Alevi İslam iLMİhali


Evlenecek eşlerde aranan şartlar ve denklik



Yüklə 1,97 Mb.
səhifə77/87
tarix21.08.2018
ölçüsü1,97 Mb.
#73751
1   ...   73   74   75   76   77   78   79   80   ...   87

Evlenecek eşlerde aranan şartlar ve denklik;


Evlenecek olan kadın ve erkeklerde bulunması önemle tavsiye edilen bazı şartlar vardır. Bu şartlar nikahın geçerli olmasının şartları olmamakla beraber mutlu bir yuva kurmanın, mesut olmanın ve örnek bir aile oluşturabilmenin gerektirdiği şartlardır. Peygamberimiz @ ve Allâh’ın velîlerinin @ emir ve tavsiyelerinden çıkarılan sonuçlara göre;

●Bayan ve erkek dindar olmalıdır. Her ikisi de dinin ferdi ve toplumsal emir ve yasaklarına birbirlerine yakın oranlarda duyarlı olmalı, pratiğe geçirmelidirler.

●Güzel ahlak ve fazilet sâhibi olmalıdırlar.

●Birbirlerine denk olacak şekilde güzel olmalıdırlar. Aralarında aşırı bedenî ve fizîkî farklılıklar bulunmamalıdır. Çünkü bu âile mutluluğunu olumsuz yönde etkiler.

●Birbirlerini zorda bırakacak şekilde mehir takdir edilmemelidir.

●İki tarafta çocuk sâhibi olmaya müsâit olmalıdır. Buna engel olacak bedensel veya ruhsal bir dengesizlik ve uyumsuzluk bulunmamalıdır.

●İki tarafta soyu-sopu belli ve geçmişi temiz olmalıdır.

●Tahsil durumları birbirlerine yakın, eşler birbirlerini anlayacak bilgi ve kültür seviyesinde olmalıdırlar.

●Mal, zenginlik, toplumsal konum, anlayış, fıtrî yöneliş, karakter, huy ve zevkler vs. gibi hallerde uyum sağlayacak durumda olmalıdırlar.

●Aşk aklı baştan alır, insanı duygusal kılar. Bu nedenle öğüt ve tavsiyeler gözardı edilerek, evliliğe hissî ve gerçekçi olmayan bir yaklaşımda bulunulmamalıdır. 444[444]



EHL-İ BEYT’TEN ÖĞRETİLER



Peygamber efendimiz @ buyurdular; “Cebrâil @ bana kadınlarla ilgili o kadar tavsiyelerde bulundu ki, fuhuş yapmaları hariç hiç bir durumda boşanmanın olamayacağını sandım.”445[445]

İmâm Cafer Sâdık’ın naklettiğine göre, Resûlullâh @ buyurdular; “Bir kadın kocasından başka birilerine hoş görünmek için güzel koku sürünürse (süslenirse vs.), o halden uzaklaşıncaya kadar, Allâh o kadının namazını kabul etmez.”446[446]

İmâm Cafer Sâdık @ naklediyor ki, Resûlullâh @ buyurdular; “İçki içen kimselerle kızlarınızı evlendirmeyiniz.”447[447]

Resulu’s sekaleyn @ buyurdular; “Sizin en hayırlınız, kadınlarına hayırlı olanınızdır. Ben de kadınlara içinizden en hayırlı olanınızım.”448[448]

MUT’A NİKAHI449[449]

İki karşı cins arasında belirlenen şartlara göre ve şerîata uygun bir tarzda süresi belirlenerek kıyılan geçici bir nikahtır.

Mut’a nikâhı; İslâm’ın ilk devirlerinden itibâren Allâh-u Teâlâ tarafından Müslüman’lara meşrû kılınmıştır. Sünnî Müslüman’ların çoğunluğu, Ehl-i Beyt yolu bağlılarının da tamâmı tarafından kabul edilmektedir ki; Nisâ sûresi (4): 24. âyeti mut’a nikâhının meşru oluşunun Kur’ân’dan delîlidir. Âyet şöyledir; “...Onlardan faydalandığınıza karşılık olarak (onlarla istimta’-mut’a yaptığınızda) onların ücretlerini verin...”

Bu âyetin ifâde ettiği ve sınırlarını, şartlarını ve uygulanış şeklini de şanlı Peygamberimizin @ açıkladığı biçimde ilk nesil Müslüman’lar (Sahâbe) bu nikâhı yer yer, zaman zaman pratiğe koymuşlar, onunla âmil olmuşlardır. Bununla ilgili bir kaç nakil şöyledir;



Sahabeden bir zât diyor ki; “Mut’a âyeti nâzil olmuş ve Allâh’ın kitâbındadır. Biz de Resûlullâh ile birlikte amel ettik. Kur’ân-ı Kerîm’de onu haram kılacak bir âyet inmedi. Hz. Resûlullâh @ da vefât edinceye kadar onu yasaklamadı. Sonra birisi (Ömer) çıkıp bu hususta kendi görüşüne göre istediğini söyledi...”450[450]

Yine, seçkin sahabîlerden Câbir-i Ensârî şöyle diyor; “Ömer, hilâfeti döneminde muta’yı yasaklayıncaya kadar biz Hz. Peygamber’in @ ve Ebû Bekir’in döneminde bir avuç hurma ve un karşılığında mut’a yapıyorduk.” 451[451]



Hz. Ali de buyuruyor; “Mut’a Allâh’ın kullarına bir rahmeti idi. Eğer Ömer onu yasaklamasaydı sapıklardan başka hiç kimse zinâ etmezdi.” 452[452]

H. Ömer b. Hattab’ın da kendi beyânında bu gerçek açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. O der ki; “İki mut’a Resûlullâh’ın döneminde serbest idi. Ben bu iki mutayı da yasaklıyorum ve onları yapanı da cezâlandıracağım. Bu iki mut’a; hac mutası ile, kadınlarla yapılan mut’a dır.”453[453]

Abdullâh b. Mesud’dan şöyle nakledilir; “Peygamberle @ birlikte savaşıyorduk. Eşlerimizde yanımızda yoktu. Peygambere kendimizi iğdiş mi edelim diye soruldu. Peygamber @ bizi ondan nehyetti. Bize bir süreliğine elbise karşılığında kadınları nikah etmemize (muta nikâhı yapmamıza) izin verdi. Abdullah b. Mesud sonra şu âyeti okudu; “...Allâh’ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın...” [Mâide (5): 87] 454[454]

Ehl-i Beyt’in İmâmlarına @ göre bu âyetin hükmünü yürürlükten kaldıran başka bir âyet gelmemiş ve bu uygulama hiç bir şekilde ebedi olarak Resûlullâh tarafından da yasaklanmamıştır.455[455] Hakikatte âyetin helâl kıldığı bir şeyi Resûlullâh’ın @ yasaklayacağı da düşünülemez. Ve böyle bir şeyin örneği de yoktur. Halîfe Ömer ise kendi görüş ve içtihâdıyla zamanın maslahatına göre mutayı yasaklamıştır. (Haram kılmamıştır.) O’nun da helâli haram kılma yetkisi yoktur. Müslüman için de sünnetine-yoluna tabî olunması gereken kimse öncelikle Allâh’ın peygamberidir. O’nun Allâh’ın emri ile helal kıldığı kıyâmete kadar helâl, harâmı da kıyâmete kadar harâmdır.
Mut’a (geçici) nikah ile ilgili şu hususları belirtmeden de geçemeyeceğiz:

Meşrû olan her hüküm, nâmertlerin, câhillerin, İblis tabiatlı münâfık kimselerin elinde kötüye kullanılabilir, zararlı kılınabilir. Târihte bunun örnekleri sayılamayacak kadar çoktur. Mut’a nikâhı da bunlardan sadece biridir. Meselâ;

Kişi isterse namaz gibi bir ibâdeti kötü kimliğini örtücü bir maske olarak kullanmıyor mu?

Oruç gibi Allâh’tan başka kimsenin bilmemesi gereken bir amel bile riyâkârların elinde gizli şirke vesîle kılınmıyor mu?

Zekat, zenginlerin varlıklarıyla şımarmalarına, birilerinin üzerinde sulta kurarak insanları minnet altında kalmaya zorlamalarına sebep olmuyor mu hiç?

Hac, toplumsal kariyerin yükselmesine, hacı-hoca lakabıyla çağırılmaya ve gurura kapılmaya neden olmuyor mu?

İslâm’ın cevaz verdiği bir çok konuda tarih içerisinde suisti’mâller olmadı mı?

Peygamber soyunun halk nazarındaki değerinden istifâdeye kalkışan uyanık sahtekarlar çıkmadı mı, çıkmıyor mu?

Mehdî inancını sömüren sahte mehdî taslakları piyasayı kaplamadı mı?

Peygamberlik misyonunu kendi çıkar ve menfaatlerine kullanan sahte peygamberler çıkmadı mı? çıkmıyor mu? vs.

Şimdi bütün bunlardan sonra;

Her şeyin batıl amaç ve hedefler uğrunda kullanılması mümkün oluyor diyerek hak olan şeylerin önünü mü keselim?

Müslüman’ların pısırıklığından dolayı dînin emir ve yasakları birileri tarafından uyuşturucu gibi kullanılıyor diye, bazı aydın bozuntularının dediği gibi İslâm için (haşâ)“din bir afyondur!” mu diyelim?

Müslüman’a düşen görev; çirkin davranışların oluşmaması, kötü niyetli kimselerin meşru hükümleri gayr-ı meşru emellerine vesîle kılmamaları için uyanık olmak, İslâm’ın yüce hedeflerini ve insanlığın ortak çıkarlarını korumak ve kollamak uğrunda yılmadan çalışmaktır. Yoksa, kötülere mânî olamıyorum diyerek, helâli harâm, harâmı helâl gibi görmek değildir.
Ehl-i Beyt mektebine bağlı Alevî Müslüman;

●İnsanlar yanlış amaçlar uğrunda kullanıyorlar diyerek, helâli haram kabul etmez, meşru olanı da gayr-ı meşru bilmez.

●Helal ve meşru olan her şeyi de nefsine hoş geliyor diye hemen uygulamaya kalkmaz. Toplumsal yapıyı, insanların anlayış ve kavrayış seviyelerini, genel hedef ve esprileri göz önünde bulundurur.

●Mut’a ve benzeri konuları da bu bağlamda ele alır ve ona göre davranır.


Ehl-i Sünnet yoluna samîmiyyetle bağlı Sünnî Müslüman’lardan da içtenlik ve bilgisizlikle bazı endişe ve tereddütlere düşen kardeşlerimize bir-iki sözümüz vardır;

Âyetin hükmünün hiç bir surette sünnet ile kaldırılamayacağı yönündeki görüşü dînin temel anlayışı içerisinde dikkate alınız.

İttifakla kabul edildiği üzere Resûlullâh’ın @ bir süre bile olsa izin verdiği mut’a nikâhına “örtülü zinâ” diyerek -hâşâ- Allâh’ın peygamberine @ “geçici olarak örtülü zinâya izin verdi!” der gibi bir iftirâ ve İslâm dışı bir yakıştırmayı yapmayınız.

Amelî bir konu olan farklı bir fıkhî uygulamayı itikat boyutuna taşırarak kardeşlerinize; “İslâm’ın dışındadırlar, bâtıl mezhep taraftarıdırlar!...vs.” diyerek, “Ehl-i Kıble tekfîr edilmez.” genel prensibine ters düşmeyiniz. Ameli îmândanmış gibi değerlendirerek çelişkili tavırlar sergilemeyiniz. Yüce Allâh- ’ın;“Ancak müminler kardeştirler.” buyruğunu unutmayınız.

Mut’a nikâhı câiz bilinirse, “Ortalık mut’a yapanlarla dolar, her şey herc-ü merc olur...vs.” gibi boş endişelere kapılmayınız. Bu tür boş ve anlamsız endişelerle sâbit olan bir hükmü inkâr ve redde kalkışmayınız. Zira, günümüzde bu tür yaklaşımları “Ehl-i dünya” bilinen ve ahkâm-ı ilâhînin gizli ve açık düşmanı olanlar, değişik konularda İslâm’ın bir takım hükümlerine karşı sergiliyorlar ki, sizler de farkına varmadan yaklaşım olarak onların konumlarına düşmeyiniz.

Meşru bilinen her şeyin toplumda el üstünde tutulacağı, haddinden fazla yaygınlaşacağı, çığırından çıkacağı vs. gibi zanlara kapılmayınız. Görünüz ki;

●Taadüd-ü zevcât İslâm’ın şartlar dâhilinde meşru gördüğü bir uygulama iken bunu kaç kişi uygulamaktadır?

●Bir çok mezhebin anlayışında erkek ve kızlar bulûğa erer ermez nikahlandırılabilecekleri ve hatta bulûğa ermeden dahi velisi tarafından nikahlanmasının câiz olduğu kabul edilirken, bu fetvâ ve hükümlere göre kim amel ediyor? Toplumda bu tür bir evlendirme ne kadar yaygın ki?

●Yaşları birbirinden çok farklı olan iki kimsenin evlenmeleri dînî yönden câiz iken kaç kişi bu şekilde evlenmektedir?

●Nikah aslen î’câb (teklif) ve kabulden ibâret olduğu halde kaç aile bununla yetiniyor da evlatlarını resmî nikahsız olarak evlendiriyorlar?

●Erkeklerin avret mahalli en düşük şekliyle göbek ile diz kapağı arası iken kaç erkek sokaklarda o kıyafetle geziyor, o kılıkla ibâdet ediyor?

Anlayana bu kadar yeter. Kötü niyetli olup, Müslüman avına çıkan Ehl-i nifâk’a ise diyecek sözümüz yoktur. Onları Allâh’a havale ediyor, Allâh haklarından gelsin.” diye duâcı oluyoruz.456[456]



MUT’A NİKÂHININ GEÇERLİ OLMASININ ŞARTLARI
Mut’a nikahının geçerli olması için şu dört şartın bulunması gerekir;

Mut’a nikâhı teklif ve kabul ile gerçekleşir. Dolayısıyla nikahlanacak olan taraflar her hangi bir zor ve baskı altında olmadan birbirlerini belli bir süreliğine eş olarak kabul ettiklerini ifade etmelidirler. Meselâ; “seni kendime nikahlıyorum. Seni mut’a nikâhı ile nikahlıyorum. vs” kabul ettin mi? tekliflerine, “Evet kabul ediyorum. Kabul ettim. vb.” gibi ifâdelerle yanıt verilmelidir.

Nikahlanacak bayan Müslüman, Hırıstiyan, Yahûdî veya Mecûsi vb. gibi Kitap ehli bir kimse olmalıdır. Putperest müşriklerle, ateistlerle vs. mut’a nikâhı ile nikahlanılamaz.

Müslüman bayan ise, ancak Müslüman bir erkekle mut’a nikâhı yapabilir.

Bayan da, erkek de Ehl-i Beyt düşmanı olan kimselerle (Nâsıbîlerle) mut’a yapamazlar.


  1. Nikah akdinin geçerli olması için mehir miktarı belirtilmelidir. Mehir az olsun, çok olsun belirtilerek karara bağlanmaz ise, nikah geçersizdir. Ancak, kadın mehir almaz veya kocasına bağışlar ise bunda bir sakınca yoktur.

Nikah yapılırken ne kadar süre ile evli kalınacağı belirtilmelidir. Süre sınırlandırılmaz ise, nikah dâimî nikah olur. Bu süre eşlerin kendilerinin anlaşarak karar verebilecekleri uzun veya çok kısa bir süre olabilir. (saat, gün, ay, yıl... vb.) Sürenin bitiminde iki taraf isterlerse nikahlarının süresini şartlara uygun olarak uzatabilirler. Nikah süresinin dolması ile eşler otomatik olarak birbirlerinden boşanmış olur ve birbirlerine haram hâle gelirler.

Mut’a ile ilgili bazı hükümler;

●Bâkire veya dul, kârını-zarârını bilecek şekilde reşîde olmuş, erginliğe ulaşmış bir bayan ile mut’a nikâhı kıyılabilir. Ancak, bâkire kızın mut’a ile nikahlanması hoş karşılanmamış, ve bu durumun hem kız için ve hem de kızın âilesi için utanç verici bir hâl olacağı rivâyetlerde ifâde edilmiştir.

●Mut’a nikâhında ayrıca bir boşanma gerçekleşmez. Sürenin bitimi ile boşanmışlık hâli ortaya çıkar.

●Eşler arasında mîrâs hükümleri uygulamaya girmez.

●Eşler arasındaki anlaşmaya göre, olacak çocuk iki taraftan birine evlat olur. Dilenirse hamileliği önleyici uygun tedbirler alınabilir.

●Ayrıldıktan sonra kadın erkekten nafaka talebinde bulunamaz.

●Bayan erkekle ilişkiye girmiş ise, nikah süresi bittiğinde iki hayız ve temizlik müddeti iddet beklemelidir. Hayız ve nifastan kesilmiş bir kadın ise kırkbeş (45) gün iddet bekler. Nikahlı iken erkeğin ölümü halinde ise, kadın dört ay on gün iddet bekler. Bu iddet süresi bitmeden başka bir kimse ile nikahlanan kadın zinâ etmiş olur.

Erkek mut’a yapacağı kadının iddetini vs. araştırmak zorunda değildir. Ancak nikahtan önce bu durum ile ilgili olumsuz bilgiler edinmiş ise konuyu araştırması ve ona göre davranması daha uygun görülmüştür.

●Mut’a nikahı sadece cinsel amaçla yapılan bir nikah değildir. Birbirleri ile dâimî eş olma niyetleri olan iki kişinin, harama düşmeden meşru sınırlar içerisinde konuşması, birbirlerini biraz olsun tanımaya çalışmaları, yan yana olmaları, vs. gibi amaçlarla da yapılabilir. Meselâ; insanlarımızın tanıma devresi gibi gördükleri nişanlılık dönemindeki yakınlığın dînin meşru sınırları içerisinde gerçekleşmesi gibi amaçlarla. Bu amaçlarla mut’a yapan kişiler antlaşmalarındaki şartlara mutlaka riâyet etmeli, haramlara vesîle olacak hal ve hareketlerden kaçınmalıdırlar. Çünkü Müslüman nikah ve antlaşma ile hem karşısındakine söz vermiş ve hem de Allâh’a söz vermiş olur.

●Mut’a nikahı ile birbirlerini iyice tanıyan eşler dilerlerse nikahlarını dâimî nikaha çevirir, bir yastıkta mutlu bir ömür sürmenin hazzını tadarlar.


EHL-İ BEYT ( s.a.a.) NE BUYURMUŞ?
İmâm Cafer Sâdık @ buyurdu; “Mut’a nikahı Kur’ân’da nâzil oldu ve onu Resûlullâh @ sünnetle uyguladı-uygulattı.”457[457]

Ebû Hanîfe (r.h); İmâm Cafer Sâdık’a @, “Muta’dan sordu.” İmâm @ dedi;“Hangi muta’yı soruyorsun?” Ebû Hanîfe dedi; “Ben Hac muta’sından sormuştum. Ancak, bana mut’a nikâhından da haber ver. O hak olan bir şey midir?” Hz. İmâm @ buyurdular; “...onlarla mut’a yaptığınızda kararlaştırılan (farz olan) ücretlerini-mehirlerini kendilerine verin...” [Nisâ (4): 24] âyetini hiç okumadın mı?” Bunun üzerine, Ebû Hanîfe (r.a.); “Vallâhi ben bu âyeti sanki hiç okumamışım.” dedi.458[458]

İmâm Cafer Sâdık @ buyurdu;“Bir kadınla mut’a yapmak istediğinde şöyle diyerek anlaşırsın.” “Seni Allâh’ın Kitâbı ve Resûlün sünneti üzere, aramızda mîrâs hükümlerinin geçerli olmaması, şu kadar süreliğine, şu kadar mehir-ücret karşılığında ve süre bittiğinde iddetini beklemen şartlarıyla meşru bir nikah ile kendime zevce-eş edindim-ediniyorum.” (Bayan bu şartlarla nikahlanmayı kabul ettiği zaman nikah gerçekleşmiş olur.)459[459]

İmâm Ali Rızâ @ buyurdular; “Mut’a nikâhı; Mut’a ile ilgili hükümleri bilen kimselere helâl, konu ile ilgili gereken hükümleri bilmeyen kimselere ise harâmdır.” (Zîrâ, ilgili hükümleri bilmeyenler onu tatbîk edemezler ve dolayısıyla meşru olan bir nikâhı bile zinâya ve gayr-ı meşru ilişkiye döndürebilirler)460[460]
Müslüman; İslâm’ı kendine değil, kendini İslâm’a uydurandır.



Yüklə 1,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   73   74   75   76   77   78   79   80   ...   87




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin