Fakat süreçler kendi seyrini izlemiştir. ‘70’li yılların güçlü demokratik küçük-burjuva kitle hareketi, küçük-burjuva sosyalizmine mensup sayısız grup şahsında kendi temsilcilerini ve önderliğini bulmuş, bu sayede politik ve örgütsel olarak gelişip serpilmiştir. İşçi hareketi ise bundan yoksun kalmış, burjuva ya da küçük-burjuva reformist düzen akımlarının denetiminden kurtulamamıştır.
Yakın geçmişe ilişkin bu kısa özetleme, komünistlerin, komünist partisini devrimci sosyalizm ile sınıf hareketinin örgütlü birliği olarak ele alan temel marksist-leninist düşünce üzerinde neden özel bir önemle durduklarına, popülizmin bu yönüne neden ısrarla işaret ettiklerine de ışık tutmaktadır. Kolayca anlaşılacağı gibi, bu doğrultudaki mücadele, basitçe ve yalnızca, bu alandaki küçük-burjuva kafa karışıklığının, düşünsel önyargıların bir eleştirisi değildi. Gerçekte ve asıl olarak, bir döneme damgasını vuran(243)bir siyasal pratiğin eleştirisiydi.