DÂİMÎ NİKAH
İki karşı cins arasında meşrû sınırlar dâhilinde, şartlara riâyet edilerek gerçekleşen ve doğal olarak ömür boyu birlikte olmayı hedefleyen nikahtır. Yani; halkımızın “Allâh bir yastıkta kocatsın.” diye duâlar ederek kast ettikleri nikahtır.
Nikah bir yönüyle sözleşme mâhiyetinde olduğu için, bazı şartları vardır. Nikahın sahih olması içinde bu şartların yerine getirilmesi gerekir. Bu şartlar şunlardır;
●Eş olacak kimselerin veya onlar orada hazır değillerse yerlerine vekil olan kimselerin nikah anında hazır bulunmaları.
●Nikah akdinin okunması: Bu icab (teklif) ve kabul ile gerçekleşir. Yani, iki tarafın birbirlerini eş olarak kabul ettiklerini açık bir ifâde ile belirtmeleri gerekir. Meselâ; “Filan erkeği veya filan kadını kendine eş olarak kabul ettin mi?” sorusuna, “evet, kabul ettim. vb.” bir cevap verilmelidir.
●Nikah her hangi bir şekilde zorlama ve baskı altında yapılmamalıdır.
●Nikahı kıyılan ve kıyan kimseler akıllı olmalı, eşlerden her hangi birisi deli, sarhoş vs. bir halde olmamalıdır.
●Nikahı kıyılan bayan şayet erginliğe ulaşmış, reşit (kendi fayda ve zararını bilecek yaşta) ve dul ise velînin izni gerekmez. Ancak reşit değil, veya reşit ancak bâkire ise veli olarak babanın veya baba tarafından dedenin ya da üzerinde velâyet hakkı olan bir büyüğünün izni gerekir. Kâfir olan bir baba veya dedenin Müslüman bayan üzerinde velâyet hakkı yoktur. Özel durumlarda ise, reşit, ancak bâkire olan bayanların velîlerinin izni gerekmeyebilir. Çünkü bu hüküm nikâhın olmazsa olmaz şartlarından değildir.
●Yapılan nikah şaka ve benzeri amaçlarla kıyılmamalıdır. Bu amaçlarla kıyılan nikah geçersizdir, hiç bir hükmü yoktur. Meselâ; rol icâbı filmlerde, tiyatro oyunlarında vs. kıyılan nikahlar gibi.
Bunlardan başka, nikahta iki şâhidin bulunması, nikah kıyılırken kadının hakkı olan mehirin çevrenin genel kabulüne uygun bir miktarda belirlenmesi, her hal-u karda velînin, büyüklerinin izninin alınması, nikâhın çevreye meşru vesîlelerle duyurularak îlân edilmesi vs. müstehâb (iyi) davranışlar olarak görülmüştür.
Yine nikah akdi kıyılırken, besmele ile başlamak, Allâh’a hamd etmek, Peygamber’e @ ve Ehl-i Beyt’ine @ salât-u selâm getirmek, duâlar etmek, evlenecek kişilere İslâmî-insanî öğüt ve tavsiyelerde bulunmak, nikâhı ve düğünü İslâm kurallarına uygun bir tarzda haramlardan uzak bir şekilde yapmak vs. önemle vurgulanan âdâplardandır.
Evlenecek kimselerin birbirlerini şerîat ölçüleri içerisinde görmeleri, tanımaları, bayanın ellerine, yüzüne, saçına bakması tavsiye edilmiştir. Birbirlerine eş olacak kimseler bütün bunları meşru sınırlar içerisinde yapmalı, şeytâna pirim verecek bir şekilde tenha, ıssız köşe-bucaklarda baş başa kalmamalıdırlar.
EHL-İ BEYT’E KULAK VERELİM
Peygamberimiz @ buyurdular; “Namaz gözümün nûru, kadınlar dünyadaki lezzetim, Hasan ve Hüseyin de reyhanlarım kılındılar.”431[431]
İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Kadınları sevmek peygamberlerin @ ahlâkındandır.”432[432]
Resûlullâh @ buyurdular; “Sâliha bir eş, kişinin mutluluğundandır.”433[433]
Allâh’ın aslanı @ buyurdular;“Evleniniz. Muhakkak ki Resûlullâh @ şöyle buyurmuştur; Kim benim sünnetime uymayı seviyorsa evlensin. Çünkü evlenmek benim sünnetimdendir.”434[434]
İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular;“Evli kişilerin kıldığı bir rekat namaz, bekarların kıldığı yetmiş rekat namazdan daha faziletlidir.”435[435]
İmâm Ali Rızâ @ buyurdular; “...Evlilikte yemek vermek peygamberlerin sünnetlerindendir.”436[436]
İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Kim fakirlik korkusuyla evlenmezse, Allâh hakkında kötü zanda bulunmuş olur.”437[437]
İmâm Cafer Sâdık @ buyurdular; “Evlenecek bir kimsenin, şehvetle olmamak şartıyla eşi olacak bayanın yüzüne, bileklerine kadar ellerine, saçına ve güzelliğine bakmasında bir sakınca yoktur.”438[438]
İmâm Cafer Sâdık’a @; “Şâhitsiz nikah olur mu?” denildiğinde, buyurdular @; “Evet olur. Nikah, evlenecek kişiler arasında ve Allâh huzurunda gerçekleşen bir ahitleşme ve sözleşmedir. Ancak, nikahta şâhitlerin bulunması, anlaşmazlık hâlinde nesebin belli olması, mîrâsın dağıtımında ihtilâfın olmaması ve İslâm’ın cezâî müeyyidelerinin (hadlerin) uygulanması gerektiğinde sorunların yaşanmaması için gerekir. (Yani; Nikâhın geçerli olmasının şartlarından değildir.)439[439]
MEHİR
Kur’ân’ın; “Kadınlara mehirlerini bir hak olarak (gönül hoşluğu ile) verin...” [Nisâ (4): 4] emri gereği Müslüman erkek tarafından kadına verilen bir haktır.
Mehir, nikah kıyılırken miktar olarak takdîr edilerek, ya peşin olarak kadına verilir, (Buna mehr-i muaccel denir.) veya daha sonra kadına verilmek üzere karara bağlanır. (Buna da mehr-i müeccel tabir edilir.) Mehirin bir kısmını hemen bir kısmını da daha sonra vermek de mümkündür. Nikah anında alınacak olan mehir belirtilmemiş ise, daha sonra “mehr-i misil” tabîr edilen bir mehir verilir. Bu, kızın emsallerinin aldığı ve yaşanılan bölgenin halkının alıp-verdikleri mehir miktarıdır. .
Mehir; para, altın,mal-mülk vs. gibi her şey olabildiği gibi, bayanın erkekten talep edebileceği manevi bir görev ve sorumlulukta olabilir. Kadın ve erkek aralarında anlaştıkları takdirde kadın mehir alma hakkından vazgeçerek bunu erkeğe bağışlayabilir de. Ancak maddi değeri olan bir mehirin takdiri, sünnete ve bu zamana kadar ki uygulamalara daha uygundur.
Mehir vermek Allâh’ın Kur’ân da kadınlara verilmek üzere erkeğe yüklediği bir sorumluluk olmasına rağmen nikâhın geçerli olmasının bir şartı değildir.
Verilecek mehir, tamâmıyla kadının hakkı olup, kadının rızâsı alınmadığı müddetçe hiç bir surette ne kocası, ne ana-babası ve nede her hangi bir kimse bu hakkı kadından gasp edemez. Bugün “başlık parası” adı altında alınan maddî hiç bir değerin mehir ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Şayet bu para mehir niyetiyle alınırsa, o zaman da kızın anne-babası kızının hakkı olan şeyi hak sâhibine vermelidirler.
İnançlı bayanlar alacakları mehri mümkün olduğunca düşük tutmaya çalışmalı, erkeği ve erkek tarafını zora koşmamalıdır. Çünkü dînin temel hedefi maddî değerler değil, gönüllerin birliği, mutluluk ve yüce ülkünün gerçekleşmesine temel olacak âileler oluşturmaktır.
Evlenenler arasında cinsel ilişki henüz gerçekleşmeden ayrılma-boşanma vâkî olursa, belirlenen mehrin yarısı verilmelidir. Kızın zifaftan önce ölmesi durumunda da mehrin yarısı kızın velîsine-vârisine verilir. Ancak, zifaftan önce iki taraftan birinin vefâtı halinde gerideki kalanların aralarında antlaşma yaparak mehri ibtâl etmeleri en güzel olanıdır.
Dostları ilə paylaş: |