Merkez Komitesi’ne büyük bir önem atfetme gibi görünen bu anlayış, gerçekte, tam da bu yolla bir merkezi önderlik fikrinin saçmalığa vardırılmasıdır. Bu düşünüş tarzı, önderlik ve örgüt diyalektiğini tekyanlı ve mekanik bir tarzda ele almaktadır. Böylece, yalnızca doğru ve başarılı bir merkezi önderliği zora sokmakla kalmamakta, mahalli örgüt ve kadroların örgütsel görev ve sorumlulukları alanında da büyük karışıklıklara yolaçmaktadır.
Tarihin en zorlu sınıf mücadelelerinde işçi sınıfına önderlik etmek tarihsel misyonuyla yüzyüze olan proletarya partisinde devrimci merkeziyetçiliğin taşıdığı olağanüstü özel önem, gerçekte marksist-leninistler için çok özel bir açıklama gerektirmez. Proletarya partisinde devrimci önderliğin gücü, kendini devrimci merkeziyetçilikte somutlayacak ve kurumlaştıracaktır. Bu, özellikle Lenin’in önden üzerinde önemle durduğu bir genel ve soyut ilke sorunu olarak kalmamış, 20. yüzyılın tüm başarılı ve başarısız devrimleri ya da devrim mücadeleleri kendi olumlu ve olumsuz pratikleriyle de somut olarak doğrulanmıştır. Bu kadarı fazlasıyla açıktır ve bunun bir tartışma gerektirdiğini de sanmıyoruz.