Alevi İslam iLMİhali


ORUCUN FARZ OLMASININ BAZI HİKMETLERİ



Yüklə 1,97 Mb.
səhifə51/87
tarix21.08.2018
ölçüsü1,97 Mb.
#73751
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   87

ORUCUN FARZ OLMASININ BAZI HİKMETLERİ

Yüce Allâh Kur’ân’da meâlen “Ben insanları ve cinleri yalnız bana kulluk etsinler diye yarattım.” [Zâriyât (51): 56] buyurarak yaratılış gayemizi açık ve net olarak ortaya koymaktadır.

Namaz, oruç, zekat, hac, cihad, emr-i bil marûf ve nehyi anil münker, humus, yardımlaşma, ziyâretler, zikir, zulme karşı durma vs. gibi tüm ibâdetlerin asıl gayesi Allâh’a kulluktur. Ancak bunun yanı sıra bedenî, mâlî ve hem bedenî hem mâlî olan ibâdetlerin kulluk boyutundan başka ferdî ve toplumsal alanda da sayısız faydaları ve hikmetleri vardır. Bizler güvenilir rivâyetler ve bilimin aydınlık ışığı altında bu ibâdetlerin bir kısım fayda ve hikmetlerini anlamaya gayret edecek, ibâdetlerimizi yerine getirmede gevşeklik göstermeyeceğiz.

Müminler, Âşıklar, Canlar!

Âlemlerin Rabbi olan Allâh’ın bir takdîri netîcesinde dünyâ denilen şu misâfirhâneye uğramış bulunmaktayız. Bu ziyâretimiz kimimiz için kısa, kimimiz için de uzun olmaktadır. Ve yine burası öyle bir misafirhâne ki misâfirlerin kimi kiminden akıl, soy-sop, sağlık-beden, mal-mülk, varsıllık-yoksulluk yönünden eşit değildirler.

Kimi zaman gönül gerçekten ister ki; bu eşitsizlikler olmasın. İnsanlar arası bir müsâvât bulunsun. Ancak bu takdirde varlığına inandığımız cennet ve cehennemin, hesâba çekilmenin, dünyânın bir imtihân alanı olmasının bir anlamı kalmıyor. İyiler kötülerden, doğrular yalancılardan, tasdîk edenler yalanlayanlardan, Habiller (r.a.) Kabillerden, Mûsâlar @ Firavunlardan, İbrâhîmler @ Nemrutlardan, Muhammedler @ Ebû Cehillerden, Aliler @ Muâviyelerden, Hüseyinler @ Yezitlerden...vs. ayrışmıyor, herkesin birim değeri, itikat ve amelinin özgül ağırlığı itiraz edilemeyecek bir şekilde ortaya çıkmıyor.

Yine, oruç ibâdeti ile; “Tatmayan bilmez.” atasözünde ifâde edilen bir çok doğrular bizlere kısmen de olsa ilâhî bir ferman ile tattırılmak isteniyor.

Öyle ya; hiç elini ateşe yaklaştırmamış bir insan ateşin yakıcılığını ne bilir? Âşık olmamış bir kalb, aşktan ne anlar? Derde düşüp inlememiş biri, hastanın halini nasıl anlayabilir? Suya düşmemiş bir insan, boğulmanın telaşı nedir bilir mi? Yakının kaybetmemiş bir kimse, ayrılığın acısını ne bilir?

Evet... Doğuştan âmâ olan bir insan denizin maviliğini, bir akşam üzeri deniz ufkunda batan Güneş’in, dolunay halindeki Ay’ın doğu ufkunda yükselişinin insana verdiği hazzı nasıl kavrayabilir? Yine bu insan, berrak bir gecede yıldızların oluşturduğu o muhteşem tabloyu, yağmurlu bir günde çakan şimşeğin göz kamaştırıcı çekiciliğini nasıl bilebilir? Ormanın güzelliğini mi? Rengarenk güllerle bezenmiş bağ-bahçenin güzelliğini mi? Tabiata serpilmiş yüzlerce canlının o güzelim görüntüleri ve yaşayışlarını mı, her şeyden önemlisi Allâh’ın yaratıcı kudretinin en güzel bir tarzda tecelli ettiği Hz. İnsan’ın cemalinin güzelliğini mi, neyi kavrayabilir? Renkler nasıl tarîf edilir bu insana?

Sağıra nasıl anlatabilirsiniz? Bülbülün sesini, rüzgarın uğultusunu, ormanın-ağacın hışırtısını, gök gürültüsünü, Dâvûd’un @ neyinin mûsikisini, âşığın sazının melodisini, güzel sesin rûha etkisini...!

Tat alma duyusu olmayan bir insana tatlıyı, acıyı, ekşiyi, tuzluyu ve bunlar arasındaki şeffaf farklılık ve incelikleri nasıl îzâh edersiniz?

İşte bunun gibi; hayatında hiç acı çekmemiş, hiç aç kalmamış bir insanda açın, acı çekenin halini anlamaz ve ona yardım elini uzatmaz. Öyle ki hayatını yemekhâne-abdesthâne-yatakhâne üçgeni arasında geçiren, görünüşte insan, ama aslında iki ayaklı gelişmiş bir canavar halini alır. İstedikçe ister. Yedikçe yer. Çaldıkça çalar. Yığdıkça yığar. Kendini dünyânın merkezi sayar. Kimselerin hâliyle hallenmez. Bencil, egoist, sabırsız, dünyâya tapan bir beşer oluverir.



Allâh ise kullarının, birbirlerinin hallerini biraz olsun kavramaları ve kendilerine verilmiş nimetlerin kadr-i kıymetlerini bilmeleri için “oruç tutunuz” ilâhî fermanını vermiş ki kendimize gelelim.

Nitekim İmâm Cafer Sâdık @ orucun farz kılınışının hikmetlerinden birini işâret ederken şöyle buyuruyorlar; Allâh orucu zengin ile fakîrin eşit olması (birbirini anlamaları) için farz kılmıştır. Çünkü normal durumlarda zengin adam açlığı hiç bir zaman tatmıyor ki fakirlerin ne çektiğini anlasın da fakîre acısın, yardımcı olsun. Zîrâ o her istediği şeyi rahatça elde edebiliyor. Allâh, zenginin fakîre acıması (ona şefkat ve merhamet kanadını gererek her hususta yardımcı olması) ve aç olana merhamet etmesi için, kullarını (Ramazan Ay’ında oruç vesilesi ile) eşit bir seviyeye getirmek ve zengine açlık ve acının zorluğunu tattırmak istemiştir.”279[279]

Bu konuda Hz. İmâm Ali Rızâ’da @ şöyle buyurmuşlardır; “İnsanlar, açlık ve susuzluğun acılığını-etkisini anlamaları ve bu vesîleyle de âhiretteki fakîrliğin (sevap ve ilâhî nimetlerden mahrum kalmanın) nasıl olacağını idrâk etmeleri için oruç tutmakla emr olunmuşlardır.”280[280]

Oruç tutmanın hikmetlerinden biri de şüphesiz ki sağlığın korunmasıdır.

Yılın on bir ayında nefsinin arzu ve isteklerini kayıtsız-şartsız yerine getiren insanoğlunun, üzerinde bütün vücut organlarının hakları vardır. Ömür boyu bizlerin emrine amâde kılınmış vaziyette dur-durak bilmeden çalışan organlarımızın elbette dinlenmeye, bakım ve onarıma ihtiyacı vardır. Nasıl ki gece yatarken gözlerimiz, kulaklarımız, kas ve adalelerimiz biraz da iç organlarımız dinleniyorlar. Aynen öyle de midemizin ve ona bağlı olarak da bağırsaklarımızın, karaciğerimizin, böbreklerimizin vs. yıllık dinlenme ve bakımı oruç tutmak suretiyle gerçekleşmektedir. Hattâ öyle ki sünnet oruçlar bahsinde de anlatılacağı üzere âdeta haftalık bir bakım ve istirahat olarak da bir çok organımız Pazartesi ve Perşembe oruçları ile dinlendirilir.

İnsan, hele de günümüz insanı -ki bilim ve teknolojinin oldukça geliştiği bir çağda- kendi îmâl ettiği bütün araç ve gereçlerin haftalık, aylık ve yıllık bakımlarının yapılması gerektiğini görmüyor mu? Öğüt alsın da kendi bedenini de ibâdetler vasıtası ile korusun, kollasın!

Nitekim yüce Allâh’ın; “... şayet bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” [Bakara (2): 184] buyruğunda kısmen de bu gerçek belirtilmiş değil midir?

Alemlere Rahmet olan Kâinâtın Sultânı da @ buyuruyorlar; “Oruç tutun ki sağlıklı olasınız.”281[281]

Yalnız şu husus gözden ırak tutulmamalıdır. Oruç tutarak sıhhate kavuşma nimetine ermek isteyen kimse, gerek iftarda, gerekse sahurda ölçüyü kaçırmamalı, gündüz yiyemediğini gece fazlasıyla yiyerek bedenine eziyet etmemelidir. Aksi halde istenilen sağlık nimeti bir kuş misâli elden kaçar.

Oruç tutmanın bir diğer hikmeti de insanın hayatı boyunca karşılaşacağı her türlü güçlüklere, belâ ve musîbetlere karşı dayanma gücünü geliştirmesi ve sabır zırhını kullanmayı öğrenmesidir.

Yüce Allâh kitabında bir çok yerde sabrı emir ve tavsiye etmekle, bu konunun önemini bizlere arz etmiştir. Öyle ki; “sabır ve namazla (Allâh’tan) yardım dileyin...” [Bakara (2): 45] âyetindeki “sabır” ı Ehl-i Beyt İmâmları @ “oruç” olarak tefsîr etmişler282[282] ve oruç ile sabrın derin ilişkisine dikkat çekmişlerdir.

Oruç tutmanın, insanın günahlardan uzaklaşması ve hayırlı işlere yönelmesinde de mutlak bir etkisi vardır. Bizler Kur’ân’ın, İslam Peygamberi Hz. Muhammed Mustafâ’nın @ ve Oniki İmâm’ların @ talîm ettirdiği tarzda oruç tutamamaktayız. Buna rağmen şu aciz kişiliğimizle tutmaya çalıştığımız oruçların dâhi kendi nefsimiz üzerinde ne derecede etkili olduğunu müşâhede etmekteyiz. Bir de rivâyetlerdeki emir ve tavsiyelere uygun bir hâl ile hallenip, oruç ibâdetimizi yerine getirsek kim bilir orucun şahsımız, ailemiz, ülkemiz, hatta tüm insanlık âlemi üzerinde nasıl tesirleri, tezâhürleri olur? Bir aylık bir alıştırma ve sabır ile nefsimizin isteklerini istenildiği şekilde dizginleyebilsek izn-i ilâhî ve inâyet-i Rabbânî ile ne derecelere vâsıl oluruz ki dil bunları ifâdeden, el de yazmaktan âcizdir. Öyle ya, o durumda, yeryüzünün tamamı yılın Oniki ayında gülşene çevrilir, gökten rahmet kapıları yüzümüze sonsuza kadar açılır, yerden de hayırlı bereketler fışkırır.

İnsanın kanaatkâr bir varlık olmasında da orucun köklü etkisi vardır. Kanaat nedir ki oruç ile biraz olsun kavranılsın, tadılsın?

Kanaat; Bir hazinedir. Bulanın çok şeyi elde ettiği, kaybedenin de her şeyini kaybedebileceği bir hazine!

Kanaat; Şükürdür.

Kanaat; Rızâdır.

Kanaat; Teslîmiyettir.

Görmekteyiz ki günümüz insanı, hattâ hemen-hemen bütün zamanların insanlarının ekserîsi, dünyaya aşırı bir rağbet, ilgi ve yöneliş ile bağlanmakta, âdeta hiç ölmeyecekmiş gibi mala, mülke, makama, kasaya, keseye, rütbeye, eşe, işe, yemeye, içmeye, gezmeye, tozmaya vs. şiddetle arzu ve iştiyak duymaktadırlar.

Değil mi ki; Kâbil, kardeşi Hâbil’i katlederken Hakkın rızâsına kanaat etmediğinden kaybetti?

Değil mi ki; Firavunu cehenneme yuvarlayan makam ve saltanat hırsı olup, O’nun, Allâh, ve Mûsâ’nın @ irâdesine teslîm olmayışı hakkına kanaat etmemesinden idi?

Değil mi ki; İbrâhîm’i @ ateşe atan zihniyet, kanaattan nasîbini almamış idi?

Değil mi ki; Muhammed’e @ âsi olanlar, kanaat nimetine ermeyen dünyâperest çıkarcılar idi?

Değil mi ki; Hakkın verdikleri ile kanaat etmeyenler Emîrü’l Müminîn Ali’nin @ makâmına göz dikmiş, O’na isyan bayrağı açmışlar idi?

Değil mi ki; Can Hüseyni @ ve yârenlerini (r.a.) Kerbelâ’da hunharca katledenler, kanaat kelimesinin lügatlarında hiç yeri olmayan namussuzlardı?

Değil mi ki; Sömürgeci-emperyalist güçlerin tarihteki ve günümüzdeki egemenlik kurma savaşları kanaatsız olmanın bir neticesi idi?

Değil mi ki; İnsan ve insanlık düşmanı materyalist, kapitalist maddeci zihniyette olanların, halkı, mazlûm ve mustazafları ezerek, emekleri gasbedenlerin, sermayelerini Kârun misâli arttırmaya çalışarak zulümlerine zulüm eklemeleri, kanaat mektebinden ders almamış olmaları, kanaat rütbesi takmamış olmalarından idi?

Değil mi ki; Sunî ihtiyaçları kabullenerek kapitalistlerin her dediğine teslîm olan reklam bağımlısı biz insanların iki yakasının bir araya gelmemesi kanaatsizlikten idi?

Değil mi? Değil mi?

Hakkı ile tutulan bir oruç ise, ferdi kanaat mektebinde eğiterek olgunlaşmasına yardımcı olur. Değindiğimiz veya değinemediğimiz bir çok olumsuzlukların kanaat nimeti sayesinde giderilmesini sağlar.

Oruç; aynı zamanda tüm organların da bir şükrüdür.

Güzel Allâh’ımızın, eksiksiz ve kemâlinde yaratmış olduğu vücûdumuzun her bir zerresine karşılık O’na sonsuz şükür ve hamd borcumuz vardır. Her organın da kendine has bir şükrü vardır.

Elin şükrü odur ki; Harâma uzanmaya, helâli tuta, hakkı teslîm ede!

Ayağın şükrü odur ki; Bâtıla değil, hak yola vara!

Gözün şükrü odur ki; Harâma bakmaya, hakkı göre!

Kulağın şükrü odur ki; Yalan, yanlış, harâm dinlemeye, güzele, iyiye, hakka açıla!

Ağzın şükrü odur ki; kötü söylemeye, harâma açılmaya, hakkı, adâleti, güzellikleri söyleye, haykıra!

Başın şükrü odur ki; Hak’tan ğayrıya eğilmeye, yalnız O’nun huzurunda secdeye vara, baş koya!

Ve’lhâsıl tüm organların kendilerine has şükürleri olmakla beraber, tümünün birlik ve beraberlikle îfâ ettikleri şükürleri de vardır ki O da kulluğun zirvesi, ibâdetin özü, İslâm’ın temelleri olan namaz ve oruç görevini yerine getirmek, Allâh’ın rızâsına uygun bir yaşayış sergilemektir.

Kısacası;

Oruç;Nefsin terbiye edilmesine bir vesîledir.

Oruç;Tutana lezzet veren, hayâtın tadının, nimetlerin kadr-i kıymetinin bilinmesini sağlayan bir ibâdettir.

Oruç;Şeytânla ateşkessiz bir savaştır.

Oruç;Bedenin zekâtıdır.

Oruç;Paylaşmayı öğrenmektir.

Oruç;İnsanın, insanı ve tüm varlıkları anlamasının bir sırrıdır.

Oruç;Kişiyi menzile ulaştıran bir Burak’tır.

Oruç;İnsanı yücelere erdiren bir Refref’tir.

Oruç;Rûhu aydınlatan bir Nûr’dur.

Oruç;Sırattan geçiren bir binektir.

Oruç;Hayırların kapılarını açan bir anahtardır.

Oruç;Kendini bilmektir.

Oruç;Sırları âyân kılmak, hicapları açmaktır.

Oruç;Zillete boyun eğmeyip, izzetle yaşamanın nişânesidir.

Oruç;Zulüm perdelerini yırtmaktır.

Oruç;Ötelerin ötesine seyahattir.

Oruç;Yalnızca aç, susuz kalmak değil, eline, diline, beline, tüm benliğine sâhip olmaktır.

Oruç;Hayatı düzen, intizam ve disiplinle yönlendirmektir.


Yüklə 1,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   87




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin