülüğe götürdüğü ve onun çirkin olduğu aklen bilinir. Bunun için Mu'tezile "Semi1, şeriat, bir şeyin güzel ve çirkin olduğunu icabettirmez, gerektirmez. O sadece akıl gibi delâlet yoluyla fiilin halini açıklar. Allah'ın emri ile başkasının emri arasında ayırım yapar." demiştir. 409
Buna göre insanın işlediği fiiller, bizzat kendi öz varlıklarından mı iyi ve fenadırlar, yoksa onları güzel ve çirkin yapan şeriat mıdır konusunda Mu'tezile'nin anlayışı aklî olmaktadır. O halde aklî bir iyi olduğu gibi aklî bir fena da mevcuttur. Bir fiilin iyi ve kötü olduğunu ayirdetmek aklın vazifesidir. Bir fiil, ilâhı vahiy gelmeden önce de iyi ve fenadır. Fiilin iyi veya fena oluşu, başka bir deyişle güzel veya çirkinliği kendindendir, iç yapısı gereğidir.
, Muhammed Abduh (v. 1905) insan aklının zararlı olanla yararlı olanı ayırdettiğini, ihtiyarî fiillerin kendi yapılarında İyilik ve çirkinliğin bulunduğunu kabul etmektedir." 410 Ona göre his ve akıl, amellerden güzel ve çirkin olanı temyiz etme yeteneğine sahiptir. İnsanın amellerinde mutlak o-larak huşun ve kubuh olmadığını iddia eden kimse, bizzat aklın gücünü tanımayıp, akla değer vermeyendir. 411 Fiilin zâtı itibariyle iyi olması onun emredilmesini gerektirir. Çünkü ö bu haliyle dünyevî veya uhrevî bir yarar sağlar. Bu tarz bîr anlayışla emir olan iyidir, yasak olan fenadır 412
Böyle bir sonuçla M. Abduh'u, aşağıda açıklayacağımız gibi, Ehl-i Sünnet anlayışı ile Mu'tezile'ninki arasında bir uzlaşma yapmaya çalışır görmekteyiz. 413
d) M â t ü r id î lik ve Fiillerde Güzellik Çirkinlik:
Mâtüridî okulunda gene! anlayış, fiillerin aklen iyi ve fena oluşlarının idrak edileceği merkezindedir. 414
Akıl ilmin ve bilgisizliğin, kemâl, olgunluk ve eksiklik anlamında, güzel ve çirkin olduğunu idrak eder. Akıl, adaletin güzelliğini, zulmün çirkinliğini de kavrar. Bir amaca göre; fiilin iyi ve kötü olduğu yine aklın kavradığı güzellik ve çirkinliklerdendir. Zeyd'in ölümü, dostlarına göre acı ve kötü ise düşmanlarına göre iyidir ve güzeldir. 415
Mâtüridîlere hâkim olan fiillerin aklen iyi ve kötü oluşlarının ligi anlayışı, İmam Fahruddin er-Râzî'yi etkilemiş görülmektedir. Bu, kemâl ve noksanlrk, fiilin sevap ve cezayı gerektirişi, övgüye ve yergiye lâyık oluşu biçimindedir. 416
İmam Ebû Hâmid el-Gazzalî de bu görüşü başka tarzda ifade etmektedir. 417
Fiillerde huşun ve kubuh kavramına üç anlam verilir:
1. Sıfat yönünden tam olan güzel, eksik olan çirkindir.
2. Amaca uygun olan iyi, uygun olmayan kötüdür. 418
3. Dünyada övmeyle ilgili olup âhirette sevabı gerektiren güzel, buna karşılık dünyada kötülenen ve âhirette cezayı gerektiren çirkin diye adlanır.
e) E ş ' a r îl i k ve Fiillerde Güzellik -Çirkinlik:
Fiillerin güzellik ve çirkinliğinin akıl yoluyla değil, şeriat yoluyla bilirliği konusunda Eş'arî okulunu uyum halinde görüyoruz.
Fiillerin iyiliği ve kötülüğü, Allah öyle bildirdiği içindir. Aslında fiiller eşittirler. Şeyin kendi nefsinde huşun ve kubuh yoktur. Bir fiil işleyenin övülmesini ve mükâfatlanmasını, kötülenmesini ve cezalandırılmasını fiilin, şeyin kendisinde aramamalıdır. Öğülmek, mükâfatlandırılmak, yerilmek ve cezalandırılmak gibi sonuçlar, kanun koyan Allah'ın emir ve yasağıyla ortaya çıkar. 419
Kısaca fiil ve eşyanın yapısı iyilik ve kötülük gibi niteliklerin yatağı olamaz. Fiilin hasen ye kabih oluşunu tayin eden, Allah'ın o fiil hakkındaki bildirdiğidir. Fiil ancak bu tarzda güzel ve çirkin olur. 420
Dostları ilə paylaş: |