ATİKMUSTAFAPASA MAHALLESİ —
Fatih kazasının Fener nahiyesi mahallelerin-dendir; Surlar ve Balatkarabaş, Mollaaşkı ve Avcıbey ile çevrilmiştir; sınır, sokak ve caddeleri şunlardır: Ayvansaray Caddesinin bir parçası, Ayvansaraykuyu Sokağı, Mustafapaşabostanı Sokağının bir parçası, Yatağanhamamı Soka-ğı, Eğrikapı maslağı Sokağı, Eğri-kapımumhanesi Caddesinin bir parçası. Eğrikapı Caddesi.
İç cadde ve sokakları da şunlardır: Dervişzâde Sokağı, Kandil-litürbe Sokağı, Tandır Sokağı, Av-cıbaşı Sokağı, Kavata çıkmazı, Çe-dikpabuclu Sokağı, Mahkemekül-hani Sokağı, Ahmedrifat Sokağı, Ayvansaraykülhanı Sokağı, Ağaç-lıçeşme Sokağı, Esnafloncası Caa-desinin bir parçası, Pazarcık Sokağı, Bekârodası So-
kağı, Ebe Sokağı, Şehidmümtaz Sokağı, Kundakçı Sokağı.
Halice doğru inen bir sırt üstünde olan bu mahallenin yarısına yakın bir parçasını Lonca teşkil eder (B.: Ayvansarayda Lonca), Büyüksehrin bir çingene kolonisidir. Mahallenin Haliç etekleri amele ve işçi, bekâr yatağıdır. Dervişzâde Sokağından yukarıda, sekenesi, orta halice esnaf, mütevazi gelirli, fakat temiz aileler tarafından iskân edilmiştir. Arabacılar Hamamı, Hançerli Hamam, İva-zefendi Camii, Tokluibrahimdede Mescidi harabesi, Tokludede türübesi, Hacilyas Camii, Emirbuharî tekkesi ve camii harabesi, Çınar-lıçeşme, Çınarlıçeşme Mescidi harabesi ve Ayos Dimitriyos rum kilisesi bu mahallenin hududları içindedir (Bütün bu isimlere bakınız).
İsmail Ersevim
ATİNA (Pansiyoncu Madam) — Zamanımızın son yirmi yık içinde Beyoğlunda pansiyonculuk adı altında randevuculuk yapmış bir rum kadını; evi Tokatlıyanın köşesinden aşağı, Tarlabaşma doğru sapan Salak Sokağında, sol kolda idi. Dört beş katlı, büyükçe 'bir binadır.
Her milletten nadide kadınları evinde bulundurur, İkinci Cihan Harbinden evvel en aşağı 10 lira olmak üzere malına göre 20, 30, hattâ 50 liraya kadar avaid alırdı. Paralı ve hovarda kişilerden pek çokları müşterisi ve canciğeri idiler.
VATAGAN OH AMAMI
Atikmustafapaşa Mahallesi (1934 Belediye Şehir Rehberinden)
ATİNA BALI
— 1298 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 1299 —
ATİS (İbrahim Hakkı)
1938 den sonra yıldızı sönmeğe başladı; randevuculuk yolunun en namlı sabıkalıları arasına girdi; nihayet büyük bir baskın verdi, bazı sermayeleri ve başlarında Katına isminde bir rum kadını bulunan yamak ve elleriyle beraber tevkif edildi, istanbul matbuatında ağır ithamlara 'hedef oldu ve mahkûm
oldu.
Sermed Muhtar Alus
ATİNA BALI — Yunanistanın Osmanlı İmparatorluğu toprakları arasında bulunduğu zamanlar, asırlarca, İstanbulda en makbul bir bal idi. Yunanistandan gelenler tarafından İstanbul ayan, eşraf ve "ricaline hediyelik getirilirdi. İkinci olarak da Girid balı gelirdi. On yedinci asır ortasında, Sultan İbrahim zamanında tanzim edilmiş narh defterinde süzme bala toptan 11 ve perakende 13 akçe narlı konmuş iken Atina balının .fiatı 14, perakende 16 akçe olarak tesbit edilmiştir. Evvelâ Yunanistanın, sonra da Giridin elden çıkmasından sonradır ki, İstanbul piyasasında bu balların yerini Ankara balı tutmuştur.
Atinagoras I. (Resim: S. B.)
ATİNAGORAS I — 268 inci İstanbul Ekumenikal Ortodoks Patriği; 1886 da Yan-yanın Çâlapaula köyünde doğdu, oranın doktoru Metheos Spiru'nun oğludur; ruhâniliğe intisabından önceki adı Aristoklis'dir. İlk tahsilini kendi memleketinde gördükten sonra 1903 de onyedi yaşında iken İstanbula geldi, o zaman patrik vekili bulunan Haristupolis mitropolidi Atinagoras'ın manevî evlâdı olarak Heybeli Ada Ruhban Mektebine kaydo-lundu; 1911 de, bir ilahiyat fakültesi mahiyetindeki bu dinî mektepten birincilikle mezun oldu ve ayni yıl içinde Elasonos mitropolidi Polievtos tarafından diyakonos takdis edilerek Atinagoras ismini aldı. 1918 yılma kadar Manastır mitropolidi olup sonra Atina başpiskoposu olan Me-lektios'un yanında başdiyagonos olda (B.: Meletios).
Bu sırada Yunan Ortodoks kilisesinin Ayia Snodos meclisinin de başkâtipliğini yaptı.
1921 yılında Türk-Yunan siyasî ufuk-larındaki şiddetli fırtına esnasında Atinagoras iki milletin arasında sulhun ve komşuluk emniyetinin tekrar tesisi yolunda çalışdı, kilise onun sulh sever görüşünü Korfu ve Pak-sos mitropolidliğine intihabı ile taltif etti (aralık 1922). Akdenizin bu cennet misâli adalarında on seneden fazla ruhanî reislik yaptı ve halk tarafından çok sevildi, oradan vazifeten ayrılır iken göz yaşları ile uğurlandı. 1934 de müteveffa İstanbul patriği İkinci Fotios tarafından Kuzey ve Güney Amerika ortodoks kilisesi başpiskoposu Aleksandros'un yerine Amerikaya başpiskopos olarak gönderildi. Yeni dünyaya ayak gastığı vakit oradaki Yunan cemaatini, ki l milyona yakın nüfustur, kıralcı ve venizeloscu olarak ikiye ayrılmış buldu. Amerikadaki ortodoks kilisesini yeniden organize ederek bu ikiliği gidermeğe çalıştı; pek çok ilk mektep ilahiyat semineri açtı, «Ayios Vasilios Akademisi» ni tesis etti; hayır yolunda yardımlaşma cemiyetleri kurdu, kilisesine bağlı olanların refah ve saadetine çalışırken zekâ, malûmat ve vekaar sahibi cemiyet adamı olarak da Amerikanın en ön safta din adamlarından biri oldu ve Beyaz Sarayın kapuları, dilediği zaman girmek üzere açıldı. Dünya sulhu ve âlemi beşeriyetin huzur ve saadeti meselelerinde Beyaz Sarayın fahrî ve mümtaz müşavirlerinden biri oldu.
1948 de Beşinci Maksimos tedavisi olmayan hastalığı dolayısı ile İstanbul patrikliğinden istifa etti; Fener Patrikhânesi halefini seçemedi, buhran ancak Atinagoras'ın Amerikadan çağırılması ile hal edilebildi ve l kasım 1948 de Ayia Snodos meclisi onu. İstanbul Patriği seçdi. Dünya sulhu için çalışan kâmil insan, dolayısı ile Türkiye vatandaşı olunca pek tabiî kendisine «Türk dostu» demek zâid olur, Türkiye Cumhuriyetinin tealisini, Türk milletinin saadet ve selâmetini istemek, patriklik vâzifei rûhâniyesinde başlıca şiarı oldu.
Necâbetmeab Atinagoras Türkiyeye o tarihte Birleşik Amerika Devletleri Başkam olan şahsî dostu H. Truman'ın hususî uçağı ile geldi, Türkiye vatandaşlığı muamelei res-miyesini yola çıkmadan Vaşington büyük el-
çimizde yaptırmıştı, Yeşilköy hava alanında toprağa ayak basar basmaz ilk sözü de türkçe oldu, patrikhaneye uğramadan Taksime gitti ve Cumhuriyet Âbidesine, Vaşingtondaki Meçhul Asker âbidesinin parkından kendi eliyle topladığı defne dallarından yapılmış bir Çe-lengi yine kendi eliyle koydu.
Türkiyedeki ilk işi Ankaraya giderek o zamanki devlet erkânı ile tanışmak oldu, evvelâ Reisi Cumhur İsmet İnönü'yü ziyaret ederek Başkan Truman'ın mahrem bir mesajını tevdi etti. Vazifesine resmen başlar iken ilk sözü de: «Kilisemiz siyâsetle uğraşmaz, bu memleketin siyasetine yardım eder» demek oldu.
1955 de Başvekil Adnan Menderes, patrikhaneye giderek Atinagoras'ı ziyaret etti; bu ziyaretle ilk defa olarak bir Türk hükümet reisi- patrikhaneye gelmiş oluyordu ki, Atinagorasin mümtaz şahsiyetinde bu ziyaretin asîl mânası, Fener Patrikhânesi üzerinde asırlar boyunca devam etmiş bir şüphenin artık kalkmış olmasıdır.
Atinagoras patrikhaneyi yeniden organize etti; Kınalı Adada «Çocuk», Büyük Adada «Çalışan Kız = İşçi kızlar» adı ile iki kamp açdırdı, papaz dinlenme yurtları, kültür dernekleri, fukara perver kadınlar cemiyeti kurdu ve patrikhanede b|r matbaa ile bu matbaada basılan «Apostolos «Anderas» mecmuasını tesis etti (B.: Apostolos Andreas).
Yunanistanın Kıbrıs meselesinde takip ettiği siyâset ve bundan mütevellit hâdiseler Atinagorası müşkül duruma düşürdü, İstanbul basını bu siyasetle uğraşmaz ruhanîyi ağır şekilde ittiham etti; patrik, bir Türk ata sözü hatırladı «sükût altındır..» ve sükûtu tercih etti. İstanbul Ansiklopedisinin bu «Atinagoras» maddesinin yazılmasını emânet ettiği aşağıda imzası olan muharrir, zâti ruhanîlerini hakkında sarfedilen sözlerden ve nakledilen şeylerden tenzih eder.
Bu muhterem adam hiç bir partiğin yapmadığı şeyleri yaptı, bir patriğin günlük hayatında seleflerinin titizlik ile riâyet edegel-dikleri protokola riâyet etmedi, sokaklarda yaya dolaştı, vapurlara bindi, yolcularla se-lâmlaştı, ayak satıcıları ile konuştu, çocukları okşadı, Amerikalı zenginlerin şahsına hediye olarak yolladıkları pek lüks bir otomobili sattırarak bedelini yetimhanelere verdi, bir ye-
re araba ile gitmesi iktizâ eyledikte taksiye biner.
Pek şirin bir fıkradır:
Bir gün yaya giderken kendisini bir polis neferi hürmet ile selâmlar, bunu gören bir gazeteci polise:
— Patriğe selâm vermek için emir mi
aldnız? diye sorar.
Polis:
— Hayır., der, evvelâ bir reisi ruhanî ol
duğu için selâmlıyorum, sonra, selâmımı alır
ken o kadar tatlı tebessüm ediyor ki o tebes
sümü görmek istiyorum...
Yemekde ancak açlığını giderir, sofradan daimî doymadan kalkar, ve çok az uyur, çok okur. Anadili ile beraber türkçe, ingilizce, fransızca, italyanca, almanca ve rusça yedi dil bilir; kendisini ziyaret etmek isteyenlere, kim olursa olsun, hangi din ve mez-hebde bulunursa bulunsun kapusu açıktır. Misafirlerine evvelâ ananevi sakız tatlısı ikram edilir.
Nepklis Sarris
İstanbul Ansiklopedisi şu küçük notu ilâve eder: Allah sihatte dâim etsin, Birinci Atinagoras Fener Patrikhanesinde yeri dol-durulamıyacak büyük adamdır; patrikhane muhiti, pek yakınları müstesna, zannediyoruz ki bu zâti, bir dağın eteğinde oturanların zirveyi görebildikleri kadar anlamışlardır.
ATİS (İbrahim Hakkı) — Muharrir, tarih bilgini; soy adını bazı makalelerinde sadece «Atis» olarak bir takma isim imiş gibi kullanıp çoğu yazılarını memleketine nispetle «İbrahim Hakkı Konyalı» diye imzaladığı için «Konyalı» adı ile meşhurdur. (Rumî 1312) 1896 da Konya-da Alâeddin köşkünün Akıncılar Kapu-sunun önündeki Akıncılar Mahallesinde doğdu; babası Nal-bandzâde Mustafa Efendi; anası Atazâde
İbrahim Ağanın kızı Hatice Hanım; bu hanım 1959 da sağ ve
82 yaşında bulunu- ibrahim Hakkı Atis
yordu. Baba tarafın- (Resim: Nezih)
İ İ
ATÎYE SOKAĞI
— 1300 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 1301 —
ATLAMA
açılan yan kapısı önündeki büyük ağaç, Aya-sofya önündeki ağaçlar, Sarıyerde Hünkâr-suyundaki ağaçlar, Beykozda Abrahampaşa korusundaki ağaçlar.
İstanbul sayfiyelerinin hemen hepsinde birçok köşklerin bahçelerini tezyin eden ağaçlar arasında at kestanesine de sık sık rastlanır.
ATLAMA, ATLAMATAŞI — Küçükpazar ile Unkapanı arasındaki semtin adıdır ki Vefanın bulunduğu bayır ile deniz arasında biraz genişçe alçak bir saha teşkil eder; Şehir Rehberi haritasına göre Hacıkadın ve Hoca-gıyaseddin mahalleleriyle, etekleri ve Yavuz-sinan Mahallesinden mürekkeptir. Büyükşeh-rin lâğamları yapılmadan, —ki, İstanbul ta^ rihine kanalizasyon adı ile geçmiş olan büyük ve çok mühim işe başlayan Şehremini Operatör Emin Beyi burada takdir ve şükranla anmak gerekir— bu semti, uzunca süren bol yağmurlarda su basardı, öylesine ki, sokakları bir kanal halini alırdı.
Semt halkı, paçalarını sıvayıp, bir karış
"ı1
dan aile şeceresinin Selçukiler devrinin başlarına mazbut olup dedelerinin hepsinin nal-band olageldiklerini söyler, ki İstanbul Ansiklopedisine tevdi ettiği notta: «O zamanlar nalband tâbiri zamanımızın baytar karşılığıdır; dedelerim Konya Selçukilerinin ordu atlarını tedavi ederlermiş; bütün o eski alâtü edâvat evimizde son zamana kadar dururdu» diyor. İlk ve rüsdiye tahsili Konyada Yıkık Mahalle ve Füyûzâtı Hamidiye mekteplerinde yaptı, sonra bozulmuş Medrese tahsilini ıslah yolunda «Islahı Medâri İslâ-miye» adı altında açılmış külliyeye girdi; müsbet ilimlerin tedrisine büyük ehemmiyet verilen bu medresenin en seçkin talebelerinden biri oldu; idadinin çok üstünde umumî bilgi ile bilhassa iyi arabca öğrendi. Aşağıdaki satırları talebimiz üzerine yolladığı notlardan naklediyoruz:
«Onsekiz yaşındanberi gazetecilik yaparım Medreseden çıkınca Birinci Cihan harbinde Demiryolu Mektebini bitirdim, ilk Türk Demiryolcularından biriyim; harb içinde Batu-mu aldığımızda İstasyon müdürü oldum ve devlet Batumu terkedinceye kadar orada kaldım.
«Memuriyet hayatım, mütareke yıllarında Konya Sanayi Mektebindeki türkçe hocalığı ile yine o yıllarda İstanbulda Meşihat dairesi ders vekâleti hulefâlığından ve bir de 1953 denberi -kullandığım îstanbuldaki Askerî Müze mütehassısı memurluğudur.
«Tek dostum kitaplarımdır.On bin ciltlik bir kütüphanem ve otuz bin fotoğraf bulunan bir de vasika arşivim vardır. Kendimi ve ailemi daima bir kurşun kaleminin asîl kazancı ile geçindiririm.
«Her zaman iftihar ile anlatabilirim: 1931 senesinde Bulgarlara kilosu 3 kuruş 10 paradan her biri 180 - 200 kiloluk 200 bolya tarihî evrak meselesinde mücadelem memleketime en büyük hizmetimdir. Baha biçilmez o tarihî vesikalar Bulgarlardan geri alınamadı amma tirihimizin yegâne kaynakları diğer evrak hazinelerinin ayni şekilde elden çıkarılması önlendi (B.: Bulgarlara satılan tarihî evrak meselesi).
«Gün yüzüne çıkardığım, tarihimizi ve cemiyet hayatımızı tenvir eden vesikalar sayısızdır.
«İstanbulu semt semt,, sokak sokak dola-
şarak tarihî abideleri tetkik ettim, kitabelerini zabt ettim, vakfiyeleri buldum, bu yoldaki notlarla dolu 500 defterim vardır. Allah imkân ve fırsat verirse neşredeceğim».
Çalışmaktan yorulmayan İbrahim Hakkı Atis (Konyalı) nm neşredilmiş eserleri şunlardır:
l — Topkapı Sarayında deri üzerine yapılmış haritalar; 2— İstanbul âbideleri; 3— •Afrodit hakkında tarihî tetkikler; 4— Harun El-Reşid; 5— İstanbul Sarayları (birinci cilt); 6— Akşehir; 7— Karaca Bey mamuresi (birinci cilt); 8-— Âbideleri ve kitabeleri ile Alanya; 9— Eski İslâmî paralar; 10— Mimar Koca Sinan; 11— Azadlı Mimar Sinan; 12— Karamanlı Nişancı Mehmed Paşanın Tarihi Al Osmanî tercemesi; 13— Mimar Koca Si--nanm eserleri (Tarih hazinesi mecmuasında ilâve olarak yayınlanmış, mecmua kapanınca yarım kalmıştır); 14— Ertuğrulgazi Türbesi; 15— Akçakoca.
Baskıya verilecek şekilde hazır eserleri de şunlardır:
l— Topun tarihi (3 cilt); 2— Kabzalı kesici silâhların tarihi; 3— Âbideleri ve kitabeleri ile Konya tarihi; 4— Âbideleri ve kitabeleri ile Erzurum tarihi; 5— İslâm paralarının basıldığı yerler; 6—«Konya vakıfları; 7— Askerî Müzedeki şaheserler; 8— Askerî Müzenin tarihi; 9— İstanbul âbideleri; 10— İstanbul müzelerindeki şaheserler.
ATİYE SOKAĞI — Beyoğlu kazası, Taksim nahiyesi, Harbiye Mahallesi sokakların-dandır. Teşikiye tramvay durağı ve Maçka Caddesi kavşağı ile Emlâk Caddesi arasında uzanan ortası yüksekçe, iki araba geçebilecek kadar genişlikte, iki yaya kaldırımlı, kaba taş döşeli ve bozukça, Emlâk Caddesi kavşağı on beş adım kadar paket taşı döşeli, yaya kaldırımları kısmen kaba taş döşeli kısmen asfalt, üzerinde üçer dörder katlı gâ-gir ve beton yapı apartmanlar bulunan bir sokaktır. Sokağın ortası belediyenin bir elektrik lâmbası ile aydınlatılmıştır. Teşvikiye caddesi kavşağından girildiğine göre cepheleri cadde üzerinde bulunan sağ köşede beton yapı altı katlı Dilek apartımanı, sol köşede yine altı katlı kagir ve isimsiz bir apartman sokağın -en büyük yapılarıdır.
Hakkı Göktürk
AT KAYIĞI — İstanbul limanında römorkör ve araba vapurundan evvel kullanılan mavna yavrusu mirî kayıklardır ki, derin ve basit bir tekneden ibaretti; baş tarafında iki -üç çifte küreği vardı, bir küreğini en az iki kişi çekerdi, seferlerde, orduyu hümayun binek ve mekkâre hayvanlarının İstanbuldan Üsküdara, Üsküdardan İstanbula naklinde kullanılırdı.
AT KESTANESİ — İstanbul mesirelerini, bahçelerini, sokaklarını süsleyip gölgelendiren gayet güzel bir ağaçtır ki, süratle boy atar, şiddetli soğuklara dayanır, çiçekleri pen-be yahut beyaz, bir nakil gibi donanır, mey-vası tababette kullanılır, geniş yapraklariyle, gölgeli ağaçların başında sayılır; vatanı Şimalî Hindistan dağları olan bu ağaç, Parise ilk defa 1615 yılında Bachelier isminde bir zat tarafından İstanbuldan götürülmüştür.
Bu satırların yazıldığı sırada Büyükşehir ve civarının en güzel ve meşhur at kestanelerinden bazıları şunlardı:
Bayezid Camii iç hariminkı Sahaflar'a
Bayazıd Camiinin Sahhaflar kapusu önündeki atkestanesi ve ağaealtı kahvehanesi, 1942
(Resim: Nezilı)
ATLAMAK
— 1302
İSTANBUL
ANSİKLOPEDÎSÎ
— 1303 —
ATLAS
ve yer yer daha fazla bir suya dalarak dolaşırdı. Hali vakti yerinde kimseler de, gideceği yere göre on para, bir kuruş, beş on kuruş vererek hamal sırtına binerdi. Alelade yağmurlu günlerde ise, sokakların ortasında kundura ile geçinilemiyecek kadar su dolardı. Bundan ötürü bu semtin sokaklarında, arabalara mâni olmayacak şekilde, 'bir yandan-öbür yana geçmek üzere atlama taşları konulmuştu ki, semtin adı buradan gelir. Atölyesi Atlamatası Camünin karşısında bulunan fotoğrafçı Bay Kerameddin, yirmi üç sene kadar evvel, yağmurlu bir gecede rötuş yaparken su 'bastığım ve dükkânın içinde diz boyuna yakın yükseldiğini söylemiştir (Haziran 1946).
ATLAMAK, ATLATMAK — İstanbul basınında en kıdemli iki argo tâbiridir, günün mühim bir haberini bütün gazeteler almış iken alamamak, veya hiç bir gazete alamamış iken alıp kendi gazetesine ulaştırmak, ilk neşir muvaffakiyetini kazanmaktır. Haberlerde atlayan muhabirler ve yazı işleri müdürlerinin patronlar nazarında ve meslekdaşları arasında prestijleri kırılır, sarsılır, atlatanların da bilâkis artar, kuvvtlenir. Bazan bir gazetenin diğer bütün gazeteleri atlatarak verdiği bir haber halk nazarında öylesine alâka sağlar ki gazetenin baskı sayısı birden bire yükselir. Gazeteler istihbaratında atlamama, ve bilâkis atlatmaya son derecede ehemmiyet verirler; büyük sermâyelerle kurulmuş,, en temiz baskıyı temin etmiş, en değerli kalemleri sütunlarında toplamış bir gazetenin haber, havadis atlamaları yüzünden tutunamayıp kapanmağa mahkûm olduğu çok görülmüştür.
Atlatmak, is ve bilhassa memuriyet hayatında da kullanılır, bir işin halli elinde olan adamın o işi takib eden sahiplerini güler yüzle ve vaid ile başından savarak işi yapmama-sıdır, bu mânâda atlatıcı olanlar hekimlerin teşhisine göre birer ruh hastasıdır, yahut işin hal ve intacı vazifeleri iken bir rüşvet, gayri meşru menfaat sağlamak için irtikâb edilmiş ahlâksızlıktır; hasta veya mürteki, atlatıcı memur bir cemiyetin günlük huzurunu bozan insandır; misaller: «Atlatmada bizim müdürün üstüne adam yoktur..»
-
Ne oldu? Yerleştin mi?
-
Hayır., bugün git, yarın gel, herif
atlatıp duruyor...
Ferid Develioğlu «Türk Argosu» adlı değerli eserinde «atlamak» tâbirini külhani ağzında «vermek» karşılığı gösteriyor, misal olarak da şu cümleyi yazıyor: «Bir cıgara atla da ciğerlerimiz bayram etsin!..» Biz, İstanbul külhânileri argosunda bu yolda bir tâbire rastlamadık, «atlamak, atlatmak» külhanı argosunda da gazeteci ağzının aynidir; vermek yerine ekseriya «toka etmek, uçlanmak, toslamak» kullanılır, ayni misâli yazalım: «Bir cıgara toka et de.', bir cıgara uçlan da., bir cıgara tosla da ciğerlerimiz .bayram etsin..».
ATLAMA SOKAĞI — Beyoğlu kazası Kasımpaşa nahiyesinin Sürurîmehmedefendi Mahallesi sokaklarmdandır. Aynalıçeşme caddesi ile; İncekaş Sokağının Sürurîçeşmesi Sokağı ile yaptığı kavşak arasında uzanır:
Aynalıçeşrne caddesinden girildiğine göre, iki arabanın ancak geçebileceği genişlikte ve parke döşelidir. Sokak boyunca iki sıralı evler ikişer, üçer, dörder hattâ beşer katlı kagir yapılardır. Bunların arasında 12 numaralı apartman, güzel bir binadır. Sokağın sekenesi ekseriyetle rumdur (Haziran 1947).
İsmail Ersevim
ATLAMATASI —- Karadeniz boğazı dışında Rumelifenerine yarım saat mesafede bir deniz kayasıdır ki Boğaz balıkçıları tarafından nirengi noktası olarak kullanılır. Uzun-caburun ile bu Atlamatası, bir kış dalyanı olan Marmaracık dalyanının sınırlarını teşkil ederler. Atlamatasmda bir de deniz tahlisiye istasyonu vardır; kısaca «Atlama» da denilir.
ATLAMATASI CADDESİ — Eminönü kazasının Küçükpazar nahiyesinin Hocagıya-seddin, Haeıkadm ve Yavuzsinan mahalleleri sınırındadır; eskiden İstanbulun en işlek caddelerinden biri olup Atatürk Bulvarının açılmasından sonra şeref ve faaliyetini kaybetmiş bulunan Unkapanı Caddesiyle Küçükpazar ve Haeıkadm Caddeleriyle bir üçyol ağzı vücuda getirir; paket taşı döşeli, üç araba geçebilecek kadar geniş, çarşı boyu ve işlek bir yoldur.
Unkapam Caddesi kavşağından yüründüğüne göre, sağ köşede Hasodabaşı Hasanağa çeşmesi vardır; çeşmenin yüzü Unkapanı Caddesindedir. Az ileride, solda Atlamatası Camii vardır ki sadece Atlama Camii de de-
nilir; yine sol kolda, bu caddenin Yenihatay Sokağı ile olan kavşağında Hatay Sineması vardır, îstanbulun, tercihan macera filmleri gösteren sinemalarındandır; bu kavşağın öbür köşesinde de bu satırların yazıldığı 1946 haziranında «İstanbul Memurlar İstihlâk Kooperatifi Deposu» bulunuyordu. Atlamatası Caddesinin öbür ucunda, sağda Küççüçkpazar hamamına karşı olan köşede büyükçe bir esnaf kahvehanesi vardır.
Bibi.: REK ve ST, Gn.
ATLAMATASI CAMİÎ — Unkapanmda Atlamatası Caddesi üzerindedir; Hadika-tül cevamide Arabacılar Mescidi adiyle kayıtlıdır; yine bu esere göre Attar JHoca Halil Ağa adında bir zat tarafından yaptırılmış olup banisinin nerede medfun olduğu malûm değildir; bir mescidi de Yenibahçede vardır (B.: Yenibahçe Mescidi).
Mamur bir camidir; kagir yapı, çimento ile tamir edilmiş taş - yahut - tuğla minareli, dört duvar üzerine kiremit örtülü bir çatıdan ibarettir. En çok asrımızın başlarında yeniden yapılırcasına tamir edildiği muhakkaktır; bir tamir de son yıllarda görmüştür ki minaresinin sokağa bakan yüzünde «1939» tarihi okunmaktadır. Kiremit örtülü genişçe bir saçak altında olan sokak kapısından dar ve uzunca bir avluya girilir, solda bir kuyu ve bir tulumba, yanıbaşında bu kuyu suyu ile doldurulan beş musluklu büyük bir mermer tekne,,dipte de ayakyolları vardır. Camiin bu avluya açılan kapısı ahşap bir bölme içine alınmıştır. Bilhassa kayda değer bir hususiyeti yoktur. İlk yapısında ahşap minberini, ne zaman yaşadığı tesbit edile-miyen Sipahi ağalarından Cemşid Ağa isminde bir zat koydurtmuştu.
ÂTLAMATAŞî MESCİDİ — Üsküdarda Atîamatasmda, Hacıselimağa Kütüphanesi yanında, Selâmsız Caddesi ile Tenbelhacımehmed
Sokağı kavşağında idi; yıkılmış ve yerine 23 üncü İlkokul yapılmıştır. Hadika-tül cevamide Tenbeller Mescidi adı ile kayıtlı olup «banisi El-hac Mehmed Efendidir, kabri
dahi andadır, mahallesi vardır» denilmektedir. Mahalle adını «Tenbelmehmedefendi» olarak muhafaza edegelmiştir. Fakat halk bir mescid banisine tenbel lâkabını yakıştırama-yıp «Tombul» a tahvil eylemiştir. Öyle ki, mescide «Tombulrnehmedefendi Mescidi» de denilirdi. Mescid harabesi yıkılırken Hacı Mehmed Efendinin kabri de kaldırılmıştır (Mayıs 1947).
Bibi.: REK, ME ve VH, Gn.
ATLAS, ATLASCILAR — İpekten dokunmuş muhtelif renklerde düz, hareli, kendi renginde kabartma çiçekli ve temas ile tatlı bir ses çıkaran sert bir kumaştır. Esvab-lık, şallık olarak ve ekseriya gelinlik ve sünnetlik yorgan yüzü, yatak başlığı için kullanılır.
Vezirlerin, ve bilhassa Pâdişâhların yüz, beşyüz, bin altunluk büyük ihsanları, ağızları ipek kordonlarla büzülüp kapanır boy boy al atlastan dikilmiş keseler içinde verilirdi.
Pâdişâhların hükümdarlara, valilere gönderdikleri nameler, fermanlar, keza muhataplarının! mevkiine göre boy boy ve tezyinatı değişen al atlastan keselere konulurdu ki bunlar da «name kesesi» adını alırdı.
Kibar ve rical saraylarında, konakların-
j da ve hattâ orta halli İstan-
bulluların evlerinde mushafı şerifler yeşil atlastan keselere konulup muhafaza edilirdi, bunlara da «mushaf kesesi» denilirdi.
Çocuklar mektebe başla-tılırken «elifba» cüz'üleri de
Uîikapamncla Atlamatası Camii (Resim: Turhan Şimga)
ATLAS ÇIKMAZI
Dostları ilə paylaş: |