Siyasal krizin en temel alanı ve göstergesi ise, 12 Eylül’ün düzlediği zeminde yeniden siyaset sahnesine çıkan burjuva partilerinin ve parlamentonun, siyasal yönetim alanını göstermelik olarak bile gereğince dolduramaması oldu. ’80 öncesinde halk kitlelerinin farklı kesimlerini belli bir inandırıcılıkla kendilerine bağlayan ve sürükleyen düzen partileri, bunu 12 Eylül dönemi sonrasında bir türlü başaramadılar. Düzen partileri arasındaki büyük oy parçalanması bu zaafı ayrıca tamamladı.(27 Mart yerel seçimlerinin de gösterdiği gibi, en büyük parti olmakla övünen partinin oyları %22’yi ancak bulabilmektedir. Toplam seçmen açısından bakıldığında ise, bu “en yüksek” oran gerçekte %20’nin hayli altında kalmaktadır). Partilerin bu zayıflığı, doğal olarak parlamentonun ve hükümetin yapısına yansımaktadır. Burjuva siyaset sahnesi peşpeşe hükümetler eskitmektedir. Ya da, istikrarsız, güçsüz, her an yıkılması beklenen hükümetlerle işler ağır-aksak götürülmeye çalışılmaktadır.