Saflarımızdan geçmiş bazı “yönetici” bürokratların çıkardığı güçlükler ne olursa olsun, bu perspektif EKİM’de egemen çizgi olmuş ve özellikle MYO’nun da özel çabasıyla, örgütsel demokrasi(165)örgütümüzde yerleşip kurumlaşmıştır. Bununla birlikte, tartışıp durduğumuz önderlik zaafiyeti koşullarında ve geçmişten devralınan kadroların dönüştürülememesi durumunda, bu önemli kazanımın da bazı “yan etkiler’e yolaçtığı, bu kez tersinden bir çarpıklığa zemin olduğu da bir gerçektir. Geleneksel kültür içinde şekillenip de yalnızca genel ideolojik etkiyle saflarımıza akan kadrolar, ideolojik ve örgütsel çizgimiz temelinde yeterince eğitilemedikleri ölçüde, niyette değil fakat gerçek pratikte proleter komünist dönüşümü yaşayamadıkları ölçüde, tartıştığımız ilişkiler alanında, bu kez tersinden zaaflara eğilimli oldular. Üyelik hakları konusunda hassas, fakat yükümlülükler konusunda “rahat”; örgütsel demokrasi konusunda hassas, fakat merkeziyetçilik konusunda yarı-liberal yarı-anarşizan özel bir kadro tipi, belli bir etki alanı bulabildi saflarımızda. Oysa liberal ya da anarşizan bir içerikle değil de gerçek devrimci içeriği ile anlaşılacaksa eğer, örgütsel demokrasinin yol açacağı gerçek sonuç, kuvvetli bir merkeziyetçilikten başka bir şey değildir, olamaz.