Uluslararası planda en önemli ve sarsıcı gelişme, Doğu Avrupa’nın yozlaşmış bürokratik rejimlerinin çökmesi, Sovyetler Birliği ve Yugoslavya’da bu çöküntünün federal yapıdaki dağılmalarla birleşmesi oldu. Komünistler bunu doğru bir biçimde “modern revizyonizmin çöküşü” olarak nitelediler.
Modern revizyonist akım, dünya komünist hareketinin uzun yıllar içinde biriken zaafları temeli üzerinde ortaya çıktı. 1950’li yıllarda, daha somut olarak SBKP 20. Kongre’sinde, açık bir ideolojik-politik kimlik kazandı. Bu, gerek sosyalist inşa süreci içindeki ülkelerden oluşan “sosyalist kamp”, gerekse bir bütün olarak dünya komünist ve işçi hareketi için, gerçek bir dönüm noktası oldu. Sosyalist ülkelerde sosyalist inşa süreçleri kesintiye uğradı ve kapitalist restorasyona doğru köklü bir yön değişikliği yaşandı. Dünya komünist hareketi ise büyük bir bölümüyle devrimci konumunu yitirdi ve düzenle bütünleşme sürecine girdi. ‘80’li yılların ikinci yarısı, bu süreçlerin, eski sosyalist ülkelerde dünya kapitalist sistemiyle tam bütünleşmeyle, revizyonist partilerde ise tam bir sosyal demokratlaşma ile noktalanmasına sahne oldu. Bu bir iflas ve çöküş evresiydi. Gorbaçov reformları olarak başlayan bu yeni ve son evrede, Gorbaçov’un 1987 yılı Kasım’ındaki 70. yıl konuşması bir kilometre taşıdır. Kruşçev’in 20. Kongre’de ortaya koyduğu yeni çizgi ile “resmen” başlayan süreç, Gorbaçov’un 70. yıl konuşmasıyla da gerçekte “resmen”(122)noktalanmış oldu.