'Talrtn.
AYASOFYA
— 1444
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 1445 —
ÂYASÖFYA
tasvir kırıcıları devrinde tahrip edilmiş olduğunu da biliyoruz.
Kubbeye gelince: Bazı mütehassıslar bunun bugünkü gibi bir kasnağa değil, madalyonlara dayandığı fikrindedirler; her halde bu kubbe çok basıktı. Bu büyük siklet harçları kâfi derecede sertleşmiş olan duvarlara oturtulmuştu; bu vaziyette mabedin yan tazyikleri büyüktü, mabedin ya o zamanki imkânların kifayetsizliğinden, veya yapılan hesaplardan, bu tazyiklerin kuvvetinin tam hesap edilmemiş ve buna karsı alınacak tertibat tesbit edilmemiş olması dolayısiyle bina büyük sarsıntılara karsı zayıf bir vaziyette bulunuyordu, •belki de o zamanın tekniği, binanın haricî zarafetini muhafaza şartiyle bunu yapmaya kâfi değildi. Bunun için 15 Ağustos 553 zelzelesinden bina zarar gördü, şarktaki büyük kemerin ortası zedelendi; 14 Ocak 557 zelzelesinde bu kemer tamamiyle çatladı; 7 Mayıs 558 deki zelzele şark -kurresinin bir parçası, şark büyük kemerinin ve buna dayanan kubbenin oldukça büyük bir kısmı yıkıldı (Malalar, Bonn, 489-498). Altında bulunan anbon ceboiom ve
mihrabı tamamiyle tahrip etti, inşaatın zaafı bu suretle meydana çıkmıştı.
İmparator Justinyen, mabedin mimarı İzidor'un yeğeni genç Izidor'u celbederek kubbenin tamiri vazifesini ona verdi. Binanın inşaası esnasında amcası ile çalışmış olan bu mimar kubbeyi tetkik ederek inşâ edilmiş olan kısımları muhafaza şartiyle bu basık kubbenin yeniden yapılmasına imkân olmadığım anlamıştı, çünkü kubbenin yakılmasının bu basık kubbenin çok büyük olan yan tazyiklerinden ileri gelmiş olduğunu anlamıştı. Bunun için kubbenin yıkılmamış olan kısmı da muayyen bir yüksekliğe -kadar kesildi, buradan itibaren yarım kürenin açığı arttırılarak 20 kadem (6.25 metre) kadar yükseltildi. Bu suretle yan tazyiki azaltıldı. Kubbenin istinat ettiği dört asıl ayağı mesnet olmak üzere kule şeklinde istinad duvarları yaptırıldı, yeni kubbenin çapı garp - şark istikametinde eskisinden biraz daha -küçük olmuştu (B. Van Nice ve W Emerson, Hağia Sophia, the Collaps of the first Dome Areheology. .1951 ayrı baskı). 24 Aralık 562 de İmparator
Ayasofyanıa Maktaı (Resisn: Cornelius Gurlitt)
Justinyen patrik Eulhyhus ile beraber mabedin ikinci açılış merasimini yaptılar (Chron Pase, 677; Malalas. Bonn. 495).
Fakat bina statik bakımdan yine zayıftı, çünkü İmparator II. Basil devrinde 9 şubat 869 tarihindeki zelzeleden sonra Ayasofyanm garp yarım kubbesi yıkılmak tehlikesine girdi; burası tamir edildi. Yine bu asırda Venedik Dögi Orso Patricienu tarafından hediye edilen bir çan (muhtemelen 861 de) binanın garp tarafındaki payanda duvarlarının üzerine yapılmış küçük ve dörtgen bir çan kulesine kondu. Bu çan kulesi 1678 de İstanbu-la gelen Fransız seyyahı Grelot'nun görmüş ve resmini yapmış olduğu kule olmalıdır.
912 de Ayasofyanm cenubi şarkisinde bulunan patrikhane binası yandı. 25 e-kim 986 daki yer dopremi neticesi kubbenin bir kısmı yıkıldı, duvarlardan birisinde bir yarık'hasıl olmuştu, kubbe tehlikeli bir vaziyet arzetti-ğinden kilise ibadete kapandı.
İmparator İkinci Basil, tamir işini Tiridod isminde bir mimara havale etti, tamir altı sene sürdü (Leon le Diacre, X, 10). Kubbe tamirinde kurulan iskele için on bin bezant alimi sarfedildi. Mabet 13 mayıs 994 de tekrar ibadete açıldı. İmparator İkinci Romenos devrinde kolon ayakları altın ve gümüş ile tezyin edildi. 1166 Consili patrik Krilinos'un başkanlığında burada toplandı. , Dördüncü haçlı ordu İstanbula harben girdiği zaman kilise insafsızca, sanki başka dine ait bir mâbetmiş gibi yağma edildi. İko-nostasiyon (şebeke) ambon, İmparator kapısı-sının yanındaki altın yaldızlı gümüş levhalar, altın gümüş salipler, velhasıl kıymet ifâde eden her şey alındı. Askerler bu yağma ile meşgul olurken rahipler dinî eşya yağması ile meşgul idiler. 1261 de şehir Paleologos'lar tarafından geri alındığı zaman İmparator VIII. Mihael rahip ve mimar Ruçhas eliyle binayı tamir ettirdi. Garp cephesinde istinat duvarları o zaman yapıldı. 1317 de mabedin şimal Ve cenup duvarları kubbenin tazyiki ile dışarıya doğru meyletmiş ve tehlikeli bir şekil almış olduğundan İmparator II. Andronikos piramit şeklinde dört payanda duvarı yaparak binayı takviye ettirdi.
Buna rağmen 14 mart 1346 da şark yarım kubbesi yıkıldı, yanında bulunan büyük kubbenin bir kısmını takriben sekizde üçünü be-
raber sürükledi. Ambon ve ikonostasiyon bu yığıntı altında harap oldular; parasızlık yüzünden hemen tamir edilemedi. Büyük merasimler Ayvansarayda «Blaherna» daki Theo-tokos kilisesinde yapıldı. Mâbed için para bulunamadığından, bina 1354 e kadar bu vaziyette kaldı, nihayet yeni bir vergi konularak mimar G. Prella tarafından tamir edildi ve İmparator Birinci Yuanis Paleologos'un resmini hâvi mozaikler de bu sırada yapıldu. Ayasofya XV. asrın ilk yarısında harap bir vaziyette idi. 1402 de İstanbula gelen Kas-tilya Kırallığı elcisi Cılajivo binayı çok harap ve bir çok kapıları düşmüş, yerde yatar va-vaziyette bulmuştu. Türkler İstanbulu aldığı zaman Ayasofya bu halde idi.
OSMANLI DEVRİNDE AYASOFYA:
29 mayıs 1453 de İstanbul zaptedildiği zaman Ayasofya camiye tahvil edildi. Güneşin doğduğu tarafa bakan absid = mihrab Kâbeye tevcih edilerek yeni bir mihrab yapıldı; fakat cuma namazını burada kıldı.
Camie muhtemelen garp tarafında ve büyük kubbenin kenarında bulunan kubbecik-lerden birinin üst kısmı delinerek bunun yerine bir tahta minare oturtuldu (R. Van Nice ve W. Emerson. Nagia Sophia and the first minaret erected after the conquert of Cons-tontinople. Areheology).
Bundan sonra simdi tuğla minare diye anılan güney batıdaki minare inşa edildi, cami de tamir edilerek şarktaki ikinci istinat duvarı yapıldı.
İkinci Sultan Bayazıd zamanında şimali şarkî tarafındaki ince minare yaptırıldı. 1506 da camide bulunan Bizans mozaikleri badana edilerek kapatıldı.
İkinci Sultan Selim zamanında camiin dört tarafını halk işgal etmiş ve yürüyecek gayet dar yollar kalmıştı. Müverrih Selânikli Mustafa Efendiye nazaran (Selânikî Târihi, Matbai Âmire baskısı S. 120-121) bina bir-buçuk zira kadar bir yana meyletmiş ve yıkılacak bir hâle gelmişti. Sultan Selim yanında Vüzerâsı ve Ulemâsı ve Sermimâram Hassa Koca Sinan Ağa olduğu halde camii tetkik etti, etrafında sonradan yapılmış bütün binaların yıkılmasını emretti.
Camiin sağ ve sol cebhelerinin önünde otuzbeşer arşınlık yer hâli olacaktı, medrese-
L
— 1446 —
Ayasofyada bir mermer sütun ve mermer küp (Ali Sami BoygrtH resimlerinden)
ÂYASOFYA
nin etrafında üç zira genişliğinde bir yol bırakılacaktı; orada bulunan mirî bir anbar binası yıkılıp kaldırılacaktı; kubbe üzerinde olan tahta minare kaldırılacak, önündeki payanda duvarı üstüne yeni bir minare yapılacaktı; cebheler önünde hâli kalacak olan otuzbeşer arşınlık yere yeni takviye payeleri, göğüsleme ayakları yapılacaktı; Ayasofyanm içinde dışında şâir tamire muhtaç her yer dikkatle tesbit ve tamir edilecek, temizlenecek; bu tamirlerde de yıkılacak binaların taş ve tuğlaları kullnılaeaktı. Bu büyük restorasiyon Mimarbaşı Sinan Ağanın nezâretinde yapılacaktı (Ahmed Refik, Onuncu asrı hicrî İstanbul hayatı).
' Peçeviye nazaran (Cild I, S. 501) hicrî 980 senesinde İkinci Sultan Selim Ayasofya Camii Şerifinin kubbeyi azimesine ihtiyaten azim payeler, iki minare ve iki âli medreseler, ve kendileri için medfen olmak üzere bir türbe inşâ olunmasını emretmişti.
Ebübekir Behram Dımüşkîye nazaran (1906) Fatih Sultan Mehmed mihrap, minber, minare, müezzin mahalli, mesçid ihdas etmiş, İkinci Sultan Selim mihrabın cenubu şarkî-sindeki bir şerefeli minareyi, Üçüncü Sultan Murad da hattı şimalisinin nihayetinde şark ve garbmdaki iki minareyi yaptırmıştı. Bu tamir esnasında Andronikos tarafındandan yaptırılan piramid şeklindeki payanda duvarları da yükselmiş ve tahkim edilmişti.
İkinci Selim tarafından yaptırılması em-rolunan minarelerin, kendisinin bir sene sonra vefat etmiş olduğu nazarı dikkate alınırsa, üçüncü Sultan Murad tarafından ikmal edilmiş olduğu muhtemeldir.
1717 de Üçüncü Sultan Ahmed zamanm-camiin sıvaları dökülmüş olduğundan bunlar yenilendi ve sekiz köşeli sâde fakat mabedin azameti ile ahenkli büyük top kandil konuldu. Bu güzel top kandil Ayasofyanm 1847 -1849 tamirinde kaldırılmış, yerine zamanı-mızdaki top kandil konulmuştur. Üçüncü Ah-medin kandilini G. Fossati'nin yaptığı çok güzel bir resimden tanıyoruz.
Birinci Sultan Mahmud Merî 1152 de (milâdî 1739 -1742) binaya bitişik olan ve içinde otuz bin kitap bulunan kütüphaneyi, 1153 de (milâdî 1740) Onsekizinci asır Türk mimarî eserlerinin güzel bir numunesi olan
İSTANBUL
şadırvanı, ve 1155 de (milâdî 1742) Muvak-kithâne ile Sibyan Mektebini yaptırttı.
Cami hicrî 1224 de (milâdî 1809) İkinci Sultan Mahmud devrinde 800 kese kadar para sarfiyle tamir edildi ve hasırları değiştirildi. Ayasofyanm saltanat devrindeki en büyük tamiri Sultan Mecid devrinde 1847-1849 senelerinde yapılan tamirdir. Bu büyük iş îstanbuldaki Rus sefarethanesini yapmış olan İtalyan - İsviçreli mimar G. Fossati'ye verildi. Bu tamir için lâzım gelen para o zaman bilâ-vâris vefat etmiş olan sabık şeyhülislâm Mek-kizâde Mehmed Efendinin beytülmâle kalan servetinden temin edildi. Fossati'nin yazdığına nazaran tamir başlamadan kubbe ve tonozlarda çatlaklıklar vardı. Buradan kar ve yağmur suları içeri giriyordu, bina yıkılmak tehlikesi arzediyordu.
Tamir iki sene sürdü, kubbenin dibi çift demir çemberle çevrilerek kubbeyi destekleyici dört ağır dış yarım kemer (arc-boutant) kaldırıldı; bütün kubbeler tamir edildi, kurşunları yenilendi. Birinci kat galerisindeki çok iğrilmiş bulunan onüç sütun düzeltildi, sıvalar yenilendi; mihrap, minber, mahfiller restore edildi. Bütün 'kandiller ve galerinin önündeki korkuluklar kaldırılarak bunların yerine pek de güzel olmayan ondokuzuneu asrın modasına uyularak Victorya stili kandiller ve ahşap korkuluklar kondu. Eski hünkâr mahfili yer'ne Türk-Bizans bir stilde mermer sütunlar üzerinde oturtulmuş yeni bir hünkâr mahfili ve hünkâr sofası yapıldı. Sıvaların değiştirilmesi esnasında meydana çıkan mozaikler takviye ve tamir edildi. Üzerleri bir sıva veya boya tabakasiyle kapatıldı.
Mabedin etrafını eskiden olduğu gibi yine birçok ahşab binalar sarmıştı ki, Fossati pek nefîs bir surette bastırılmış olan meşhur albümünün 25 inci levhasında bu evleri göstermiştir, yangına mâni olmak için etraftaki bu ahşaplar da kaldırıldı. Sadırâzam Mustafa Reşid Paşanın himmetiyle yapılan bu tamire, söylendiğine nazaran ikiyüz bin altın lira kadar para sarf edilmişti.
Ayasofya bütün diğer İstanbul binaları gibi 10 mayıs 1884 deki bir dakika devanı devam eden büyük zelzeleden zarar görmüş tamir edilmişti. Bu yer depremi esnasında harap bir şekilde bulunmuş olan mozaiklerin bir kısmı da düşmüştü.
ANSÎKLÖPEDlSÎ
ÂYASOFYA
_ 1447 _
Cumhuriyet devrinde 1926 senesinde bazı Avrupa gazetelerindeki Ayasofyanm yıkılma tehlikesine maruz kaldığı hakkındaki makaleler üzerine hükümet, Yüksek Mühendis Mektebi porfesörleri de dahil olduğu halde mutahassıslardan mürekkep bir hayet teşkil etti, heyetin çalışması altı ay sürdü, müteaddit sondajlar yapıldı, neticede binanın bir kaya üzerinde oturmuş olduğu ve sağlam bir zemine dayanmakta olduğu anlaşıldı, biraz zayıf görülen cenubi garbî esas ayağı birinci katta bulunan bir geçidi kapatıldı, ayağın bu kısmı bir demir lama ile takviye edildi, kubbe yeniden demir bir çemberle bağlandı ve su nüfuzuna mâni olmak için
esaslı tedbirler alındı.
jj\ Binanın Müzeye çevrilmesini
j|| Atatürk emretmişti. 24 Ekim 1934 —*• tarihindeki bir heyeti vekile kararı ile bina Müzeye çevrildi, kurulan bir heyet bunun şeklini tâyin ve yapılacak isleri tesbit etti. Bu arada Müzeyi saran ve şahıslara ait olan binaları istimlâk ettirerek etrafı tamamiyle temizledi, dükkânlar tamir edildi ve Ayasofya manzumesi bugünkü şeklini aldı.
Ayasofya mozaiklerinin temizlenmesi işi daha evvel başlamıştı. Amerikan Bizans Enstitüsü mozaiklerin temizlenmesi için müracaat etmiş ve bu müracaat kabul edilmişti. Bu Enstitü 1931 de çalışmalara başladı, bu çalışmalar Ayasofya Müzesinde ve buna bağlı olan Kaariye ve Fethiye anıtlarında da devam etmektedir.
1936 da profesör A.M. Schnei-der tarafından Ayasofya-n ı n garp tarafına yapılan kazı neticesi İmparator II. Teodosios tarafından yaptırılmış İkinci Ayasofya binasının garp cephesinin bir kısmı meydana çıkartılmış ve bu kilise hakkında
AYASOFYÂ
1448
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
_ 1449 _
AYASOFYA
dan koydur uhnuştu.
Kubbenin Kasnağı dört pantantif (Alîka) vasıtasiyle dörtgene çevrilir ve dört büyük kemer vasıtasiyle 24,30 metre yüksekliğinde olan dört asıl ayağa istinad eder. Kubbenin büyük tazyiki şarkta ve garpta iki yarım küre tarafından karşılanır. Bunlar bir taraftan esas ayaklara diğer taraftan ise şark ve garpta bulunan dört ve ikinci derecede ayağa istinad eder. Bu suretle bu yarım kubbenin tazyiki bunların iki tarafında bulunan daha küçük iki yarım kubbe tarafından karşılanarak esas duvara intikal ettirilir. Şark yarım kubbesinin ortasında da mihrab bulunur.
Ayasofyada Mr Türk göğüsleme (payanda) duvarı (Ali Sami Boyar'ın resimlerinden)
malûmat alınabilmiştir. Çıkan eserler kısmen Ayasofyanın garp kapısının -bulunduğu yerde, kısmen de bahçe içinde muhafaza edilmektedir.
Ayasofya müze olduktan sonra da mütemadiyen tamir görmüştür. 1947 de binanın şimali şarkîsinde bulunan ince minarenin şerefe kısmı esaslı bir surette tamir edildi.
1955 de başlayan esaslı tamirler neticesi binanın bütün cepheleri ve tuğla minare ele alındı, ve 1959 da da eski hazine binasının tamirine başlandı.
Roma Şark imparatorları^Ayasofyayı nis-beten .yeni olarak 537 senesinden 1453. senesine kadar tamir ve muhafaza etmişlerdir.
Ayasofyanın bugünkü giriş kapusu (Resim: Reşad Sevinçsoy)
san
Türkler ise -kapıları düşmüş harap bir vaziyette bulunan bu binayı tamamen köhne olarak devir almış ve mütemadi tamirlerle ya-şata gelmişlerdir, büyük himmettir. Bugün dünyada ayakta bulunan ve kendi kadar yaşı olan binalardan pek aza Ayasofya gibi tam bir vaziyette kusursuz muhafaza edilebilmiştir. E.H. Swift'in dediği gibi Türkler Ayasof-yada her zaman din hususundaki serbest düşüncelerini göstermişler, Ayasofyayı muhafaza için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardır. Bizzat Fatihe gelince binanın şeklini bozmamış «Cami-i Ayasofya-i Kebir» şeklinde ismini dahi muhafaza etmiş, islâm dininin in-resimlerini menetmesine rağmen Fatih bunları hafif bir suretle (ince bir badana ile) örtmekle iktifa etmiş, ve hattâ bazılarını meydanda bırakmıştır.
1875 de İstanbul'u ziyaret eden Fransız seyyahı Grelof bir çok mozaikler hatta .mihrabın üzerindeki y a n m kubbedeki Meryem ve İsa resimlerini de yerlerinde ve açık olarak görmüştür (E.H. Swift: Ha-gia Sophia. New-York). Mimarî Hususiyet-leri:
Ayasofya bir kubbeli Basilikadır; bu anıd bir orta nef (şahın) iki yan nef (yan şahın) bir apsid (mihrab), bir iç ve bir de dış nartex (son cemâat mahalli) nden terekküp eder. Orta nef 32,27 metre yan nefler ise 18,19 ve 18,70 enin-dedir.
Binanın mihrabdan İmparator Kapışma kadar uzunluğu 79,29 metredir, bu ölçüye iç ve dış nartex ve duvar kalınlıkları ilâve edilecek olursa umumî uzunluk 99,013 metre olur. (Bu ölçüler Mr. Van Nice ta-
tarafından yapılan en son ölçülerdir). Bu suretle bina işgal ettiği saha itibariyle Komadaki St. Pierre, Seville Katedral ve Milano Katedralinden sonra dördüncü olarak gelmektedir.
Kubbe yüksekliği 55,6 metre olduğuna göre kubbesi 67,70 olan Londradaki St. Paul Katedlinden sonra beşinci dereceyi işgal etmektedir. Fakat bunların -kubbe şekillerinin de aynı olmadığı aşikârdır.
Muhtelif tamirler dolayısıyle şeklini değiştirmiş olan Ayasofya kubbesi tam daire şeklinde değildir. Şimal-cenup çapı 31,877 metre, şark - garp çapı da 30,876 olduğuna göre (Van Nice ölçüsü) vasati kubbe çapı 31,36 metredir. Edirnedeki Sultan Selim Camiinin kubbesi ise 31,26 dır.
Kubbe 1,10 metre genişliğinde tuğladan yapılmış kırk kaburgaya istinad eder. Bu kırk kaburganın aralarında ve alt kısmında kırk pencere mevcuttur. Bu kırk pencereden bugün dördü kapalıdır. Kubbenin muhtelif devirlerde yapılmış olması hesabı ile bu pencereler tarafındaki mozaikler birbirinden farklıdır; ilk inşaat devrinde yapılmış olanlarla onuncu asır tamirlerine ait olanlar altın yaldızlı mozaik, on dördüncü asır tamiri ise yeşil rengin hâkim olduğu tarzda yapılmıştır. Bu kubbe vaktiyle Pan-tokrator — Cihana hâkim— vaziyette bir İsa mozaiki mevcuttu, şimdi ise kazasker İzzet Efendi tarafından yazılmış olan «Allahü nûrüssemâvât..» âyeti kerimesi vardır. Kubbenin üstündeki som altın alem vaktiyle Sadırâzam Sokollu Mehmed Paşa tarafın-
— 1451
AYASOFYA
İSTANBUL
1450 —
Sultan Ahmed tarafından konan yaldızlı bir şebeke vardı. Şimdiki hünkâr mahfili yapıldıktan sonra bunun şahnişi yer döşemesi ve merdiven kalduılmıştır.
Minberin sol tarafındaki geçidin şark tarafındaki duvarında, çiniden yapılmış bir Kabe resmi vardır; yine bu cihette, cenubi şarkî esas ayağın şark yüzündeki beyaz mermer levha üzerine sonradan yapıştırılmış bir taş vardır.
Bu taş üstünde insan eline benzer bir şekil görülür, Hz. Meryeme izafe edilen bu el izi vaktiyle Ayvansaraydaki Theotokos kilisesinin yanması üzerine Ayasofyaya getirilmiş ve buraya konmuştur.
İmparator -kapısının iç tarafının yukarısında ortada bulunan yeşil - siyah damarlı mermer levhanın alt tarafında, biri sağda biri solda olmak üzere, ortalarında bulunan daire şeklindeki tezyinatın alt ve üstünde üs-luplaştırılmış ikişer yunus balığı ve bunların ortasında kadîm putperest Yunanlıların deniz tanrısı Pozeidonun üçlü yabası vardır. Bunlardan şimal tarafta olan resimde sedef
sonra da Ayasofyanın inşâsı şurasında İstan-bula getirilmiştir. Gerek bu nakiller ve gerekse yer depremlerinden zarar gören bu sütunların muhafazası için müteaddit .çemberlerin konulması lâzım gelmiştir. Binanın köşelerine tesadüf eden kısımlardaki sütunlar dört köşe ve beyaz mermerdendir. Bunlardan şimali garbı köşesinde bulunan birisinin göz hastalıklarının tedavisi için iyi olduğu söyle-lenir ve terliyen sütun ismi verirler; esasen bu sütuna Roma Şark İmparatorluğu devrinde «Ayios Yorgios'un mucizevi sütunu» ismi
verilirdi.
Binanın duvarlarına birçok pencereler açmak suretiyle hem aydınlık temin edilmiş, hem de duvarların sikleti azaltılmıştır; eski Bizans camlarından şimdi hiç bir şey kalma-
Orta nefin duvarları üst kat galerisi hizasına kadar renkli mermer ve dekoratif motiflerle kaplanmıştır. Bu renkli mermerlerden bazıları simetrik olarak konmuş, ve bazı şekiller meydana getirilmiştir.
Kubbedeki şarkta olan iki pantantifte ve şimal duvarların ikinci kat hizasında bulunan bu kısımda üç kiüse büyüğü resimden başka mozaik yoktur. Garpta bulunan iki melek resmi boyayla yapılmıştır.
Asıl nefin zemini büyük beyaz mermer levhalarla kaplanmıştır. Bunların hepsi Marmara adalarından getirilmiştir. Şarkı cenubî kısımda yerde bir yuvarlak yeşil somâkî vardır ki burası en son zamanlarda İmparatorların taç giyme merasiminde durdukları yerdir. Eskiden İmparatorlar takriben şimdiki top kandil ile mihrab arasında ve şark, garp istikametinde kurulmuş
Ayasofyada Bizans devrindeki hazine dairesi (Ali Sami Boyar'm resimlerinden)
AYASOFYA
Şark ve garp istikametine gelen büyük tazyikler bu yarım kubbeler tarafından karşılanamadığından binanın bu cihetinde istinad duvarları yapılmak mecburiyeti hasıl ol muştur. Şimal ve cenup tarafında olan tazyiklere yan neflerin teşkil ettiği destek kâfi gelmediğinden bunların haricine de istinad duvarları yapılmış, bu suretle bina hariçten hiç de güzel olmayan bir şekil almıştır.
mıştır.
Ayasofya binasında daha eski devir âbidelerinden alınmış birçok parçalar mevcuttur. Orta nef ile yan nefleri birbirinden ayıran dördü sağda dördü solda bulunan yeşil -siyah damarlı mermerden sütunlar Efesos'dan , getirilmiş, ve dördü küçü-k yarım kubbenin altında bulunan sekiz porfir sütun evvelâ Kahire civarnda eski bir Mısır mabedinde kullanılmış, buradan Komaya nakledilmiş, ve
Ayasofyanın şark kapusu ve Türk göğüsleme duvarları (Ali Sami Boyartn resimlerinden)
ANSİKLOPEDİSİ
olan iki taraftan bir merdivenle çıkılan ve üst tarafı yuvarlak olan kıymetli taşlardan yapılmış altın ve gümüş tezyinatı navî «ambon» da taç giyerlerdi.
Bugün mevcut olan mihrab Fâtih devrinde yapılmıştır. Mihrabın yanında bulunan tunç ayaklı kandil Kanunî Sultan Süleyman tarafından Budapeştenin zaptından sonra İs-tanbula getirilmiş, hicrî 932 de Ayasofyaya vakfedilmiştir.
Kapının iki tarafındaki mermer küpler Bergamadan getirilmiş ve Üçüncü Sultan Murad tarafından Ayasofyaya hediye edilmiştir.
Türk taşçılık sanatının en güzel örneklerinden biri olan Minber ve vaaz kürsüsü Dördüncü Murad tarafından konulmuştur.
Vaktiyle camide mevcut olan İsmi Celâl, İsmi Resul, Hulefâi Râşidin ve «Hasan», «Hüseyin» levha - yazıları dörtgen şeklinde çerçeveler içinde idi ve iki yan duvarlarda mevcut renkli mermerlerin çevresine uyacak büyüklükte yazılmıştı, namlı hattatlarımızdan Tek-necizade İbrahim Efendinin eseri idi (Hicrî 1061 = Milâdî 1651).
\
1846-1849 tamirinde Kadıasker Mustafa İzzet Efendinin yazısı olan zama-nımızdakf levhalarla tebdil edildiler. Teknecizâde yazılarının iki asır boyunca taravetini kaybetmiş, yıpranmış oldukları tahmin edilebilir. 7,50 metre çapında dairevî çerçeveler içinde bulunan İzzet Efendinin yazıları çok kıymetli olmakla beraber lüzumundan fazla büyük görünmektedirler.
Minberin şimal tarafındaki geçitte gayet güzel çinilerle süslenmiş bir duvar ve yine çiniden ufak bir mihrab vardır. Burası vaktiyle hünkâr mahfili idi, bunun minber tarafı şahniş tarzında çıkıntılı yapılmış ve altın yaldızlı dört sütuna istinat ettirilmiştir. Bunun ön tarafında Üçüncü
AYASOFYA
— 1452
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
_ 1453 _
AYASOFYA
tezyinat vardır, altlı üstlü dört yunus balığı porfirden yapılmış bir daireyi çerçevelemek-tedirler. Yeşil levhanın en üstünde kubbe şeklinde tezyinatı hâvi ve iki tarafında sütun bulunan bir şekil mevcuttur; bu sütunlar arasında yarı açılmış bir perde ve perdenin arkasında bir ayak üstünde bir salip mevcuttur, bu şeklin iki yanlarında dörtgen şeklinde iki levha ve bunların içine de porfir levhalar konmuştur.
Ayasofyanın tamiri hâtırası olarak basılmış madolyonım bir yüzü
Yan neflerde ise bütün tavan altın zeminli mozaiklerlâ kaplıdır. Bunlar büyük ihtimalle binanın inşaası sırasında yapılmış ve üzerlerinde salipden başka bir şey olmadığı için ikonc'klastlar (tasvir kırıcılar) devrinde tahrip edilmemiştir.
Yan duvarlar renkli mermerdendir, ve burada Bizans arması olan iki yunus balığının ortasında deniz tanrısı Poseidon'un üçlü yabasından şekiller görülür. Burada bulunan mozaiklerin üzerinde bulunan salipler 1847 -1849 tamirinde vernikli bir boya ile kapatılmıştır. Şimdi garp duvarları üzerindeki mozaikler temizlenmektedir.
İç Narteks (Nartex):
İç nartex 60,90 metre uzunluğunda ve 11,64 metre genisliğindedir; tavanları çapraz tonozludur.
Bu iç narteks son derece muhteşemdir; tavanı mozaik, her iki taraf duvarları renkli taşlarla süslenmiştir. Şimal ve cenubunda birer kapı vardır. Şimal kapısı ile bahçeye çıkılır, burada yandaki bir kapı da üst kat galeriye çıkan rampalı yola bağlıdır; cenup kapısı bugünkü giriş kapısına yol verir.
İç narexten asıl binaya dokuz kapı ile girilir, bunlardan cenupta olan üç kapı halka, ortadaM üç kapı İmparator ve maiyetine, şimaldeki üç kapı da melce arayanlara mahsustu. Şimal ve cenupta bulunan üçer kapı basit bir surette yapılmıştır; ortada bulunan üç kapıdan büyük İmparator kapısının çerçeveleri altın yaldızlı bronzdan, diğerleri yeşil mermerdendir. Büyük İmparator kapısının bronz çerçeveleri temizlenmiş, vaktiyle mevcut olan altın yaldız izleri bulunmuştur.
Bu muhteşem kapının kanatları da vaktiyle altın yaldızlı gümüş levhalarla kaplı idi, fakat bunlar dördüncü haçlı orduları tarafından çıkarılmıştır. Bu «kapının yine tunçtan yapılmış üst pervazının ortasında bir madalyon, buran içinde de bir masa üstünde açık kitap ve bir güvercin mevcuttur ki hıristiyan Ekaanîmi Selâsesini temsil eder.
Bu kapılar üzerinde vaktiyle ağır perdeler asmaya yarayan bronzdan yapılmış parmak şeklinde askılar vardır. Bu dokuz kapının kanatları sonradan yapılmıştır.
İç narteksten beş kapı ile dış nartekse geçilir, bu kapıların hepsi eskidir, meşe üzerine bronz levhalar kaplanmak suretiyle yapılmıştır, bilhassa Ortadaki İmparator kapısı ile iki yandaküerin tezyinatı şayanı dikkattir; en şimal ve en cenuptakiler eski vaziyetlerini tamamiyle muhafaza edememişlerdir, ortadaki üç kapı 1958 de temizlenmiş, vaktiyle her üçünün de altın yaldızlı olduğu meydana çıkmıştır.
İç Narteksten garba açılan kapı ile bugünkü giriş kapısı arasındaki dehlizin (vesti-bul) sark duvarlarının ortasında mevcut bir mihrabın Ayasofyada ilk narnaz kılındığı esnada kullanıldığı söylenir. Hakikatte bu mihrap evvelce galeriye açılan rampalı yolun kapısı idi, bunun mukabil duvar gerisinde, buradan Horlogion'a açılan kapı vardır. Bu kapı bugün de mevcuttur. Anlaşıldığına nazaran Mimar Sinan tarafından cenubi garbî minaresi inşâ edilirken burada değişiklikler yapılmış, bu kapı duvar gerisinde kalmış, Vesti-bül de darlaşmıştır.
Horlogion vaktiyle İmparatorların elbise değiştirmesine mahsus daireleri de ihtiva ediyordu; burada bir su saati de mevcuttu, bir nevi muvakkithane vazifesini görmekte idi.
Vestibulün cenuba doğru açılan bugünkü geniş kapısı şayanı dikkattir, vaktiyle Tar-sustan getirilmiştir, üzerinde (Mikhail Niki-ton) yazısı ve İmparator Teofilos ile İmpara-toriçe Evdoksiya'ya ait temenniler görülmektedir.
Dış Narteks :
Henüz vaftiz edilmemişlere mahsus olan bu dış cemaat mahallinin tavanları iç narteks gibi çapraz tonozludur; duvarları badana edilmiş, tamamiyle sâdedir; şimdi bazı Bizans eserlerini teşhir için kullanılmaktadır. Bunun şimal ve cenubundaki iki küçük kapıdan minarelere girilir. Garp cephesine açılan şi-mâf ve cenup uçlarındaki iki kapı vaktiyle «atrium» un medhali olan ve dış son cemaat mahalline dikine yapılmış olan iki salona açılır, bu salonlardan şimaldeki, Ayasofya müze olduktan sonra damgalı Bizans tuğlalarının teşhirine tahsis edilmiş, cenubdaki de depo olarak kullanılmaktadır.
Vaktiyle bu dış nartekse yedi kapı ile geçiliyordu, bugün bu kapılardan ikisi kapanmış ikisi de salonlara açıldığından yalnız üç kapı kullanılmaktadır; bu kapıların kanatları sonradan yapılmıştır.
Üst Kat Galerisi:
Vaktiyle Kadınlara, dinî büyük toplantılara ve İmparatora mahsus kısımları bulunan üst kat galerisine binanın dışında bulunan ve binaya dikine. yapışık bulunan dört rampalı yolla çıkılıyordu; fakat sonradan yapılan is-tinad duvarları ve minareler dolayısıyla binanın şimali şarkî ve cenubi şarkî-köşelerinde bulunan iki rampalı yol kullanılmaktadır.
Cenubi garbide bulunan rampanın son kısmı bir oda -kazanmak için kaldırılmış ve bunun yerine , bir" merdiven yapılmıştır, bu merdivenden çıkınca galeriye girilir. Galeri binanın cenup, garb ve şimal cephelerini işgal eder.
Cenubdaki kısım büyük dinî merasimlere, İmparatora; garbtaki kısım İmparatori-şeye ve maiyetine ve devlet büyüklerinin zevcelerine, şimal kısmı ise diğer kadınlara tahsis edilmişti. Bunun sebebi ortodoks kilisesinde kadınların erkeklerden ayrı olarak ibâdet etmeleri idi,
Şimal ve cenup galerileri yan neflerin üzerini, garp galerisi ise yalnız iç narteksin üzerini işgal eder. Galerilerin tavanları, bilhassa cenup galerisinin tavanları vaktiyle mozaikle kaplanmış olmalıdır, cenup galerisinde yer yer kalıntılar vardır. Bu galeride olduğu gibi diğer galerilerde de sütunlara istinad eder. Kemerlerin iç tarafında ve kubbe içlerinde mozaikler vardır, bilhassa kubbe içlerindeki mozaikler siyah gibi görünen gayet koyu mavi üzerine, şimalî Afri-ka halı-larındaki nakışları andırır, bunlar binanın baş-•ka kısmında mevcut değildir.
Garp galerisinin ortasında muhtelif taşlarla yapılmış bir dörtgen, ve bunun şark kenarı ortasında yeşil mermerden daire peklinde bir taş mevcuttur; bu dörtgenin içi saray kadınlarına mahsustu, yeşil mermer taşda İm-paratoriçenin yeri idi.
Galerinin en şayanı dikkat kısmı cenup cihetinde olanıdır. Burada ilk inşaat devrinden kalma cennet ve cehennem kapısı ismi verilen mermer bir kapıdan Ruhanî Meclislerin (Consillerin) toplandığı salona girilir. Dünyanın en güzel mozaikleri olduğu mütehassıslar tarafından kabul edilen «Deesis» burada bulunmaktadır. Bu kısmın kubbesinde vaktiyle bir «Pentecote» mozaiki mevcuttu.
Bu orta salonun cenubi şarkî köşesinde 1204 de İstanbulu zapteden haçlı orduyla Venedik kuvvetlerine kumanda etmiş ve 1205 de İstanbulda vefat etmiş olan Doge Hanrica Dandolo'nun bir mezar taşı varsa da bunun altında hiç bir şey bulunamamıştır. Bundan sonraki en şarktaki salon İmparatorlara mahsustur.
Şimal cephesinde halk kadınlarına mahsus kısımda kemer altlarında ve kubbe içlerindeki başka hiç bir mozaike tesadüf edilememiştir; fakat geçen sene, 1847 -1849 da) Fossati tarafından. görülmüş ve resmi yapılmış olan İmparator I. Aleksandros (912 - 913) mozaikinin bulunması dolayısiyle ehemmiyet kazandı.
Yukarı galerinin duvarları — Alt kat galeri gibi— mermerle (beyaz mermer) «kaplı
AYASOFYA
— 1454 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDISI
— 1455 —
AYASOFYA
idi, ve bu mermer levhaların etrafında diş şeklinde tezyinatı havi çerçeveler vardı.
Ayasofya cami olduğu sıralarda ramazan ayında kadir gecesi yapılan dinî-merasimi seyretmek için ecnebi
Ayasofyada bir sütun baslığı (Resim: A. Sami Boyar)
sefirler davet edilir, vaktiyle saray kadınlarına tahsis edilmiş olan, garp salonunun orta kısmına tribünler konur, bu davetliler merasimi buradan takip ederlerdi.
Söylendiğine nazaran kadir geceleri Ayasofyada altı bin kadar kandil yanar, bina bun-ların ışığı içinde mistik bir hâl alırdı. Bugün mevcut kandillerin hepsi 1847 -1849 senelerinde konanlardır, eski kandillerden tek örnek bile kalmamıştır.
Ayasofyanin müştemilâtı:
Ayasofya yalnız cami binasından ibaret değildir; şimdiki giriş kapısının sağında I. Sultan Mahmud tarafından yaptırılan nmvak-kithâne, solda yine aynı sultanın eseri olan sibyan mektebi, ve şadırvan giriş kapısının şarkında vaktiyle vaftizhâne olup ve şimdi içine Birinci Sultan Mustafa ile Sultan İbra-himin defnedildikleri bina, bunun garbında sebil ve abdes muslukları, ve bunların su depoları, binanın garbmdaki bahçede II Selim, III. Mûrad, III. Mehmed ve şehzadelere ait türbeler vardır; yine bu cephede binaya bitişik olarak yapılmış olan I. Sultan Mahmudun eseri Ayasofya kütüphanesi bulunmaktadır. Binanın şimal cephesinde Skerophylakion (hazine dairesi), imaret ve müştemilâtı mevcuttur.
Skevophylakîon —hazine dairesi— yuvarlak ve üstü kubbeli bir binadır. Burada kilisenin hazineleri, altın ve gümüş vazolar, elbiseler ve azizlere ait hâtıra eşya (Relique'İer) muhafaza ediliyordu. İmparator ve patrik senenin muayyen günü buraya gelir ve ananevi bir ziyaret merasiminde bulunurlardı.
Binanın şark cephesinde takriben hünkâr mahfili bahçesinin bulunduğu yerde, binaya koridorla bitişik St. Pierre- Kilisesi, yine o civarda St. Nicola Kilisesi bulunuyordu.
Tuğla minarenin garbında mukaddes kuyu vardır; bu kuyu, vaktiyle îsâ, Samaryalı ile konuştuğu kuyunun bileziğinin bir parçasının İstanbula getirilmesi vesilesi ve buraya konması suretiyle yapılmıştır. Bugün bu kuyu, tuğla minarenin garbmdaki ilk depo odasının garp duvarının altında bulunmaktadır.
Bugünkü hünkâr mahfilinin yerinde vaktiyle — aynı cephedeki minarenin hemen şimalinde bulunan meyyit kapısı gibi merdivenle çıkılan bir kapısı vardı, sonra buraya Pâdişâhların atla geldikleri zaman kullanılması için eyvan tarzında bir bina yapılmıştı; sonra burası Darüssaade ağası Beşir Ağa tarafından hicrî 1149 (M. 1737) da tamir edilmiştir, kitabesi vardır. Bu kapının şimalinde bulunan diğer küçük bir kapı da aynı devirde tamir edilmiştir. Sultan Mecid zamanında burası (H. 1265 = M. 1850) yeniden tâdil edilmiş, pâdişâhların oturması için bir oda ve yeni yapılan hünkâr mahfiline geçmek için ayni seviyede bir hünkâr sofası ilâve edilmiştir.
Ayasofyanın garp cephesinde cami avlularına benzer üç tarafı revaklı şekilde yapılmış bir «Atrium» vardı. Atriumun şimalinde ve binanın garpo cephesi hizasına Ayasofya medresesi bulunuyordu.
İlk Ayasofya Medresesi Fatih Sultan Meh-medin eseri olup İkinci Sultan Bayazıd tarafından bir kat ilâve edilmişti; zaman ile ha-rab olmuş, istifâde edilemiyecek bir hâle gelmiş, yıkılmıştır. XIX. asırda yeni bir Ayasofya Medresesi yapılmış, fakat bakımsızlıktan o da harab olmuştur; bu bina da Ayasofyanın müzeye çevrilmesi için kurulan komisyon ka-rariyle yıktırılmıştır.
Müzenin bu cephesindeki bahçede İstan-bulun muhtelif semtlerinde bulunan sütun ve sütun başlıkları ve sâireden istifade suretiyle bir açık hava müzesi kurulmuştur. Bunun şimal nihayetinde 1936 senesi kazısından çıkan II. Ayasofya binasına ait mimarî eserler bulunmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |