ÇUHACIYAN, DİKRAN
536
537
ÇUKUR ÇEŞME HAMAMI
da da çuha tüketimi yüksek olduğu için devlet özel önlemler almak mecburiyetini duymuştur.
16. yy'da devlet, ordunun ihtiyacınayetmediği, herhangi bir düzensizlik vekaraborsa istemediği için yapağı ve çuhakonusunda önlemler almıştır. 1582'deİstanbul'da satılan çuha cinslerinin fiyatları özel bir hükümle saptanmıştır. Buemre göre yüksek kalitede kırmızı çuhazirai (68 cm, çarşı arşını da denir) 200akçeden, aynı kalitede olup da rengifarklı olanlar zirai 160 akçeden, birazdüşük kalitede kırmızı çuha zirai 120 akçeden, diğer renkler 110 akçeden, birazdaha düşük kalitede kırmızı çuha ise 75akçeden satılacaktı. Bu çuhaların fiyatlarının belirlenmesinde renkleri ve kaç çileyünden dokunmuş oldukları etkili olmaktaydı. Bu fiyatlar 16. yy'da kırmızıçuhanın çok rağbette olduğunu da açıkça göstermektedir.
1586'da çuha fiyatlarında görülen artış, ihtisab ağasına gönderilen bir fermanla engellenmek istenmiş, fiyatların I. Süleyman (Kanuni) döneminde (1520-1566) ne ise o düzeye indirilmesi buyurulmuş-tur. 1588'de Edirne kadısına gönderilen sert bir emirde İstanbul'da çuha kıtlığı çekildiği, bu yüzden Edirne'den İstanbul'a çuha gönderilmemesinin kıtlığı daha da artırdığı belirtilmiştir.
İstanbul'da iç ve dış piyasadan temin edilerek Bodrum Ham'na(->) ve Çuhacı Hanı'na(->) getirilen çuhalar, çuhacılar kethüdası, esnaf bölükbaşısı ve yiğitbaşı ile diğer ileri gelenler tarafından incelenir, kalite kontrolü sonunda âlâ (iyi), ev-sat (orta) ve ednâ (düşük) diye ayrılıp sıra hangi bölükte ise, belli bir kurala göre esnaf arasında paylaştırılırdı.
17. yy'da Osmanlı-İran savaşları Doğu ülkelerinden kumaş ithalini engellediği için Batı'dan, özellikle de İngiltere'den daha fazla ithalat yapılmaya başlanıldı. Londrine ve skarlet denilen İngiliz çuhaları da böylece Osmanlı pazarınıele geçirmeyi başardı. Bu durum 1640 tarihli Es'ar Defteri'nde yer alan çuha isimve fiyatları incelendiğinde açıkça görülmektedir. Bu kaynağa göre o tarihte enpahalı çuha olan kırmızı, erguvan vemenekşe renklerindeki "saye çuha"nınzirai 520 akçeden satılmaktadır. Bunundışında parangon, samartin, vidal pa-rangan, paris, karkaşone, londura, Cezayir londurası, İngiliz sayesi, Fılorentinsayesi, karziyye, Macar karziyyesi gibiadlarla anılan yabancı çuhalar ve bunların yedi rengi için iyi, orta, düşük kalitede olmak üzere neler ödeneceği tekerteker sıralanmıştır.
Evliya Çelebi de Seyabatname'de "Ehl-i Sanayi-i Çuhacıyan" başlığı ile bu meslek erbabından söz etmiş, 17. yy'ın ortalarında İstanbul'da 100 dükkân bulunduğunu ve buralarda 107 çuhacının iş yaptığını yazmıştır. Ayrıca bunların esnaf alayında "...araba üzre nice bin pasdar saye londrine, vejentin, karkaşone, nemse, paris, marliye, ankone, londura, iş-kerled yetmiş çile çukaları endâzeleyüb"
geçtiklerini de eklemiştir. Evliya Çelebi' nin andığı bu çuhaların adları bazı Avrupa şehir ve ülke adlarından'gelmektedir.
Bütün kapıkulu askerlerine, acemioğ-lanlarına ve bazı saray hizmetlisi meslek erbabına her yıl bir kat giysi yapımına yetecek kadar çuha verilirdi. Mavi renkli bu çuhalar daha çok Selanik'teki tezgâhlarda Yahudiler tarafından dokunurdu. II. Bayezid döneminden (1481-1512) kalan bir belgeye göre 16. yy'ın başlarında Selanikli Yahudiler yıllık 95-96.000 zira çuha dokumakla yükümlüydüler. Aynı yüzyılın sonlarında bu miktar 280.000 zira olmuştur. 19. yy'da yeni ordunun çuha ihtiyacını karşılamak için îslimye'de de (bugün Bulgaristan'da) 1252/1836'da bir çuha fabrikası kurulmuştu. Burada ü-retilen çuha kullanılacak duruma getirildikten sonra İstanbul'a gönderildi.
Yeniçeriler için başta Selanik olmak üzere belli yerlerde üretilen ve İstanbul'a getirildikten sonra Beyazıt'taki Simkeş-hane'de bulunan Mirî Çuha Ambarı'nda saklanan çuhanın dağıtımına ise her yıl ramazan ayında kadir gecesinde başlanıp üç gün süreyle devam edilirdi. Görevleri İstanbul dışında olanlara ya da İstanbul'da olup da kumaş az geldiği i-çin verilemeyenlere çuha yerine "çuha baha" adıyla belirli bir para ödenirdi.
Osmanlı dokumacılığı 18. yy'da, bazı hamleler yapmıştır. III. Ahmed döneminin (1703-1730) yenilikçi sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, 1719'da İstanbul'da bir çuha fabrikası kurulmasına öncülük etmiştir. 1805'te gene devlet eliyle Beykoz'da bir çuha fabrikası kurulmuş (1805) ancak bu girişimlerden sonuç alınamamıştır. Asâkir-i Mansure-i Mu-hammediye'nin(->) kışlık elbise ihtiyacının karşılanması için 1243/1828'de Beykoz Çuha Fabrikası yeniden canlandırılmış, ancak askerin ihtiyacım karşılayacak ölçüde üretim yapılması mümkün olamamıştır.
1244/1829'da Kadırga'da Cündî Mey-danı'nda askerlere giydirilecek fesin üretilmesi için Feshane(-0 kurulmuş, ancak sonradan Eyüp-Defterdar'a taşınan bu fabrika seri üretime 1249/1833'te geçebilmiştir. Feshane 1282/1865'te muhtelif cinste aba, şayak ve çuha üretmeye başlamıştır.
19. yy'ın sonlarından itibaren toplumda görülen giyim kuşam değişikliği çuha tüketiminin yavaş yavaş düşmesine yol açmış, yüzyıllar boyunca büyük bir beğeniyle kabul gören bu kumaş türü günümüzde yerini modern yöntemlerle dokunmuş kalın yünlü kumaşlara bırakmıştır.
Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 615, VIII, ist., 1928, s. 167; Taha, Emlâk-i Devlet, ist., 1328 (1912), s. 134-137; N. Yatman, Türk Kumaştan, Ankara, 1945, s. 28, 34, 39-41, 44, 45; E. Cenkmen, Osmanlı Sarayı ve Kıyafetleri, İst., 1948; R. E. Koçu, "Çuha", Türk Giyim, Kuşam ve Süslenme Sözlüğü, Ankara, 1967, s. 82-84; H. Salihoğlu, "Yeniçeri Çuhası ve II. Bayezid'in Son Yıllarında Yeniçeri Çuha Muhasebesi", Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, II-III (1973-1979), İst., s. 413-466;
M. S. Kütükoğlu, "Asâkir-i Mansûre-i Mu-hammediye Kıyafeti ve Malzemesinin Temini Meselesi", lÜEF-Doğumunun 100. Yılında Atatürk'e Armağan, ist., 1981, s. 518-605; ay, Osmanlılarda Narh Müessesesi ve 1640 Tarihli Narh Defteri, İst., 1983, s. 110-113; (Altı-nay), Onaltıncı Asırda, 124-128, 134; (Altı-nay), Onikinci Asırda, 149-150, 208; E. Dö-len, Tekstil Tarihi, ist., 1992, s. 4, 376, 378, 393-398; Y. Yücel, Osmanlı Ekonomi-Kültür-Uygarlık-Tarihine Dair Bir Kaynak. Es'ar Deften (1640 Tarihli), Ankara, 1992, s. 41-42; "Çuha, Çuhacılar", ISTA, VIII, 4149-4150; Pakalm, Tarih Deyimleri, I, 384-387.
M. SABRİ KOZ
Dostları ilə paylaş: |