‘90’lı yılların uluslararası gelişmeleri Türk burjuvazisinin emperyalist yayılmacı heveslerini görülmemiş ölçüde kamçıladı. Türk burjuvazisinin en yetkili temsilcileri bunu “aktif dış politika” (Özal) ihtiyacı ve “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne 200 milyonluk Türklük dünyasının lideri olmak” (Demirel) iddiası formülleriyle dile getirdiler. Sorun yalnızca uluslararası gelişmelerin yarattığı yeni durumdan tekelci burjuvazinin ihtiyaçları doğrultusunda(63) en iyi biçimde yararlanmayı olanaklı kılacak bir yeni dış politika arayışından da ibaret kalmadı. Düzen bunu, çözümsüz iç sorunları örtmenin, yığınların dikkatini dayanaksız hayaller yaratarak dışarıya yöneltmenin, onlarda ortaya çıkan yeni uluslararası fırsatlarla iç sorunların nihayet bir çözüme kavuşacağı inancı yaratmanın, ve nihayet, pantürkist ve panislamist ideolojiyle yığınların bilincini zehirlemenin bir olanağı olarak da ele aldı. Bu çerçevede, devlet, politikacılar ve medya elbirliği halinde, yeni dış politika argümanlarını içteki çözümsüz sorunlara bir çıkış yolu olarak sundular ve bunu yığınların bilincini hedefleyen yoğun bir ideolojik saldırıya çevirdiler.