Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,73 Mb.
səhifə886/899
tarix09.01.2022
ölçüsü7,73 Mb.
#96304
1   ...   882   883   884   885   886   887   888   889   ...   899
Tuna Baltac^oğ[u

koleksiyonu

daha. önce kurulmuş olan darülfünunların karşılaştığı ve birçok açıdan onların başarısızlıklarına sebep olan, hoca, yetişmiş talebe ve Türkçe ders kitaplarının yetersizliği gibi elverişsiz şartlar kısmen ortadan kalkmış ve Darülfünun, yüksek-eğitime daha uygun hale gelmiştir. Ancak, çok sayıda müracaat olmasına rağmen mahdut sayıda talebe alınması, sıkı bir idari kontrolün bulunması ve derslerin daha çok teorik safhada kalması, 20. yy'ın başlarında kurulmuş olan Darülfünun'un eksik yönleri olarak kabul edilmelidir.

1908'de II. Meşrutiyet'in ilanına kadar geçen süre içerisinde birçok mezun veren Darülfünun-ı Şahane, Meşrutiyet döneminde daha sistemli bir eğitime geçmiştir. Meşrutiyet'in ilanıyla, adı İstanbul Darülfünunu olarak değiştirilen Darülfünun-ı Şahane, tıp ve hukuk şubelerini de bünyesine katmak suretiyle resmen 5 şubeli (fakülte) olarak yeniden teşkilatlanmıştır. 21 Ağustos 1909'da Vezne-ciler'deki şimdiki İstanbul Üniversitesi Fen ve Edebiyat fakültelerinin binasının bulunduğu yerdeki Zeyneb Hanım Ko-nağı'na yerleştirilen İstanbul Darülfünu-nu'na binlerce talebenin kayıt için müracaat ettiği görülmüştür.

Maarif Nazırı Emrullah Efendi zamanında 1912'de Darülfünun'da yeni bir ıslahat programı uygulanmıştır. Bu dönemde Eczacı ve Dişçi mektepleri Tıp Fakül-tesi'ne bağlanırken Şam'daki Tıbbiye Mektebi de İstanbul Darülfünunu'na bağlanmıştır. Şubeler fakülte adım alırken, muallimlere de müderris unvanı verilmiştir. Talebe ve müderrislerin devam ve disiplinleri bir düzene sokulmuştur. I. Dünya Savaşı yıllarında (1914-1918) Avrupa'dan gelen çok sayıdaki yabancı hocanın çalışmalarıyla Darülfünun önemli bir gelişme göstermiştir. Bu dönemde Darülfünun, yüksekokul hüviyetinden sıyrılarak, modern anlamda bir üniversite fonksiyonunu icra etmeye başlamıştır. "Da-rü'1-mesâi" adıyla çeşitli alanlarda enstitüler kurulmuş, bunlar için kütüphaneler ve laboratuvarlar hazırlanmış, Darülfünun binası kâfi gelmediği için yeni binalar kiralanmış, ilmi yayın faaliyetine girişilmiştir. Ayrıca, Islah-ı Medaris Nizamnamesi ile İstanbul medreseleri Da-rü'1-Hilafetü'l-Aliyye Medresesi(->) adıyla

tek bir medrese haline getirilmiş ve Da-rülfünun'daki ulûm-i âliye-i diniye şubesi, bu medresenin yüksek sınıfına bağlanarak kaldırılmıştır. 12 Eylül 1914'te edebiyat, riyaziyat ve tabiiyat şubelerinden oluşan kız talebelere mahsus İnas Darülfünunu(->) kurulmuştur. 1917'de ilk mezunlarını veren İnas Darülfünunu 1920'de lağvedilerek 1921'den itibaren, önce edebiyat ve fen fakültelerinde ve daha sonra hukuk ve tıp fakültelerinde birer yıl ara ile karma öğretime geçilmiştir.

Milli mücadele yıllarında (1918-1923) bütün müesseseler gibi Darülfünun da sarsıntılar yaşamıştır. 1918-1919 öğretim yılı başında yabancı hocalar memleketlerine döndüler. Bütçe tasarrufları sebebiyle fakülteler için kiralanan binaların hepsi boşaltıldı, savaş sonrası terhis edilen talebelerin de dönmesiyle yer ve hoca sıkıntısı ortaya çıktı. İstanbul Darülfünunu 1919'da hazırlanan bir ıslahat programı ile Darülfünun-ı Osmanî adıyla yeniden canlandırılmaya çalışıldı. 11 Teşrinievvel 1335/24 Ekim 1919 tarihli nizamnameyle fakültelere "medrese" denmeye başlanmış ve mühim bir gelişme olarak da Darülfünun'un ilmi muhtariyeti haiz olduğu tasdik edilmiştir. Ayrıca, Darülfünun'un başına müderrislerin seçtiği bir Darülfünun Divanı'nın kurulması sağlanmıştır. Bu nizamname ile, aynı zamanda "devre-yi dersiye" (sömestr) u-sulü uygulamaya konmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti kuruluncaya kadar Darülfünun bu hüviyetle eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürmüştür. Lozan Barış Antlaşması'ndan hemen sonra İngilizlerin boşalttığı Harbiye Nezareti binası (bugün İstanbul Üniversitesi merkez binası), Darülfünun'a tahsis edilerek yer darlığı büyük ölçüde halledilmiştir. 1923'te Ankara'da toplanan birinci ilmi heyette Darülfünun ve yüksekokullar ele alınmıştır. 3 Mart 1924'te yürürlüğe giren Tevhid-i Tedrisat Kanunu'yla lağvedilen medreselerin yerine yeniden İlahiyat Fakültesi kurulmuş ve l Nisan 1924' te TBMM Darülfünun'a hükmi şahsiyet tanıyarak ilmi, idari ve mali bakımdan özerk olmasına karar vermiştir.

Darülfünun içinde ve dışında yürütülen çalışmalarla bu kurumun ıslahı için bazı projeler geliştirilmiştir. Darülfünun

Divanı Mayıs 1929'da bir ıslahat projesi hazırlamış, daha sonra bu proje doğrultusunda düzenleyici kararlar alınmıştır. Bu arada tıp, edebiyat, hukuk, fen, ilahiyat fakültelerine ilaveten eczacılık ve dişçilik fakülteleriyle Gazetecilik Mektebi'nin kurulması için gerekli çalışma ve hazırlıkların yapılmasına rağmen Maarif Vekâleti projeyi yetersiz bularak daha geniş bir ıslahat yapmak iddiasıyla bunu reddetmiştir.

1930'da TBMM'ce hükümete verilen yetkiye dayanarak Cenevre Üniversitesi pedagoji profesörü Albert Malche İstanbul'a davet edilmiş ve kendisinden Darülfünun'un yeniden düzenlenmesi hususunda bir rapor hazırlanması istenmiştir. Malche geniş bir inceleme sonucunda Darülfünun'un mevcut durumunu ortaya koyan ve yapılması gereken ıslahatı ihtiva eden bir rapor hazırlayarak 29 Mayıs 1932'de hükümete sunmuştur. Malche ders programlarında fazla bir değişikliğe gerek görmemiş, daha çok uygulamaya yönelik tedbirler öngörmüştür. Ayrıca raporda tek parti yönetiminin politikasına uygun olarak Darülfünun'un özerkliğini kısıtlayan teklifler de yer almıştır.

Raporun tesliminden sonra hükümet 5 Mayıs 1933 tarihli toplantısında Darülfünun'un kapatılarak yerine yeni esaslara göre İstanbul Üniversitesi'nin kurulmasını kararlaştırmıştır. Hükümetin bu yöndeki teklifi üzerine TBMM 31 Mayıs 1933 tarihli toplantısında Darülfünun ve bağlı kuruluşlarının lağvedilmesi kararlaştırılmış, l Ağustos tarihinden itibaren Maarif Vekâleti İstanbul Üniversitesi'ni(->) kurmakla görevlendirilmiştir. Yeni üniversitenin kadro işleriyle bizzat Maarif Vekili Reşit Galip meşgul olmuştur. Darülfünun kadrosundan 61 öğretim elemanı yeni üniversite kadrosuna alınırken, 82 öğretim elemanı dışarıda bırakılmıştır. Bu uygulamada hangi ölçülerin esas alındığı bilinmemekle beraber, Reşit Galip 12 Eylül 1933 tarihli Milliyet gazetesinde yer alan bir tebliğinde "ilimden ziyade idealistliğin ön planda tutulduğunu" belirtmiştir. Ayrıca kadro dışı bırakılanlar arasında Avrupa'da eğitim görmüş veya ihtisas yapmış, milletlerarası ilmi kuruluşlara üye olmuş, mükâfat almış, eserler telif etmiş, modern araştırma müesseseleri kurmuş veya bunlara katkıda




Yüklə 7,73 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   882   883   884   885   886   887   888   889   ...   899




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©www.muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin