1994 Eylül’ünden beri gelişen politik kitle hareketliliği sürecinde, yerel bazı işçi direnişleri dışında, işçi sınıfı belirgin biçimde geri planda kaldı. Bu hoşnutsuzluğun yatışması ya da mücadele isteğinin kırılmasından değil, mevcut sendika bürokrasisine duyulan büyük güvensizlikten ve önderlik boşluğunun güven veren bir önderlik alternatifiyle doldurulamamasından gelmektedir. 20 Temmuz’un yanısıra İstanbul İşçi Kurultayı çalışmaları, aynı güvensizliğin Şubeler Platformu şahsında alt kademe sendika bürokratlarına karşı da varolduğunu somut olarak gösterdi.