alaa, 1. baldırın dış tarafındaki ince ve uzun kemik;2. (don) ağı; alaası cok şım: çocuk donu (yırtmaçlı, ağsız) .
alaagan, sık sık alam, çok alan, çok almaya tehalük gösteren, aç gözlü; bereegenkolum alaagan ats. : cömert (çok veren) elim çok alıyor da.
alaamat, a. 1. çok güç olan, ıztıraplı şey; tabiatın getirdiği felaket, şiddetli kar tipisi ve s. ; 2. alamet, ayırıcı vasıf.
alaamattık, tabiatın doğurduğu ve sebebi belli olamayan şey.
alabakan= al bakan (bk. bakan) .
alabarmanda-, telaş etmek; ot alabarmandap canat: ateş kararsız yanıyor (bir söner gibi oluyor, bir bakarsın, şiddetlice alevleniyor); corgo alabarmandap cakşı salbay koydu: yorga at kararsız koştu.
alabarmandan-, mut. alabarmanda-dan.
alabuga, tatlı su hani balığı, Perca fluviatilis.
alaça, 1. bir çeşit yollu pamuklu kumaş; 2. bel alaca (Rad.) : bir at donu ismi.
alaçık, küçücük keçe ev, obacık; kulübe, salaş; kan üyününğ tardığı, kara alaçagımdın kenğdigi ats. : dar olsunda zor olmasın (harfiyen: han evinin darlığı, benim kulübemin genişliği) .