Gerçekte ise, Türk burjuvazisi, bölgesel bir güç olma hevesi tümüyle dayanaktan yoksun olmasa bile, propaganda ettiği türden bir uluslararası rolü oynama gücünden yoksundu. İlk dış politika hezimetinin ardından kendisi de bu gerçeği kabul etmek zorunda kaldı. Hesaplarını bundan böyle daha çok “tarihsel ve kültürel bağları”nı ABD emperyalizmine taşeronluk misyonu çerçevesinde değerlendirebilme üzerine yaptı. Dünyanın en büyük emperyalist güç odaklarının rekabette başa güreştiği bir alanda başka türlü de yapamazdı.