6. İMÂM HZ. CAFER SÂDIK’IN @ HAYÂTI
Medîne-i Münevvere’de dünyâya gelen İmâm Cafer Sâdık, babaları İmâm Muhammed Bâkır’ın vefâtı ile vasiyet üzere ümmete İmâm olmuşlardır.
İmâm’ın @, Ehl-i Beyt kaynaklarında en fazla kullanılan künyesi “Ebû Abdullâh” tır.
Hz. İmâm Cafer Sâdık @, târîhin en hassas dönemlerinin birinde, yâni Emevizmin çöküşü ve Abbasoğulları’nın iktidâra geçişi döneminde yaşamış bir İmâm’dır.
İşte, İmâm bu geçiş dönemindeki otorite zayıflığından istifâde ederek İslâm ümmetine, Kur’ân ve Ehl-i Beyt öğretilerini yaymaya çalışmış, bu yönde oluşturduğu ders halkalarında dörtbin civârında seçkin talebeler yetiştirmiştir. Yine bu dönemin bazı avantajlı taraflarını iyi bir şekilde kullanmasını bilen İmâm Cafer @, diğer İmâmlara nazaran İslâmî ilimlerin daha rahat ve düzenli yayılmasında önemli rol oynamış, dolayısıyla da kendilerinden, Kur’ân ve Ehl-i Beyt öğretileri daha fazla rivâyet edilmiştir. Ehl-i Beyt yoluna, rivâyet ve nakillerin daha çok bu İmâm’dan bizlere ulaşması nedeniyle “Caferî Mezhebi” de denmiştir.
İmâm (a), saltanat makâmınca kendisine yöneltilen bütün görev alma tekliflerini reddetmiştir. Çünkü O, biliyordu ki, Abbasoğulları’nın da amaçları, Ümeyyeoğulları gibi İslâm’ı ve Müslüman’ları kendi saltanat ve menfaatları uğrunda kullanmak, zulüm çarklarının dönüşünü devam ettirmekti.
İmâm Cafer Sâdık @ da cedleri gibi zehirlettirilmiş ve “her nefis ölümü tadacaktır” emr-i ilâhîsine teslim olmuşlardır.
Allâh’ın selâmı, rahmeti üzerinize olsun Ey evlâd-ı Resûl!
Selâm sana, Ey Mürşîd-i Kâmil!
Erenler rehberi İmâm Cafer Sâdık @ buyurdu; “Bir mümin şu sekiz sıfatla muttasıf bulunmalıdır: Fitne ve kargaşada ağır başlı, belâda sabırlı, bollukta şükreden, Allâh’ın verdiği rızka kanaat eden, düşmanlarına bile zulmetmeyen, dost ve arkadaşlarına yük olmayan, çalışarak zorluğa katlanan, ve haksız yere insanları incitmeyen olmalıdır.”85[85]
Kul O ki, nefsini yenip, kemâle ere!
7. İMÂM HZ. MÛSÂ KÂZIM’IN @ HAYÂTI
İmâm Mûsâ Kâzım (a) Mekke ile Medîne arasında yer alan Ebva bölgesinde dünyâya geldi. Babasının vefâtıyla vasiyeti üzere Müslüman’ların İmâmı oldular.
İmâm Mûsâ Kâzım @, İmâmetleri süresince, Müslüman’lara her konuda önderlik ediyor, İslâm’ın hakîkatlerini teblîğ ve irşâd ile meşgul oluyor, Ümmet-i Muhammed’e zâlimlerden ve özellikle de zâlim yöneticilerden uzak durmalarını öğütlüyordu. O dönemde Abbâsî Sultanlarından Hârun Reşîd, İmâm’ın Müslüman’lar arasındaki etkilerinden dehşete kapılarak, devletin birlik ve dirliğini korumak adıyla, gerçekte ise kendi diktasını, saltanâtını devâm ettirmek amacıyla, İmâm’ı @ yakalatıp gizlice Medîne’den Bağdat’a getirterek zindana attı.
Zulüm düzenlerinin devamından yana olanların eliyle, İmâm zindanda iken zehirlettirildi ve Hakk’ın rahmetine kavuştular.
Salât-ü selâm üzerine olsun!
Size ve size dost olanları dostuz, düşmanlarınıza da düşmanız, Ey İmâm!
Gönül ehlinin başbuğu İmâm Mûsâ Kâzım @ buyurdu; “Zamanınızı dörde ayırmaya çalışınız: 1. Allâh’a niyaz ve ibâdete, 2. Geçiminizi sağlamak için çalışmaya, 3. Size ayıplarınızı hatırlatarak, halinizin düzelmesine yardımcı olan kardeşlerinizi ziyâret etmeye, 4. Harâm olmayan zevk ve eğlenceye. Bu sonuncusunu yapmakla, diğer üçünü de yapmaya güç yetirebilirsiniz.”86[86]
Ehl-i Beyt’in yolu, “Sırâtu’l Müstekîm” dir.
8. İMÂM HZ. ALİ RIZÂ’NIN @ HAYÂTI
Sekizinci Hak İmâm Ali Rızâ’da @ Medîne’de dünyâya geldi. Babasının vefâtıyla birlikte, vasiyyet ve emir üzere İmâmet makâmına geçtiler.
Diğer Ehl-i Beyt İmâmları gibi, O’da zamanının en âlim ve muttakî şahsiyeti olup, ümmeti zâhirde ve bâtında irşât ile meşgul oldu.
Abbâsî sultanlarından olan Me’mun, çeşitli sebeplerden dolayı İmâm’ı Medîne’den Horasan’a davet etti. Görünüşte İmâm’a karşı gayet saygılı ve bağlı olan Me’mun, hilâfeti İmâm’a @ teklîf etti. İmâm ise o günün şartlarını uygun bulmayarak, zulüm dolu uygulamaların devâmında katkısının olmaması için, bu teklîfi reddettiler. Ancak, Me’mun zorlama yoluyla, İmâm’a başka seçenek bırakmayarak veliahtlık görevini verdi. İmâm da bunu belli şartlar dâhilinde kabûl etti.
İmâm Rızâ @, büyük ilim sâhibi bir şahsiyet olmasından ötürü, devrinde “Âl-i Muhammed’in âlimi” diye anılıyordu. O dönemde Horasan’da bir çok ilmî ve irfânî münâzara meclisleri düzenleniyor, İmâm (a) hepsinde de devrinin en âlimi olduğunu ortaya koyuyordu. Bu üstünlük zamanla halkın gönlünde İmâm’a karşı daha derinden bir muhabbet ve sevgi hâlesi oluşturmuş, bu da zamanın sultânını kıskandırmış, endişelendirmiş ve korkutmuştu.
İmâm’a karşı gösterilen bu sevgi ve bağlılıktan son derece rahatsızlık duyan Me’mun, nihâyet İmâm’ı zehirlettirerek şehît etti.
Allâh’ın sonsuz selâm ve rahmeti üzerinize olsun Ey İmâm!
Mustazafların, gariplerin İmâm’ı Ali Rızâ @ buyurdu;“Şu, on sıfata sahip olmayan Müslüman’ın aklı olgunluğa erişmez. Ondan iyilik umulmalı. Kötülük yapmayacağına güvenilmeli. Başkalarının az iyiliğini çok görmeli. Kendi yaptığı çok iyilikleri ise az görmeli. İhtiyaç sahiplerinin ondan istemelerinden bıkmamalı. Ömür boyu ilim peşinde koşmaktan usanmamalı. Allâh yolunda (icap ederse) fakîr olmayı zengin olmaya tercih etmeli. Allâh yolunda (gerekirse) aşağılanmayı, Allâh’ın düşmanlarının safında olup üstün tutulmaya tercîh etmeli. Tanınmamayı, meşhur olmaya yeğlemeli. Onuncusu ve en önemlisi de karşılaştığı mümin kardeşini, kendisinden daha hayırlı ve daha takvâlı saymalıdır.”87[87]
Ehl-i Beyt, “Urvetü’l Vüskâ” dır.
Dostları ilə paylaş: |