Bunlardan ilki, geleneksel devrimci harekete egemen olan ve uzun yıllar yaşadığımız önderlik zaafiyeti zemininde bizim içimizde de özel bir güç kazanan, dahası, ilk iki konferans arası dönemde olduğu gibi, örgüt yaşamımızda büyük tahribata da yolaçan “şef geleneği”dir. Bu sorun Olağanüstü Konferansta değişik vesilelerle ele alınıp çeşitli yönleriyle tartışıldı. Zira tasfiyeci çürümeyi simgeleyen iki eski MK üyesi bunun o günkü somut örnekleri olarak duruyorlardı orta yerde. Fakat yine de, hareketimizin gelişme süreçlerinde oynadığı olumsuz ve tahrip edici rolle orantılı bir önemde irdelenip ideolojik açıdan mahkum edildiği söylenemez. Şeflik geleneğinin sağlam bir eleştirisi, sağlıklı bir parti önderliği yaratmak sorunuyla sıkı sıkıya bağlantılıdır. Bu nedenle sorunun burada yeniden altını çizmek önemlidir.(152)