Nitekim sivil yönetime geçiş oyunu daha henüz tamamlanmamışken, siyasal kriz öğeleri kendilerini hızla yeniden göstermeye başladılar. İşçilerin ilk grev hareketlerinin başlaması, Kürt sorununun silahlı direnme eşliğinde toplum gündemine oturması, yeniden siyaset sahnesine çıkan düzen partilerinin kitleler nezdinde inandırıcılıktan ve umut olmaktan uzaklıkları, güdümlü ve kokuşmuş parlamentonun itibarsızlığı, bu ve benzeri faktörler peşpeşe ortaya çıktılar. Bu değişik kriz öğelerinin farklı cephelerden gelen ortak etkisiyledir ki, daha 1987 yılından itibaren, yani 12 Eylül cuntası ekip halinde hala Çankaya’da oturuyorken, sermaye cephesi yeni bir “siyasal istikrar” arayışına girdi. Bu siyasal istikrarsızlığın ya da krizin, en azından yeniden böyle bir döneme girilmekte olduğunun açık bir itirafıydı.