‘80’li yılların sonunda Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’da yaşanan gelişmelerin aynı zamanda, hangi konumda bulunuyor ve de hangi gelenekten geliyor olursa olsun, bir bütün olarak dünya sol hareketini derinden sarstığını biliyoruz. Bu gelişmeler, şu veya bu ülkede, uluslararası etki kadar kendine özgü iç dinamiklerle de şekillenmiş bulunan sosyalizm iddiasındaki sol parti ve örgütleri yeni bir dönemin eşiğine getirdiler. Yeni ayrışma ve saflaşmalar, bölünmeler, dağılmalar, belirsizlik ve kargaşa, tüm parti ve akımları değişik oranlarda ve biçimlerde etkiledi. Dünya sol hareketinin komünist olmak iddiası taşıyan hemen tüm kesimleri bu sorunların yarattığı bunalımı hala da yaşamaktadırlar.