9. İMÂM HZ. MUHAMMED TAKÎ’NİN @ HAYÂTI
Medîne’de dünyâya gelen İmâm (a), babasının vasiyeti ile ümmetin İmâmlığına tayîn edildi. İmâmet makâmına geçtiğinde yaşı küçüktü, fakat ilimde öyle bir mevkiye gelmişti ki, halkın dînî sorunlarının hepsini sonuçlandırıyor, içinden çıkılmaz gibi görünen en zor, karmaşık konuları bile kolayca çözebiliyordu.
İmâm (a) çok takvâlı olduğundan “Takî”, çok cömert olduğundan da “Cevâd” lakaplarını aldı. İmâm Muhammed Takî hazretleri de ataları gibi bir çok kerâmetlerin kendisinden sâdır olduğu bir zât idi. Öyle kerâmetler ki, ancak Ehl-i Beyt’in mümtâz şahsiyetlerinden ve nübüvvet madenine mensûp Velâyet ehlinden zâhir olabilirdi.
İmâm Muhammed Takî @, Abbâsî Sultanlarından Mu’tasım tarafından zehirlettirilerek şehît edildi.
Selâm ve salât O’na ve ceddine.
Şefâatları da üzerimize olsun!
Velâyet göğünün Dolunay’ı İmâm Muhammed Takî @ buyurdu; “Eğer câhil susarsa, insanlar ihtilâfa düşmezler.” 88[88]
Oniki İmâm’lar @, peygamberlerin @ vârisleridir.
10. İMÂM HZ. ALİ NAKÎ’NİN @ HAYÂTI
Medîne’de dünyâyı teşrîf eden İmâm, genç yaşında iken babasını kaybetti. Ecdâdının ve babasının vasiyetleri üzere İmâm oldu.
Bir çok Abbâsî sultanının sultasına şâhit olan İmâm (a), oldukça güç şartlar altında çileler çekmiş, sürekli düzenin adamları tarafından tâkîbata alınmıştır. Ehl-i Beyt soyuna düşmanlıklarında Emevîleri aratmayan Abbâsîler, öyle ki; zaman zaman meclislerinde İmâm Ali El-Murtâzâ’ ya küfreder, O’nu, soytarılarına taklît ettirirlerdi.
Müslüman’ların malı olan hazîneyi de sorumsuzca harcayan Abbâsî hânedânı, kendilerine karşı mücâdele eden, Müslüman’ların haklarını, hukuklarını ve adâleti savunan Ehl-i Beyt İmâmlarına acımasız davranıyor, onlara her türlü zulmü revâ görüyordu. Bu zulümlerden İmâm Ali Nâkî’ de payına düşeni almış ve nihâyet zehirlettirilerek şehît edilmiştir.
Selâm sana, Ey şehît!
Selâm sana, Ey şehitler oğlu şehît!
Marifet ehlinin İmâm’ı Ali Nakî @ buyurdu; “Can vereceğin ânı düşün! Ne dostunun sana bir faydası olur, ne de doktorlar seni ölümden kurtarabilir!”89[89]
Şerîat; Muhammed-Ali’nin yoludur.90[90]
11. İMÂM HZ. HASAN ASKERÎ’NİN @ HAYÂTI
İmâm Hasan Askerî (a) Medîne’de dünyâya geldi. Babasının vefâtı ile birlikte vasiyet üzere ümmetin İmâmı oldu.
Hayatları boyunca Ümmet-i Muhammed’in irşâdına çalışmış, manevî feyizlerle dört bir yanı tenvîr etmişlerdir. Hakkın izhâr ve ikâmesi yolunda kendisinden yüzlerce kerâmet sâdır olmuş ve her alanda, Âl-i Muhammed’in seçkin bir şahsiyeti olduğu görülmüş, anlaşılmıştır.
İmâm @, temiz ecdâdı gibi, sürekli olarak Ehl-i Beyt soyuna düşman olan düzenin, aşağılık taraftarlarınca takîp edilmiş, uzun bir müddet göz altında ve zindanda ömür sürmüştür.
İmâm Hasan Askerî’de @ ataları gibi zehirlettirilerek şehît edildiler.
Allâh’ın selamı, rahmeti O’na ve pâk soyuna olsun!
Hakkın yılmaz savunucusu İmâm Hasan Askerî @ buyurdu; “Başkalarında gördüğün kötü sıfatlardan kaçınman, sana edep olarak yeter.”91[91]
İmâmet’e inanç; Ümmet oluşturan devrimci bir düzene inanmaktır.
12. İMÂM MUHAMMED MEHDÎ’NİN @ HAYÂTI
Onbirinci İmâm Hasan Askerî’nin oğlu olan İmâm Mehdî (a.f.) hicrî 255. Yılda Şaban ayı’nın onbeşinde Samarra’da bir sabah vakti dünyâya geldi.
İmâm’ın doğumu, halkın çoğundan, özellikle de saltanat taraftarlarından gizli tutuluyordu. Zîrâ Onikinci İmâm’ın kıyâmı Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından haber verilmişti. İmâm’ın kıyâmını kendi saltanatları için tehlike olarak gören zâlimlerin, O’na bir zarar vermelerinden endişe ediliyor, tedbîr olarak doğum olayı gizleniyordu. Bu yüzden, halkın ekserîsi ve sonraları da İlimlerini Ehl-i Beyt kaynaklarından almayan kimseler, Onbirinci İmâm’ın, evlâdı olmadan âhirete irtihâl ettiklerini iddia ettiler.
Ancak, Kur’ân ve Ehl-i Beyt emânetine gereği gibi bağlı olan Şîa-Alevîler ise, bu sırr-ı ilâhîyi kavrayıp, O İmâm’ın doğduğunu kabûl ettiler. İmâm, henüz çocuk yaşlarında iken babasını yitirdi, vasiyet üzere İmâm oldu ve ilâhî bir hikmet gereği de “Ğaybet-i Suğrâ” denilen küçük gizlilik devresi geçirdi. Yaklaşık olarak yetmiş yıl süren bu devrede İmâm, halk ile irtibâtını sefirleri aracılığı ile sürdürüyordu. Daha sonra da “Ğaybet-i Kübrâ” denilen büyük gizlilik dönemi başladı ve bu dönem İmâm Mehdî (a)’ nin zuhûruna kadar devam edecektir. Bizler, Ehl-i Beyt bağlısı Alevî-Şîi Müslüman’lar olarak , İmâm’ın, ilâhî takdîrin uygun gördüğü güne kadar sır âleminde bulunacağına, vakti geldiğinde ise, zuhûr edip cihânı adâletle dolduracağına inanmaktayız. Zira, güvenilir rivâyetler bu hakîkati bizlere ulaştırmaktadır.
İmâm Mehdî’ye @ âit özelliklerden bazıları;
Mehdî (Allâh zuhûrunu çabuklaştırsın.); Allâh’tan gereği üzere korkan, O’nun emir ve yasaklarına hakkıyla riâyet eden, âdil, mütevâzi ve vakar sâhibi bir zâttır.
O, hakkın bir zerresinden bile geçmez. O, bütün inananları tek bayrak altında toplayacak, hakkı hâkim kılıp, bâtılı yok edecek, Allâh’ın izni ve inâyetiyle İslâm’ı tüm dünyâya egemen kılacak zâttır.
O, Peygamberin @ mübârek isimlerini taşır. Onun gibi sâde ve temiz giyinir, sâde ve temiz şeyleri yer. Ahlâkı da ceddi Muhammed’in (s.a.a.) ahlâkıdır.
O, zuhûr ettiğinde adâleti tesîs edecek, insanların gönlündeki ikilik ve kin giderilecek. O, güçsüzlere, fakirlere, miskinlere, kimsesizlere, muztaz’af ve mahrumlara karşı özellikle şefkatli davranacaktır.
O; zâlimleri, hakka karşı olanları ve haksızlığa taraf tutanları, Allâh râzı oluncaya kadar cezalandıracak, gerekirse öldürecek ve kimsenin kınamasından korkmayacaktır.
O’nun hükümetinde; siyâsetten ibâdete, eğitimden dağıtıma, savaştan barışa, dostluktan düşmanlığa kadar her şey, Kur’ân-ı Kerîm’e, Resûlullâh’ın sünnetine ve Ehl-i Beyt’in sîretine-sünnetine uygun olacaktır.92[92]
Selâm sana, Ey Sâhibü’z Zamân!
Selâm sana, Ey Hak İmâm!
Selâm sana, yoluna fedâ olduğumuz Cân!
Gayrı bekletme bizi, yetti bu hicrân.
Nur yolunun ışığı İmâm Muhammed Mehdî @ buyurdular; “Ben kıyâm ettiğimde, tâğûtlardan hiç birinin bîatı boynumda olmayacaktır.”93[93]
GELMESİ GEREK
Oniki İmâm katarına girenin,
Aşkın denizine dalması gerek.
Er eteği tutup ikrar verenin,
Ölene dek orda kalması gerek.
Rızâ göstermeli gelen doluya,94[94]
Adın çıkartmalı hepten deliye.
Dört kapıda selâm verip Ali’ye,
Muhabbet sazını çalması gerek.
Yeni gelmiş idi ömrün baharı,
Civan mert çağında gördü kahırı.
İmâm Hasan gibi içip zehiri,
Düşmanına bile gülmesi gerek.
İlim kapısından içeri girip,
Sırların sırrını perdesiz görüp,
İmâm Hüseyin’ ce başını verip,
Kerbelâ’ dan ibret alması gerek.
Bak, ne diyor İmâm Zeynelâbidîn,
Rehberi Ali’dir gerçek âbidin.
Erenler cemine duran zâhidin,
İnsan sevgisiyle dolması gerek.
Dumanı çıkar mı? aşkla yananın,
Dost yoluna canın veren cânanın,
Muhammed Bâkır’ın adın ananın,
İrfânında kâmil olması gerek.
Ol İmâm’dır, İmâm’ların âlimi,
Buyruk verip aydınlattı yolumu.
Zâhiri, bâtını bütün ilimi,
İmâm Cafer gibi bilmesi gerek.
Soyunu sorarsan, Muhammed soylu,
Boyunu sorarsan, Murtazâ boylu,
Mûsâ Kâzım gibi yumuşak huylu,
Olup da meydana gelmesi gerek.
Sîneye çekerek türlü ezâyı,
Münkirler elinden görüp cezâyı,
Aklına getiren İmâm Rızâ’yı,
Mazlûmun göz yaşın silmesi gerek.
O’nun gibi İmâm var mıdır? acep,
Bir yanı kerâmet, bir yanı edep,
İmâm Takî gibi hakîkat meşrep,
Olup, hakîkati bulması gerek.
Dilimiz, Onların dili diyenin,
Alımız, Onların alı diyenin,
Yolumuz, Onların yolu diyenin,
Nakî’nin yoluna ölmesi gerek.
İmâm’ları unutmuştur ekseri,
Düşmanı pek çoktur öteden beri,
Medet eyle, ey Hasanü’l Askerî!
Deyip, gül benzinin solması gerek.
Rahmân’ın sırları gizli insanda,
Huccet’i sakladı Rabb’im mekanda,
Sefil pervâneyim, yakın zamanda,
Mehdî’nin elbette gelmesi gerek.95[95]
Rabb’imiz Allâh, cümle mümin canları, cenneti, cemâli ile mükerrem, peygamberlerine ve velîlerine komşu olmakla müşerref eylesin!96[96]
Ehl-i Beyt“Nuh’un gemisi” gibidir.
Dostları ilə paylaş: |